Sürgün olarak gönderildiği yerde dahi rahat bırakılmıyor. Ecdadından misafirperverliği, ihtiyarların, garip ve kimsesizlerin yardımına koşmayı miras alan her Türk gibi, bu kaza halkı da, ilm eserleriyle, efal ve hareketleriyle müsellem olan bu ztın yardımına koşmayı vicdan bir vazife telkki ediyor.
İslmın ve ilmin izzet ve vakarını şerefle muhafaza etmesini bilen ve asla dünya zevkleri için minnet kabul etmeyen bu şahsın, siyas hiçbir parti ve teşekkülle de katiyen alkası yoktur.
Türkiyede iman ve karakter sahibi her fikir adamına yapıldığı gibi, bu kimsenin muhtelif defalar evi aranmış, mahkemelere verilmiş, bütün eserleri, mektupları en ufak teferruatına varıncaya kadar müsadere edilerek suçsuz yere hapishanelerde süründürülmüştür.
Evet, suçsuz yere diyoruz. çünkü, vali ve kaymakamından tutunuz da, karakoldaki jandarmasına varıncaya kadar, Üstada eza ve cefa etmek, hapishanelerde süründürmek bir vesile-i iftihar; şefin gözüne girebilmek, terfi-i makam edebilmek gibi süfl hırslarla yanıp kavrulanlar için ise, bulunmaz bir fırsat olmuştur.
Bu zulüm, bu işkencenin sebeplerini, o devrin dine karşı olan temayülünde, vicdan hürriyetine ve İslmiyete yaptığı baskıda aramak lzımdır. Bu halin, o devirde hiç de acayip olan bir tarafı yoktur. Zira o devirde, memlekette dinsiz, materyalist, behim hislerinin zebnu köle ruhlu bir nesil yetiştirilmek istenirken, bu ztın kendi hayatını istihkar derecesinde ortaya atılıp hürriyetle, ahlkla, imanla meşb, hayvan hislerin esiri olmayan bir gençlik istemesi ve bu uğurda çalışması elbette hoş görülmezdi. Millet haklarını çiğneyip, milyonların sırtından ahtapotlar gibi geçinmeyi şiar edinenler için korkulacak bir haldir bu. Takipler, baskılar senelerce devam etti. Onunla konuşanların, mektuplaşanların, hizmetine koşanların evleri arandı, kendileri Afyon Hapishanesinde çürütülerek çoluk çocukları sokaklarda sürünmeye mahkm edildi.
Onun el yazması Kurn-ı Kermi ile bunun tefsiri olan Risale-i Nur parçaları birer hıyanet-i vataniye evrakı imiş gibi müsadere edilip savcılıklara devredildi.
Muhakemesine mevkufen devam edilerek yirmi ay suçsuz yere hapishanede bırakıldı.
Öyle bir an geldi ki, bu vakaların cereyan ettiği Afyon Hapishanesi, Allaha inanmaktan ve onun emirlerini yerine getirmekten gayrı hiçbir suçu olmayan msum vatandaşlarla dolup taştı. Onlara reva görülen zulüm, işkence, şeytanları bile dehşete düşürdü, ayyka çıktı, vahşet halini aldı. Nasıl Kudüs-i Şerif Yahudilerin vahşetine ve peygamberlere yapılan zulümlere sahne olmuşsa, Afyon şehri de, insan haklarının çiğnenip vatandaş haklarının çarmıha gerildiği ikinci bir şehir oldu. 14 Mayıs seçimleriyle çeyrek asrın diktatoryası zr ü zeber edilip çatır çatır yıkılırken, millet, kendi mukadderatına hkim olmaktan duyduğu hudutsuz bir sevinç içerisinde bayram ediyor...
14 Mayıstan sonra herşeyin değişeceğini beklerken yine görüyoruz ki, vali ve kaymakamlar eski alışkanlıklarına devamdalar.
Taharr memurları yine konuşan iki-üç vatandaşın peşinde ve yine Bediüzzamanın evi tarassut altında. Öyle ki, bir jandarma çavuşu bile, elinde arama emri olmadan, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarıyla müeyyed bulunan mesken masuniyetine tecavüz ediyor. Ve bu cüretkr, bir türlü ceza görmüyor. Yine Üstadın kılık kıyafetiyle uğraşılıyor, devr-i sabıkta olduğu gibi, ziyaretine gelenler yine kaydedilip karakollara çağrılıyor... Kendisini milletine hasreden seksen yaşındaki ihtiyar bir din limi öldürülmek isteniyor, hem de Ramazan Bayramı akşamı, iftar yemeğine zehir konulmak suretiyle.
Bu ne feci, bu ne tahammül edilmez bir haldir! Tecrit edilmiş, daim bir tarassut altında, kapısında bekçi. O içeride ölümle başbaşa bırakılıyor.
Heyhat! Geliniz, ey ehl-i İslm, hep beraber ağlaşalım. Hayır, hayır! Gözyaşlarıyla, feryatla tedavisi mümkün değil bu derdin... Allah için uğraşalım.
Nihat Yazar
Bediüzzaman Said Nur
Büyük ve dhi adamların beşiği olan Türkiye şimdiye kadar, ne kadar mebzul mücahidler, mücedditler ve bütün mnsıyla büyük insanlar görmüştür. Onların idrak ettikleri hayat şartları ve gördükleri itibar, buldukları ve mazhar oldukları hürmet, kadir ve kıymetlerine asla nakse vermemekle beraber, yürüdükleri hak yolunda, muhakkak ki, kendilerine büyük kolaylıklar temin etmiştir. Bu şartların mks tecellsine ve zulmün en ağırına mruz kaldığımız şu geçmiş yirmi beş yıl, bize ağır mücadele ve mücahedeler içinde yoğurulmuş, dvsının ve imanının azametinden ilham almış ve büyüklüğünü dünyanın en ücra köşelerine yaymış bir dhi, bir nur ve fazilet timsali hediye etmiştir.
Nuru birçok muzlim vicdanları aydınlatmış, kudreti birçok zayıf imanlı insanlara cesaret vermiş, dehsı birçok nasipsiz insanların ruhuna ilham serpmiş olan bu büyük adam, hiç şüphe yoktur ki, Said Nur Hazretleridir.
Ondan fazilet ve fedakrlık dersi alan birçok yolunu şaşırmış insanlar kendilerini mesut ve aydınlık bir sahranın ortasında bulmuşlardır. Dehsı ve celdeti kadar imanı da kuvvetli olan bu muhterem insan, yirmi beş yıllık istibdat ve zulme gözlerini kırpmadan göğüs geren ve onun korkunç işkence adaletsizliğine imandan doğan bir cüretle karşı koyan tek şahsiyettir.
DEVAM EDECEK