TAHLİLLER
Eklenme: 9/8/2011 12:00:00 AM

Ve Kuran hakikatlarını eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak içerisinde neşrediyor.. Vazifemiz çalışmaktır. Bizi galip etmek, mağlûp etmek, muvaffak etmek ve Nurları kabul ettirmek Cenab-ı Hakka aittir. Biz, vazife-i İlâhiyeye karışmayız. demiş ve tarihte misline rastlanmıyan zulüm ve işkenceler içerisinde çok zâlimâne muameleler görmüş ve kapısında jandarma ve polis bekletilmek suretiyle Cuma Namazına dahi gitmekden men edilmiş; ve bütün bu tarihi faciaları kapatmak ve kimseye işittirmemek için de sıkı bir takyidat altına alınmıştır. İşte, böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız inayet-i İlâhiye ile telif edip, ekserisini Kuran harfleriyle ve el yazısiyle neşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kuran hattınıda muhafaza etmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmek için mukaddes kitabımız olan Kuranın yazısını öğrenmek nimet ve şerefine nail olmuşlardır. üstadımız, malik olduğu kuvvet-i îman ve ihlas-ı tamme ile hakaik-i Kuraniye ve îmaniyeyi avam ve havas talebelerinin umumunun istifade edebileceği ve asrın anlayışına uygun yepyeni bir tarz-ı beyanla ifade ve izhar etmiştir._Böylece Risale-i Nur gibi taptaze ve parlak ve yüksek bir tefsir-i Kuraniyi inayet-i Hakla meydana getirmiştir. Bu hârikulâde eserlerdir ki, bu vatan ve milleti dinsizlik ve komünistlikden muhafaza etmiştir. Hem şeair-i İslâmiyenin cebren kaldırıldığı ceberut devrinde, dünya hatırı için kendini mecbur zannederek o kudsi şeairden fedakârlık yapanların ve din zararına hareket edenlerin ve İslâmiyete muhalif fetvalara ve bidalara mecbur edilenlerin çokluğu zamanında Bediüzzaman, ne lisan-ı halinde, ne lisan-ı kalinde ve ne de fiiliyatında o kadar zulümler çektiği ve idamlarla tehdit edildiği halde en küçük bir değişiklik bile yapmamıştır. Bilâkis, Ecel birdir, tagayyür etmez... Ölüm, bu âlem-i fendadan âlem-i bekaya ve âlem-i nura gitmek için bri terhistir. deyip mücadeleye atılmış; bidaları tanıtan ve durduran ve şeair-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve Sünnet-i Seniyeyi ihya eden eserleri perde altında otuz senedenberi neşretmiş ve muhitinde, âdeta Devr-i Saadetin  bir cilvesini yaşatmıştır. Bir Sünnet-i Seniyyeye muhalif hareket etmemek için işkenceli bir inzivayı ihtiyar etmiştir. Otuz senedenberi milyonlara hükmeden dinsiz ve emsalsiz bir istibdad-ı mutlak, Bediüzzamanı hiçbir cihetten hiçbir vakit hükmü altına alamamış, bilâkis zâlim müstebitler Ona mağlûp olmuşlardır. Risale-i nur, taklidî îmanı tahkiki îmana çevirip -îmanı kuvvetlendirip- iki cihanın saadetini kazandırıp, hüsn-ü hâtimeyi netice verir. En büyük dinsiz feylesofları da ilzam etmiştir. Risale-i nurun bir hususiyeti de şudur ki: Diğer Mütekellimîne muhalif olarak ehl-i dalâletin menfiliklerini zikretmeden, yalnız müsbeti ders vererek, yara yapmaksızın tedavi etmesidir. Bu itibarla bu zamanda Risale-i Nur; hem aklı, hem kalbi ikna ederek cevaplandırıyor. Risale-i Nur; hem aklı, hem kalbi ikna ederek cevaplandırıyor. Risale-i Nur; hem aklı, hem kalbi tenvir eder, nurlandırır; hem nefsi musahhar eder. Bunun içindir ki; yalnız akılla giden ehl-i mektep ve ehl-i felsefe, ve kalb yoluyla giden ehl-i tasavvuf, Risale-i Nur sarılıyorlar. Ve ehl-i mekteb ve felsefe anlıyorlar ki, hakiki münevverlik; akıl ve kalp nurunun mezciyle kabildir. Yalnız akılla gitmek, aklı göze indiriyor. Bu hal ise, bir kanadı kırık olanın mahkûm olduğu sukutu netice veriyor._İhlâslı, hâlis ehl-i tasavvuf idrak ediyor ki, demek zaman eski zaman değildir; böyle bir zamanda, hem kalb ile, hem akıl ile bizi hakikat yolunda götürecek ve hakikata vâsıl edecek Kurânî bir yol lâzımdır ki, biz zülcenaheyn olabilelim.(Hâşiye: Yetmiş- seksen senelik bir seyr-i sülûkle kutbiyete ve gavsiyete erişen pek ender zâtların bir noktaya kadar gidip Burası müntehadır, ilerisine gidilmez. dedikleri mertebeleri, Bediüzzaman, Kurandan bulduğu bir yolla, ilimle daha ilerisine gittiğini, Arabî Mesnevî-i Nuriye Mecmuasını mütâlâa eden zâtlar söylüyorlar. Büyük bir şaheser olan bu Arabî eseri mütalâa eden o müdakkik ehl-i ilim, Bu eserdeki çok derin ve pek iönce ve gayet derecede yüksek hakikarlardan ne kadar istifade edebilsek bize kârdır. diyorlar.) İntibaha gelmiş olan ehl-i medrese vâkıf oluyorlar ki; eski zamanda medrese usulü ile onbeş senede elde edilebilen imanî ve İslâmî netice bu zamanda, Risale-i Nurla onbeş haftada elde edilebiliyor. üstadımız buyuruyorlar ki: Bir sene Risale-i Nur derslerini anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanın mühim ve hakikatlı bir âlimi olabilir. Risale-i Nur, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin nûrani meşrebini ve Sahabe-i Kiramın âlî seciyesini beyan eden bir nur ve feyiz hazinesidir. İşte bu mezkûr vaziyet, bugünkü dünyaya taptaze, nûranî bir hayat ve yepyeni bir veçhe vererek şu hakikati gösteriyor ki; çoktandır birbirine muarız zannedilen ehl-i mekteble ehl-i medreseyi ve ehl-i tekyeyi, Risale-i Nur tevhid ve telif ediyor. Hem de, muaraza halinde olan Şarkla Garbı barıştırıyor. İttihad-ı İslâmı meydana getirmek için çalışan ehl-i İslâma yegâne çarenin Risale-i Nur olduğu mütehassıs zatlar tarafından kabul ve tasdik edilmektedir. Hem, bugünkü dünyadaki ihtilâfları halledecek olan; aklen, fikren terakki etmiş yirminci asır insanlarına hak ve hakikatı anlatabilecek yepyeni bir ilmî keşfiyatı ve bir teceddüdü Amerikada, Avrupada hususan Almanyada, taharri eden cereyanlar meydana gelmiş; eğer idrak edebilirler ve görebilirlerse, işte Risale-i Nur Külliyatı... Nitekim bu hakikatın idrak edilmeye başlandığını gösteren emareler bahtiyar Alman Milleti içinde görülmektedir. (Hâşiye: Avrupada hıristiyanlar içinde bir tek kasabada altmışbeş adet sarıklı genç Nur Talebesinin çıkması, bunun bir nümunesidir.) Eski zaman Garp feylesoflarının çözemedikleri ve yeni zaman feylesoflarının da: Felsefe henüz bunu halledememiştir dedikleri düğümler, Risale-i Nurda, Kurânın feyziyle keşf ve halledilerek aklen ve mantıkan ispat edilmiştir. Şarkın dâhî hükemalarının kırk sahifede anlatmaya çalıştıkları müşküller, Risale-i Nurun bir sahifesinde veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Bediüzzamanın 1935 senesinde idam edilmek üzere verildiği Ağır ceza Mahkemesindeki müdafaatından bir iki cümle: Risale-i Nur, sönmez, söndürülemez. Risale-i Nur, söndürülmek için üflendikçe parlayan bir nurdur. Risale-i Nur, tılsım-ı kâinatın muammasını keşf ve halleden bir keşşaftır. Hem, haşr-i cismanî meselesinde, hükemadan İbni Sina gibi, meşhur bir dâhînin, Haşir naklîdir, iman ederiz; akıl bu yolda gidemez dediği bir hakikat, Risale-i Nurda, hem umumun istifade edebileceği emsalsiz bir tarzda Kurânın feyziyle aklen ispat edilmiştir. Devam Edecek