TARİHÇE-İ HAYAT
Eklenme: 7/2/2024 12:00:00 AM

Bediüzzaman Said Nursnin Gönüllü Alay Kumandanı olarak vatan ve millete fedakrane hizmetleri:

Bediüzzaman Kafkas Cephesinde Enver Paşa ve fırka kumandanının hayranlıkla takdir ettikleri hizmet-i cihadiyeyi yaptıktan sonra, Rus kuvvetlerinin ilerlemesinden dolayı Vana çekildi. Vanın tahliyesi ve Rusların hücumu sırasında, bir kısım talebeleriyle Van Kalasında şehid oluncaya kadar müdafaaya kat karar verdikleri halde, geri çekilen Van Valisi Cevdet Beyin ısrarıyla, Vastan kasabasına çekildi. Vali, kaymakam, ahali ve asker Bitlis tarafına çekilirken, bir alay Kazak süvarisi Vastan üzerine hücum etmişti. Molla Said, Vandan kaçan ahalinin mal ve çoluk çocuklarının düşman eline geçmemesi için, otuz-kırk kadar kaçamamış asker ve bir kısım talebeleriyle o Kazaklara karşı koymuş ve hepsinin kurtulmasını sağlamıştır. Hatt, hücum eden Kazaklara dehşet vermek için, geceleyin onların üstündeki yüksek bir tepeye hücum tarzında çıkıyor; gya büyük bir imdat kuvveti gelmiş zannettirerek, Kazakları oyalayıp ilerletmiyordu. Böylelikle, Vastanın Rus istilsından kurtulmasına sebep olmuştur.

O muharebe zamanlarında sipere döndüğü vakit, kıymettar talebesi Molla Habib ile İşrtül-İcz namındaki tefsirini telif ediyordu. Bazan avcı hattında, bazan at üzerinde, bazan da sipere girdikleri zaman, kendisi söylüyor, Molla Habib de yazıyordu. İşrtül-İczın büyük bir kısmı bu vaziyette telif edilmiştir.

Bu harika tefsirin başındaki İfade-i Meramı tefsir hakkında bir derece malmat vermesi itibarıyla aynen dercediyoruz.

İFADE-İ MERAM

Kurn-ı Azmüşşan, bütün zamanlarda gelip geçen nev-i beşerin tabakalarına, milletlerine ve fertlerine hitaben Arş-ı ldan irad edilen İlh ve şümullü bir nutuk ve umum, Rabban bir hitabe olduğu gibi; bilinmesi, bir ferdin veya küçük bir cemaatin iktidarından hariç olan, bilhassa bu zamanda, dünya maddiyatına ait pek çok fenleri ve ilimleri camidir. Bu itibarla, zamanca, meknca, ihtisasca dire-i ihatası pek dar olan bir ferdin fehminden ve karihasından çıkan bir tefsir, bihakkın Kurn-ı Azmüşşana tefsir olamaz çünkü, Kurnın hitabına muhatap olan milletlerin, insanların ahval-i ruhiyelerine, maddiyatına, cami bulunduğu ince fenlere, ilimlere bir fert, vkıf ve sahib-i ihtisas olamaz ki, ona göre bir tefsir yapabilsin. Maahaza bir ferdin mesleği ve meşrebi taassuptan hli olamaz ki, hakaik-i Kurniyeyi görsün, btarafane beyan etsin. Maahaza bir ferdin fehminden çıkan bir dv, kendisine has olup, başkası o dvnın kabulüne dvet edilemezmeğer ki bir nevi icmaın tasdikine mazhar ola.

Binaenaleyh, Kurnın ince mnlarının ve tefsirlerde dağınık bir surette bulunan mehasininin ve zamanın tecrübesiyle fennin keşfi sayesinde tecell eden hakikatlerinin tesbitiyle, herbiri birkaç fende mütehassıs olmak üzere muhakkıkn-ı ulemadan yüksek bir heyetin tetkikatıyla, tahkikatıyla bir tefsirin yapılması lzımdır. Nitekim, kanun hükümlerin tanzim ve ıttıradı, bir ferdin fikrinden değil, yüksek bir heyetin nazar-ı dikkat ve tetkikatından geçmesi lzımdır ki, umum bir emniyeti ve cumhur-u nsın itimadını kazanmak üzere millete karşı bir kefalet-i zımniyye husule gelsin ve icma-ı millet, hücceti elde edebilsin.

Evet, Kurn-ı Azmüşşanın müfessiri, yüksek bir deha sahibi ve nfiz bir içtihada malik ve bir velyet-i kmileyi haiz bir zt olmalıdır. Bilhassa bu zamanda, bu şartlar ancak yüksek ve azm bir heyetin tesanüdüyle telhuk-u efkrından ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmekten ve hürriyet-i fikirle taassuptan zde olmakla tam ihlslarından doğan dhi bir şahs-ı mnevde bulunur ve o şahs-ı mnev Kurnı tefsir edebilir.

çünkü Cüzde bulunmayan, küllde bulunur kaidesine binaen, her fertte bulunmayan bu gibi şartlar, heyette bulunur. Böyle bir heyetin zuhurunu çoktan beri bekliyorken, hiss-i kablelvuku kabilinden memleketi yıkıp yakacak büyük bir zelzelenin arefesinde bulunduğumuz zihne geldi.

Birşey tamamıyla elde edilemediği takdirde tamamıyla terketmek caiz değildir kaidesine binaen, acz ve kusurumla beraber, Kurnın bazı hakikatleriyle, nazmındaki iczına dair bazı işaretleri tek başıma kaydetmeye başladım. Fakat Birinci Harb-i Umumnin patlamasıyla Erzurumun, Pasinlerin dağlarına ve derelerine düştük. O kıyametlerde, o dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbime gelenleri, birbirine uymayan ibarelerle, o dehşetli ve muhtelif hallerde yazıyordum. O zamanlarda, o gibi yerlerde müracaat edilecek tefsirlerin, kitapların bulunması mümkün olmadığından, yazdıklarım, yalnız sünuhat-ı kalbiyemden ibaret kaldı. Şu sünuhatım eğer tefsirlere muvafık ise, nurun al nur; şayet muhalif cihetleri varsa, benim kusurlarıma atfedilebilir.

Evet, tashihe muhtaç yerleri vardır; fakat hatt-ı harpte, büyük bir ihls ile, şehidler arasında yazılıp giydirilen o yırtık ibarelerin tebdiline (şehidlerin kan ve elbiselerinin tebdili gibi) cevaz veremedim ve kalbim razı olmadı. Şimdi de razı değildir; çünkü hakikat-i ihls ile baktım tashih yerini bulamadım. Demek, sünuhat-ı Kurniye olduğundan icaz-ı Kurn onu yanlışlardan himaye etmiş.

Maahz, kaleme aldığım şu İşrtül-İcz adlı eserimi, hakik bir tefsir niyetiyle yapmadım. Ancak ulema-i İslmdaki ehl-i tahkikin takdirlerine mazhar olduğu takdirde, uzak bir istikbalde yapılacak yüksek bir tefsire bir örnek ve bir mehaz olmak üzere, o zamanların insanlarına bir yadigr maksadıyla yaptım.

Devam edecek