TARİHÇE-İ HAYAT GİRİŞ DEVAMI
Eklenme: 5/27/2024 12:00:00 AM

İşte Bediüzzaman hakkında takdir ve tebriki ifade eden bütün yazılar bu mn içindir.

Bazı gazetelerin zaman zaman yaptıkları neşriyattan anlaşılıyor ki: Din ve İslmiyet düşmanları, ekseriya perde ardından bahaneler icad ederek dine saldırmaktadırlar. Doğrudan doğruya dinin ve İslmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakrlıklara katlananları nazar-ı mmede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; ta ki dine hizmet edenleri tıl vaziyete getirip, din inkişafa mni olsunlar; imansızlığın, ahlksızlığın revaç bulmasını temin etsinler. Demokrasi devrinde ve din hürriyetine müsaade edildiği bu zamanda böyle olursa, Din zehirdir diye millet kürsüsünden ilnat yapıldığı bir devirde dindarlara, hususan İslm gelişme ve inkişafa hizmet edenlere nasıl davranıldığı kolayca anlaşılır.

Devr-i sabıkta, Üstad ve Nur talebelerini mahkemeye sevk edenler arasında öyleleri çıkmış ki, kanun perdesi altında menfi ideolojilerine, şahs kin ve ihtiraslarına göre hareket etmişler; vazifelerinin icabını yapmaları lzım gelirken, sanki vatan ve millet hainlerini yakalamış gibi çeşitli hakaret ve iftiralarla Bediüzzaman ve talebelerine hücum etmişler; mahkeme beraat vermişken, kanunu tatbik etmekle mükellef bazıları, Said Nurs için yakında idam edileceği şayiasını etrafa yaymaktan sıkılmamışlardır. Biz, bu yazılarla onlar aleyhinde konuşmak değil, bir hakikati beyan etmek istiyoruz. Belki onlardan birçoğu bu hareketinde mzurdur, mecburen yapmıştır. Her ne olursa olsun, bu muameleler ispat ediyor ki, Bediüzzamanın muhakeme olunduğu, mahkemeye sevk edildiği tarihlerde gizli dinsizler, ifsad komiteleri faaliyette idiler. Mahkeme eliyle mahkm edemedikleri ve dvsına mni olamadıkları Said Nursye, insafsızca iftiralarda, yalan propagandalarda bulunacaktılar ve bulundular. Bu elm vaziyeti gören her insaf sahibi, onun müstakim bir din adamı, hakikat adamı olduğunu söylemekten çekinmemiştir. Binaenaleyh, Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında tekrarla ve ısrarla devam edegelen takdirkr yazı ve takrizlerin neşredilmesinin bir mühim mili de bu olsa gerektir ve tenkit edilmemelidir. Nazar-ı dikkatle bu ztı ve eserlerini temaşa edenler, kemal-i takdirle tebrik ve sendan kendilerini alamamışlardır.

Bilhassa mahkm ettirilmek için sevk edildiği mahkemeler ve ehl-i vukuflar, eserlerini ve hayatını tetkikten sonra, eserlerinde görünen kemalt ve güzelliği tasdik etmişlerdir. Şu halde, milletin en zek ve ferasetli tabakasının, ehl-i akıl ve kalbin yarım asırdan beri devam edegelen ve gittikçe umumiyet kesb eden Said Nurs ve Risale-i Nur hakkındaki kanaat ve ifadeleri, gerçekten büyük bir hakikatin tezahürü olarak kabul edilmek icap eder.

* * *

Sual: Madem Allah Almdir. Onun bilmesi ve iltifatı kfidir. Ehl-i kemal büyük zatlar, daima kendilerini setretmişler. Hem bki bir lemde hakikatler bütün çıplaklığıyla ortaya döküleceğine göre, niçin Risale-i Nurun meziyetleri, İlh inayet ve ikramlar çoklukla zikredilmiş; Said Nursnin hizmet-i Kurniyesi esnasında mazhar olduğu harika muvaffakiyet ve kemalt beyan edilmiş ve bunlar niçin neşredilmiş; hatt ilm eserlerinin bir çoğunun arkasında bu nevi takrizler konulmuş?

Cevap: Bu hususta mukni cevaplar bazı mektuplarda vardır. Bir hülsası şudur:

Bediüzzamanın Risale-i Nurun neşriyle hizmeti, doğrudan doğruya Kurn hesabınadır. İman hakikatlerinin neşri, Müslümanların imanlarının takviyesi, kuvvetlenmesi, dolayısıyla İslm dininin teli etmesi, din düşmanlarının müfsit hücumlarının def edilmesi ve İslm dininin insanlar arasında madd ve mnev kemaltın zübde ve hülsası olduğunu leme iln etmek ve herkese kanaat-i katiye vermek için zikredilmiştir. Yukarıda bahsedildiği gibi, aleyhte olanlar öyle insafsızca hücumlarda bulunmuşlardır ki, Said Nurs hadsiz muarızlara, çok kuvvetli ve kesretli düşmanlara karşı az, fakir ve zayıf olan Risale-i Nur talebelerine kuvve-i mneviyye, gayb imdat, teşci, sebat ve metanet vermek için, Risale-i Nur hakkındaki ikram-ı İlh ve hizmetin makbuliyetine ait inayet-i Rabbaniyeyi zikretmiş; insafsız hücum ve asılsız iftiralara karşı mecburiyetle müdafaaya geçilmiştir.

Hem Tarihçe-i Hayatta geçen bir mektubunda, Bediüzzaman:

Ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmaya hiçbir vecihle liyakatim yoktur. Fakat çok ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halk etmek kudret-i İlhiyenin şenindendir ve detidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nuru sendan maksadım, Kurnın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hlık-ı Rahmime yüz binler şükür olsun ki, beni kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış. Kabir kapısında bekleyen bir adamın arkasındaki fni dünyaya riyakrane bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşet verici bir hasarettir. İşte bu hlet-i ruhiye ile, yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nurun, Kurnın malı olarak meziyetlerini izhar ediyorum. Sözlerdeki hakaik ve kemlt benim değil, Kurnındır ve Kurndan tereşşuh etmiştir. Madem ben faniyim, gideceğim; elbette bki olacak birşey ve bir eser benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hsiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle kuru çubuk hükmündeyim.

Devam edecek