Müdür de, Hayır efendim. Bediüzzaman hapishanede, hatt tecrittedir. Bakınız diye cevap verir.
Bakarlar ki, Üstad yerindedir. Bu harika vakıa adliyede şayi olur. Hakimler Bu hale akıl erdiremiyoruz diye birbirlerine naklederler.
Aynen bunun gibi bir vakıa da, Bediüzzaman Denizli hapsinde iken olmuştur. Üstadı, halk, iki-üç defa muhtelif camilerde sabah namazında görür. Savcı işitir. Hapishane müdürünepürhiddet:Bediüzzamanı sabah namazında dışarıya, camiye çıkarmışsınız der. Tahkikatyapar ki, Üstad hapishaneden dışarıya katiyen çıkarılmamış. Eskişehir hapishanesinde iken de, bir Cuma günü, hapishane müdürü, ktip ile otururken bir ses duyuyor:Müdür bey! Müdür bey!Müdür bakıyor. Bediüzzaman yüksek bir sesle:Benim mutlaka bugün Ak Camide bulunmam lzım. Müdür: Peki Efendi Hazretleri, diye cevap veriyor. Kendi kendine: Herhalde, Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilemiyor diye söylenir ve odasına çekilir. Öğle vakti, Bediüzzamanın gönlünü alayım, Ak Camiye gidemeyeceğini izah edeyim düşüncesiyle Üstadın koğuşuna gider. Koğuş penceresinden bakar ki, Bediüzzaman içeride yok! Hemen jandarmaya sorar, İçeride idi, hem kapı kilitli cevabını alır. Derhal camiye koşar. Bediüzzamanın ileride, birinci safda, sağ tarafta namaz kıldığını görür. Namazın sonlarında Bediüzzamanı yerinde göremeyip, hemen hapishaneye döner; Hazret-i Üstadın Allahü ekber diyerek secdeye kapandığını hayretler içerisinde görür. (Bu hadiseyi bizzat o zamanki hapishane müdürü anlatmıştır.)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSNİNESKİŞEHİR MAHKEMESİMÜDAFAATINDAN BİR KISMI
1935
Eskişehir mahkemesinde, Said Nursnin siyas şeylerle meşgul olmadığı tahakkuk etmiş, sadece bir yet-i kerimeyitefsir eden bir risalesinden dolayı ceza verilmiştir ki, yet-i Kerime tefsirinden dolayı bir müfessiri cezalandırmak, dünyanın hiçbir mahkemesinde görülmemiştir, elbette ve elbette büyük bir adl hatdır.
O Müdafaadan Bir Parça
Ey heyet-i hkime! Beni dört-beş madde ile ittiham edip tevkif ettiler.
Birinci madde: İrtica fikriyle dini let edip, emniyet-i umumiyeyi ihll edebilecek bir teşebbüs niyeti olduğu ihbar edilmiş.
Elcevap: Evvel, imknat başkadır, vukuat başkadır. Herbir fert, çok adamları öldürebilmesi mümkündür. Bu imkn-ı katil cihetiyle mahkemeye verilir mi? Herbir kibrit bir haneyi yakması mümkündür. Bu yangın imknıyla kibritler imhaedilir mi?
Saniyen: Yüz bin defa hş! İştigal ettiğimiz ulm-u imaniye, rız-yı İlhden başka hiçbir şeye let olamaz. Evet, güneş kamere peyk ve tbi olmadığı gibi,saadet-i ebediyenin nuran ve kuds anahtarı ve hayat-ı uhreviyenin bir güneşi olan iman dahi, hayat-i içtimaiyenin leti olamaz. Evet, bu kinatın en muazzammeselesi ve şu hilkat-ı lemin en büyük muammsı olan sırr-ı imandan daha ehemmiyetli bir mesele-i kinat yoktur ki, bu mesele-i sırr-ı iman ona let olsun.
Ey heyet-i hkime! Eğer bu işkenceli tevkifim yalnız hayat-ı dünyeviyeme ve şahsıma ait olsaydı; emin olunuz ki, on seneden beri sükt ettiğim gibi yine sükt edecektim. Fakat tevkifim, çokların hayat-ı ebediyelerine ve muazzamtılsım-ı kinatın keşfini tefsir eden Risale-i Nura ait olduğundan, yüz başım olsa ve hergün biri kesilse, bu sırr-ı azmden vaz geçmeyeceğim. Ve sizin elinizden kurtulsam, elbette ecel pençesinden kurtulamayacağım. Ben ihtiyarım, kabir kapısındayım. İşte o müthiş tılsım-ı kinat keşşafı olan Kurn-ı Hakmin omuazzam keşfini göze gösterir bir surette tefsir eden Risale-i Nurun, o tılsıma ait yüzer meselelerinden, bu herkesin başına gelecek olan ecele ve kabre ait yalnız busırr-ı imana bakınız ki:
Acaba, bu dünyanın bütün muazzam mesil-i siyasiyesi, ölüme, ecele inanan bir adama daha büyük olabilir mi ki, bunu ona let etsin. çünkü, vakit muayyenolmadığından, her vakit baş kesebilen ecel, ya idam-ı ebeddir veyahut daha güzel bir leme gitmeye terhis tezkeresidir. Hiçbir vakit kapanmayan kabir, ya hiçlik ve zulümat-ı ebediye kuyusunun kapısıdır veyahut daha daim ve dahanuran, bki bir dünyanın kapısıdır.
İşte, Risale-i Nur, keşfiyat-ı kudsiye-i Kurniyenin feyziyle, iki kere iki dört eder derecesinde katiyetle gösterir ki, eceli idam-ı ebedden terhis vesikasına ve kabri dipsiz, hiçlik kuyusundan müzeyyen bir bahçe kapısına çevirmeleri, şüphesiz, katbir çaresi var. İşte bu çareyi bulmak için, bütün dünya saltanatı benim olsa bil-tereddüt feda ederim. Evet, hakik aklı başında olan, feda eder.
İşte, efendiler, bu mesele gibi yüzer mesail-i imaniyeyi keşif ve izah eden Risale-i Nura, evrak-ı muzırra gibihş, yüz bin defa hş!siyaset cereyanlarına let edilmiş garazkr kitaplar nazarıyla bakmak, hangi insaf müsaade eder, hangi akıl kabul eder, hangi kanun iktiza eder? Acaba istikbal nesl-i tisi ve hakik istikbalolan hiretin ehli ve Hkim-i Zülcelli, bu suali, müsebbiplerinden sormayacaklar mı? Hem, bu mübarek vatanda bu fıtraten dindar millete hükmedenler, elbette dindarlığa taraftar olması ve teşvik etmesi, vazife-i hkimiyet cihetiyle lzımdır. Hem madem, lik cumhuriyet prensibiylebtarafane kalır ve o prensibiyle dinsizlere ilişmez; elbette dindarlara dahi bahanelerle ilişmemek gerektir.
Salisen: Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sittenamındaki mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları, benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.
Bizimle çalış dediler.
Dedim: Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle çalışamaz, fakat size de ilişmez.
Evet, ilişmedim ve ilişenlere iştirak etmedim. çünkü, anant-ı milliye-i İslmiyelehinde istimal edilebilir bir deh-yı askeryi, anane aleyhine çevirmeyemaatteessüf bir vesile oldu. Evet, ben, Ankara reislerinde, hususan Reisicumhurda bir deh hissettim ve dedim:
Bu dehayı, kuşkulandırmakla anant aleyhine çevirmek caiz değildir. Onun için, ne kadar elimden gelmişse, dünyalarından çekindim, karışmadım. On üç seneden beri siyasetten çekildim. Hatt bu yirmi bayramdır, bir-ikisinden başkaumumlarında, bu gurbette, kendi odamda yalnız mahpus gibi geçirdimt ki siyasete bulaşmam tevehhüm edilmesin. Hükmetin işlerine ilişmediğime ve karışmak istemediğime dellet eden,
Birinci delil: On üç senedir siyaset lisanı olan gazeteleri bu müddet zarfında hiç okumadığım dokuz sene oturduğum Barla köyünde ve dokuz ay ikamet ettiğimIspartada dostlarım biliyorlar. Yalnız, Isparta tevkifhanesinde, gayet insafsız bir gazetecinin dinsizcesine, Risale-i Nurun talebelerine hücumunun bir fıkrası, istemediğim halde kulağıma girdi.