Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvel: Haccı men eden, zemzemi döktüren, hakkımızda eşedd-i zulme müsadekr davranan ve Zülfikar ve Sircün-Nurun müsaderesine ehemmiyet vermeyen ve bizi garazkrne, kanunsuz, tazip eden memurları terfi ettirip hanemizden çıkan mazlumne lisan-ı hal ile yüksek ağlamamızı ve sesimizi işitmeyen bir müstebit kabinenin zamanında en rahat yer hapistir. Yalnız mümkün olsa başka hapse naklolsak, tam selmet olur.
Saniyen: Onlar nasıl zorla en mahrem risaleleri en nmahreme okuttular; öyle de, zorla ısrar edip bizi cemiyet yapmaya mecbur ediyorlar. Halbuki, cemiyet ve komiteciliğe hiç ihtiyacımızı hissetmiyorduk. çünkü, ittihad-ı ehl-i iman cemaatindeki uhuvvet-i İslmiye, Nurcularda pek hlisne, fedakrne inkişaf ettiği gibi ve eski ecdatlarımızın keml-i aşkla ruhlarını feda ettikleri bir hakikate Nur şakirtleri o milyonlar kahraman ecdatlarından irsiyet aldıkları kuvvetli bir fedailikle o hakikata bağlanmaları, şimdiye kadar resm veya siyas, gizli ve şikr cemiyetler ve komiteciliğe ihtiyaç bırakmıyordu. Demek şimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i İlh onları bize musallat ediyor. Onlar mevhum bir cemiyet isnadıyla zulmederler. Kader ise, Neden tam ihlsla, tam bir tesanütle, tam bir hizbullah olmadınız? diye bizi onların elleriyle tokatladı, adalet etti.
Said Nurs
Bu defa taarruz pek geniş dairede, reis-i hükmet ve hazır kabine, plnlı ve dehşetli bir evham ile hücum etti. Benim aldığım bir habere göre ve çok emarelerle gizli münafıkların yalan jurnalleri ve desiseleriyle, bizi, hilfet komitesiyle ve Nakşi tarikatının gizli cemiyetiyle tam alkadar, belki pişdar gösterip, hükmeti büyük bir telşa sevk ederek Nurun büyük mecmualarının İstanbulda ciltlenip lem-i İslmda intişarını ve inayet ve makbuliyetlerini bir delil gösterip, hükmeti korkutup, kıskanç resm hocaları ve vehham memurları aleyhimize insafsızca çevirdiler. Tahminlerince, her halde çok vesikalar, emareler görülecek.
Hem Eski Said damarıyla tahammül etmeyerek, Ortalığı karıştıracak! diye kanaatları varmış. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerde, hiçbir cemiyet ve komitelerle bir alkamızı bulamadılar. Yoktur ki bulsunlar. Onun için savcı, iftiralara ve yanlış mnlara, medar-ı mesuliyet olmayan cüz isnatlara mecbur olmuş. Mdem hakikat budur, Nurlar ve biz, yüzde doksan dokuz derece musibetten hals olduk. Öyleyse değil şekva, belki binler şükür etmekle inayet-i İlhiyenin bu cilvesinin tamamını sabır, şükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle, bu medresenin mütemadiyen çıkan ve giren muhtaç ve müştaklarını teselli vererek yardım etmeliyiz.
Said Nurs
Üçüncü Medrese-i Yusufiye olan Afyon hapishanesinde Üstad Said Nurs, Elhüccetüz-Zehr adlı bir risale telif etti. Tevhid, Risalet-i Ahmediye (a.s.m.) ve Fatihanın tefsiri hakkında olan bu çok kıymettar risale, hapiste bulunan Nur talebeleri ve mahpuslar için ilm ve iman dersleri hvi olmasından hapiste hayırlı ve nurlu bir meşgale oldu. Mahkeme kararından sonra Üstadla beraber hapiste bulunan talebelerin yazdıkları bir takrizi, aynen aşağıya dercediyoruz.
Risale-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?
Her asır başında hadsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hdimleri, emr-i dinde mübtedi değil, müttebidirler. Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkm getirmezler. Esasat ve ahkm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye (a.s.m.) harfiyen ittib yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebtılı ref ve iptal ve dine vki tecavüzleri red ve imha ve evmir-i Rabbniyeyi ikame ve ahkm-ı İlhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve iln ederler. Ancak tavr-ı essiyi bozmadan ve ruh-u aslyi rencide etmeden, yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna usulleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilt ile fa-i vazife ederler.
Bu memurn-i Rabbniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salbet-i imaniyelerinin ve ihlslarının yinedarlığını bizzat fa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlk-ı Muhammediyenin (a.s.m.) tam mili ve mişvar-ı Ahmediyenin (a.s.m.) ve hilye-i Nebeviyenin (a.s.m.) hakik lbisi olduklarını gösterirler. Hülsa, amel ve ahlk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye (a.s.m.) ittib ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammede (a.s.m.) tam bir hüsn-ü misal olurlar ve nümune-i iktida teşkil ederler. Bunların, Kitabullahın tefsiri ve ahkm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler kendi tilka-yı nefislerinin ve karha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zek ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-ı vahy olan Zt-ı Pk-i Risaletin (a.s.m.) mnev ilham ve telkinatıdır. Celceltiye ve Mesnev-i Şerf ve Fütuhul-Gayb ve emsali sr hep bu nevidendir. Bu sr-ı kudsiyeye o zevt-ı lşan ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevt-ı mukaddesenin, o sr-ı bergüzdenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır; yani bu zevt-ı kudsiye, o mnnın mazharı, mirtı ve makesi hükmündedirler.
DEVAM EDECEK