YEDİNCİ Kısım: AFYON hayatı-26
Eklenme: 1/11/2025 12:00:00 AM

Risale-i Nur ve tercümanına gelince: Bu eser-i lşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulv ve bir keml-i nmütenah mevcut olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meşale-i İlhiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kurnın füyuzatına vris olduğu meşhud olduğundan, onun esası nur-u mahz-ı Kurn olduğu ve evliyaullahın srından ziyade feyz-i envr-ı Muhammedyi (a.s.m.) hmil bulunduğu ve Zt-ı Pk-i Risaletin (a.s.m.) ondaki hisse ve alkası ve tasarruf-u kudssi evliyaullahın srından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan mnev ztın mazhariyeti ve kemltı ise o nisbette l ve emslsiz olduğu güneş gibi şikr bir hakikattir.

Evet, o zt daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevhiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulm-u evveln ve hirne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kinata ve hikmet-i İlhiyeye vris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyya kimse nail olmamıştır. Bu harika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir. Hiç şüphe edilemez ki, tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i harika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden harikulde metanet-i ahlkiyesi ile bizzat bir mucize-i fıtrattır, tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.

O zt-ı zhavrık, daha hadd-i bülğa ermeden bir allme-i badl halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulmu ilzam ve iskat etmiş, her nerede olursa olsun vki olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş, on dört yaşından itibaren üstadlık pyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla Bediüzzaman ünvan-ı cellini bahşettirmiştir. Mezya-yı liye ve fezil-i ilmiyesiylede din-i Muhammednin (a.s.m.) neşrinde ve isbatında bir keml-i tam halinde r-nüm olmuş olan böyle bir zt elbette Seyyidül-Enbiya Hazretlerinin (a.s.m.) en yüksek iltifatına mazhar ve en l himaye ve himmetine nildir. Ve şüphesiz o Nebiyy-i Akdesin (a.s.m.) emir ve fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envar ve hakaikına vris ve mkes olan bir zt-ı kermüs-sıfattır.

Envr-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve maarif-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve füyuzt-ı şem-i İlhyi en müşaşa bir şekilde parlatması ve Kurn ve hads olan işart-ı riyaziyenin kendisinde münteh olması ve hitabt-ı Nebeviyeyi (a.s.m.) ifade eden yt-ı cellenin riyaz beyanlarının kendi üzerinde toplanması delletleriyle o zt hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mirt-ı mücellsı ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem-i İlhnin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hmil-i zsadeti olduğuna şüphe yoktur.

Üçüncü medrese-i Yusufiyenin el-Hüccetüz-Zehr ve Zühretün-Nur olan tek dersini dinleyen Nur şakirtleri namına:

Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif,

Zübeyir, Selahaddin, Ceyln, Sungur

Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermekle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükt ederek o medhi Risale-i Nur Şkirtlerinden şahs-ı mnevsi namına kabul ettim.

Said Nurs

Sekizinci Kısım : Isparta hayatı

1950den Sonra

Üstad Said Nurs, Afyon Hapishanesinden 1949da, bir Eylül sabahı tahliye edildi. İki komiser arasında faytonla, daha önce hapisten tahliye edilen talebesi Zübeyirin kiraladığı bir eve geldi. Yanında hizmetine bakan Ziya, Sungur gibi talebeleri de vardı. Üstadın Afyon hapsinden sonraki hayatında ve hizmet-i Nuriyesinde şu surette bir inkişaf görünür: Bu tarihe kadar Üstad, evinde, geceleri hiç kimseyi bulundurmazdı. Akşamdan t kuşluk vaktine kadar kapısı kilitli olarak kalırdı. Afyon hapsinden sonra ise, sadık talebelerinden bazıları husus hizmetinde kaldı. Üstadın odası daima ayrı idi. Ancak bir hizmet olduğu vakit yanına gelinebilirdi.

Afyon hapsinden sonra Üstadkendi tabirincebir nevi Üçüncü Said olarak görünüyordu. çünkü, bundan sonra hizmet-i Nuriye başka safhalarda tezahür edecekti; küll bir inkişaf olacaktı. Üstadın hizmetine koşan ve Nur hizmeti için yanına gelenler, bilhassa mektepli gençlerdendi. Rahmet-i İlhiye, Afyon hapis musibetini çok cihetlerle rahmete çevirmişti. Bir veçh-i rahmet şu idi: Mahkeme günlerinde muhtelif vilyet ve kazalardan gelen Nur talebeleri birbiriyle tanışarak, hem Üstad, hem Risale-i Nur, hem hizmet-i Nuriye hususunda malmat sahibi olurlar ve uhrev ve iman olan ve rıza-yı İlh uğrundaki Nurdan kopup gelen samim bir uhuvvetle, bir kuvve-i mneviye elde ederlerdi. Mahkeme günleri, Üstad ve talebelerinin kahramanlar kafilesi olarak saf halinde mahkemeye gelişleri, müminlerin kalblerinde Allah için sonsuz bir muhabbet ve yakınlığa vesile oluyordu. Bu mahkemeler, iman ve İslm dvsına hizmet için medar-ı teşvik hükmüne geçiyordu. Din düşmanlarının rağmına olarak bu musibet, Risale-i Nur hizmet-i imaniyesini deruhte edecek ve onunla gaye-i hayat edecek fedakrları, kahramanları netice verdi. Yeni ve münevver Nur talebeleri meydana çıktılar. Hapisten tahliyeden sonra, Üstadın evinin kapısı önünde bir-iki polis daim nöbet bekler ve yanına kimseyi sokmazlardı. Zaten hapis müddetince halka dehşet verecek şekilde yalan yanlış propagandalarla, Bediüzzamanın imha edileceği gibi haberler etrafa yaydırılmıştı.

DEVAM EDECEK