Elhasıl: Hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi dehşetli bir zehire çeviren ve lezzetini imha eden küfr-ü mutlakı otuz seneden beri köküyle kesen ve tabiiyynun dehşetli bir fikr-i küfrlerini öldürmeye muvaffak olan ve bu milletin iki hayatının saadet düsturlarını harika hüccetleriyle parlak bir surette ispat eden ve Kurnın hakikat-i arşiyesine dayanan Risale-i Nur, böyle küçük bir risalenin bir iki maddesiyle değil, belki bin kusuru dahi olsa, onun binler büyük haseneleri onları affettirir diye dv ediyoruz ve ispatına da hazırız
Madem cumhuriyet prensipleri hürriyet-i vicdan kanunu ile dinsizlere ilişmiyor; elbette mümkün olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmeyen ve hiretine ve imanına ve vatanına dahi nfi bir tarzda çalışan dindarlara da ilişmemek gerektir ve elzemdir. Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilç gibi bir hcet-i zaruriyesi olan takvyı ve salhati bu mazhar-ı enbiya olan Asyada hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez biliyoruz.
Yirmi seneden beri münzev yaşayan ve yirmi sene evvelki Saidin kafasıyla sorduğu bu suallerde bu zamanın tarz-ı telkkisine uygun gelmeyen kusurlarına bakmamak, insaniyetin muktezasıdır.
Vatan ve millet ve syişin menfaati hesabına bunu da hatırlatmak bir vazife-i vataniyem olması cihetiyle derim: Böyle bize ve Risale-i Nura az bir münasebetle taht-ı tevkife alınmak, gücendirmek yüzünden vatana ve syişe dindarne menfaati bulunan pekçok ztları idare aleyhine çevirebilir, anarşiliğe meydan verir. Evet, Risale-i Nur ile imanlarını kurtaran ve millete zararsız ve tam menfaattar vaziyete girenler yüz binden çok ziyadedir. Hükmet-i cumhuriyenin belki her büyük dairesinde ve milletin her tabakasında faideli ve müstakimne bir surette bulunuyorlar. Bunları gücendirmek değil, belki himaye etmek elzemdir.
Şekvmızı dinlemeyen ve bizi söyletmeyen ve bahanelerle sıkıştıran bir kısım resm adamlar, vatan aleyhinde anarşiliğe meydan açıyorlar diye kuvvetli bir vehim hatırımıza geliyor.
Hem maslahat-ı hükmet namına derim: Madem Beşinci Şuyı, hem Denizli, hem Ankara mahkemeleri tetkik edip ilişmemişler, bize verdiler. Elbette onu yeniden resmiyete koyup dedikodulara meydan açmamak, idarece zarurdir. Biz o risaleyi, mahkemelerin ellerine geçmeden ve onu teşhirlerinden evvel gizlediğimiz gibi, Afyon hükmet ve mahkemesi dahi onu medar-ı sual ve cevap etmemeli. çünkü kuvvetlidir, reddedilmez. Kablelvuku haber vermiş, doğru çıkmış. Hem hedefi dünya değil; olsa olsa, ölmüş gitmiş bir şahsa, müteaddit mnlarından bir mnsı muvafık geliyor. Onun dostluğu taassubuyla o gayb ihbarı ve mnyı resmiyete koymamayı ve bizi onunla muaheze etmekle daha ziyade teşhirine yol açmamayı, vatan ve millet ve syiş ve idare hesabına ihtar etmeye vicdanım beni mecbur eyledi.
Bu meselede şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuruyla Risale-i Nura hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kurna bağlanmış ve Kurn dahi Arş-ı zamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün? Hem memlekete madd ve mnev bereketi ve fevkalde hizmeti, otuz üç yt-ı Kurniyenin işrtıyla ve İmam-ı Ali radıyallahu anhın üç keramet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı zamın (k.s.) kat ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur; bizim di ve şahs kusurlarımızla mesul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem madd, hem mnev, telfi edilmeyecek derecede zararı olacak.
Risale-i Nura karşı gizli düşmanlarımızdan bazı zındıkların şeytanetiyle çevrilen plnlar ve hücumlar inşaallah bozulacaklar. Onun şakirtleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmazlar, vazgeçirilmezler, Cenb-ı Hakkın inayetiyle mağlp edilmezler. Eğer madd müdafaadan Kurn bizi men etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şakirtler Şeyh Said ve Menemen hadiseleri gibi, cüz ve neticesiz hadiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğer mecburiyet-i katiye derecesinde onlara zulmedilse elbette gizli zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar.
Elhasıl, madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz; onlar da bizim hiretimize ve iman hizmetimize bu derece ilişmesinler.
Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programımız, evvel kendimizi, sonra milletimizi idam-ı ebedden ve daim, berzah haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nurun çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır...
Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza da beş para vermem ve hiç ehemmiyeti yok. çünkü ben kabir kapısında, yetmiş beş yaşındayım. Böyle mazlum ve msum bir iki sene hayatı şehadet mertebesiyle değiştirmek, benim için büyük saadettir. Risale-i Nurun binler hüccetleriyle kat imanım var ki, ölüm bizim için bir terhis tezkeresidir. Eğer zhir idam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebed bir saadetin ve rahmetin anahtarı olur. Fakat, siz ey gizli düşmanlar ve zındıka hesabına adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle sebepsiz meşgul eden insafsızlar! Kat biliniz ve titreyiniz ki, siz idam-ı ebed ile ebed mahkm oluyorsunuz. İntikamımız sizden pek çok muzaaf bir surette alınıyor görüyoruz. Hatt size acıyoruz. Evet, bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikatinin elbette hayattan ziyade bir istediği var. Ve onun idamından kurtulmak çaresi, insanların her meselesinin fevkinde en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ı zarursi ve katsidir. Acaba, bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur şakirtlerini ve o çareyi binler hüccetlerle bulduran Risale-i Nuru di bahanelerle ittiham edenler ne kadar kendileri hakikat ve adalet nazarında müttehem oluyor, divaneler de anlar... DEVAM EDECEK