Bundan otuz sene evvel, Cenb-ı Hakkın inayetiyle dünyanın muvakkat şan u şerefinin ve enniyetli hodfuruşluğunun, şöhretperestliğinin ne kadar faidesiz ve mnsız olduğunu, hadsiz şükür olsun ki, Kurnın feyziyle anlamış bir adamın o zamandan beri bütün kuvvetiyle nefs-i emmresiyle mücadele edip mahviyet etmek, benliğini bırakmak, tasannu ve riyakrlık yapmamak için elden geldiği kadar çalıştığına, ona hizmet eden veya arkadaşlık edenler kat bildikleri ve şehadet ettikleri halde ve yirmi seneden beri herkes kendi hakkında hoşlandığı ziyade hüsn-ü zan ve teveccüh-ü nas ve şahsını medh ü sendan ve kendini mnev makam sahibi olduğunu bilmekten herkese muhalif olarak bütün kuvvetiyle kaçtığı ve hem has şakirtlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarını reddedip, o hlis kardeşlerinin hatırını kırması ve yazdığı cevab mektuplarında onun hakkındaki medihlerini ve ziyade hüsn-ü zanlarını kabul etmemesi ve kendini faziletten mahrum gösterip bütün fazileti Kurnın tefsiri olan Risale-i Nura ve dolayısıyla Nur şakirtlerinin şahs-ı mnevsine verip kendini di bir hizmetkr bilmesi kat ispat ediyor ki, şahsını beğendirmeye çalışmadığı ve istemediği ve reddettiği halde, onun rızası olmadan bazı dostları uzak bir yerden onun hakkında ziyade hüsn-ü zan edip medhetmeleri, bir makam vermeleriyle, acaba hangi kanun ile medar-ı mesuliyet olur ki, o bçare hasta ve çok ihtiyar ve garibin münzev odasına, büyük bir cinayet işlemiş gibi, kilidini kırıp taharri memurlarını sokmak, hem evradından ve levhalarından başka bir bahane bulamamak, acaba dünyada hiç bir kanun, hiç bir siyaset bu taarruza müsaade eder mi?
Vatana ve millete ve ahlka çok zararlı olan dinsizlerin kitaplarının intişarına ve komünistlerin neşriyatına serbestiyet kanunuyla ilişilmediği halde, üç mahkeme medar-ı mesuliyet olacak içinde hiçbir maddeyi bulmayan ve millet ve vatanın hayat-ı içtimaiyesini ve ahlkını ve syişini temine yirmi seneden beri çalışan ve bu milletin hakik bir nokta-i istinadı olan lem-i İslmın uhuvvetini ve bu millete dostluğunu iadeye ve o dostluğu takviyesine tesirli bir surette çabalayan ve Diyanet Riyasetinin uleması tenkit niyetiyle, Dahiliye Vekilinin emriyle, üç ay tetkikten sonra, tenkit etmeyerek, tam kıymetini takdir edip kıymettar eser diye diyanet kütüphanesine konulan Zülfikar ve As-yı Ms gibi veKabr-i Peygamber (aleyhissaltü vesselm) üzerinde almet-i makbuliyet olarak As-yı Ms mecmuasını hacılar gördükleri haldeNur eczalarını evrak-ı muzırra gibi toplayıp mahkeme eline vermek, acaba hiçbir kanun, hiçbir vicdan, hiçbir insaf buna müsaade eder mi?
Afyon hükmet ve zbıtasına mahkemesine birkaç nokta mruzatım var
Birincisi: Ekser enbiyanın şarkta ve Asyada zuhurları ve ağleb-i hükemanın garpta ve Avrupada gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir işaretidir ki, Asyada din hkimdir, felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen, Asyada hüküm süren, dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.
İkincisi: Kurn-ı Hakm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir. Eliyzübillheğer Kurn küre-i arzın başından çıksa, arz divne olacak, akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpması, bir kıyamet kopmasına sebep olması akıldan uzak değildir. Evet, Kurn Arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır; czibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor. İşte bu Kurn-ı Azmüşşanın hakik ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu asırda, bu vatanda, bu millete yirmi seneden beri tesirini göstermiş büyük bir nimet-i İlhiye ve sönmez bir mucize-i Kurniyedir. Hükmet ona ilişmek ve talebelerini ondan ürkütüp vazgeçirmek değil, belki onu himaye etmek ve okunmasına teşvik etmek gerektir.
Üçüncüsü: Ehl-i imandan bütün gelenler, mziye gidenlere mağfiret dualarıyla ve hasenatlarını onların ruhlarına bağışlamalarıyla yardımlarına binaen Denizli Mahkemesinde demiştim:
Mahkeme-i kübrda, milyarlar ehl-i iman olan dvcılar tarafından, Kurn hakikatlerine hizmet eden Nur talebelerini mahkm ve perişan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki, Serbestiyet kanunuyla dinsizlerin, komünistlerin neşriyatlarına ve anarşiliği yetiştiren cemiyetlerine müsamahakrne bakıp ilişmediğiniz halde, vatanı ve milleti anarşistlikten ve dinsizlik ve ahlksızlıktan ve vatandaşlarını ölümün idam-ı ebedsinden kurtarmaya çalışan Risale-i Nur talebelerini hapisler ve tazyiklerle perişan etmek istediniz diye sizlerden sorulsa ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz. Onlara demiştim. O zaman o insaflı, adaletli ztlar bizi beraat ettirdiler, adliyenin adaletini gösterdiler.
Dördüncüsü: Ben bekliyordum ki, ya Ankara ya Afyon beni sorguda, pek büyük meseleler için, Nurların o meselelere hizmeti cihetinde bir meşveret dairesine alıp bir sual-cevap beklerdim. Evet, üç yüz elli milyon Müslümanların eski kardeşliğini ve muhabbetini ve hüsn-ü zannını ve mnev yardımlarını bu memleketteki millete kazandıracak çareleri bulmak ki, en kuvvetli çare ve vesile Risale-i Nur olduğuna delil şudur: Bu sene Mekke-i Mükerremede gayet büyük bir lim hem Hind lisanına, hem Arab lisanına Nurun büyük mecmualarını tercüme edip Hindistana ve Arabistana göndererek En kuvvetli nokta-i istinadımız olan vahdet ve uhuvvet-i İslmiyeyi temine çalıştığı gibi, Türk milletinin daima dinde ve imanda ileri olduğunu Nur Risaleleri gösteriyor demişler.
DEVAM EDECEK