Evet, büyük kusurlarımdan birtek suçum: Vatan ve millet ve din namına mükellef olduğum büyük bir vazifeyi, dünyaya bakmadığım için yapmadığımdan, hakikat noktasında affolunmaz bir suç olduğuna ve bilmemek bana bir özür teşkil edemediğine, şimdi bu Afyon hapsinde kanaatim geldi.
Nur şakirtlerinin hlis ve sırf uhrev Nurlara ve tercümanına karşı alkalarına dünyev ve siyas cemiyet namını verip onları mesul etmeye çalışanların ne kadar hakikatten ve adaletten uzak düştüklerine karşı üç mahkemenin o cihetten bize beraat vermesiyle beraber deriz ki:
Hayat-ı içtimaiye-i insaniyenin, hususan millet-i İslmiyetin üssül-esası, akrabalar içinde samimne muhabbet ve kabile ve taifeler içinde alkadarne irtibat ve İslmiyet milliyetiyle mümin kardeşlerine karşı, mnev, fedakrne bir alka ve hayat-ı ebediyesini kurtaran Kurn hakikatlerine ve nşirlerine sarsılmaz bir rabıta ve iltizam ve bağlılık gibi, hayat-ı içtimaiyeyi esasıyla temin eden bu rabıtaları inkr etmekle ve şimaldeki dehşetli anarşlik tohumunu saçan ve nesil ve milliyeti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karbet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmaya yol açan kızıl tehlikeyi kabul etmekle ancak Nur şakirtlerine cemiyet namını verebilir. Onun için, hakik Nur şakirtleri, çekinmeyerek Kurn hakikatlerine karşı kuds alkalarını ve uhrev kardeşlerine karşı sarsılmaz irtibatlarını izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebiyle gelen her cezayı memnuniyetle kabul ettiklerinden, mahkemenizde hakikat-i hali olduğu gibi itiraf ediyorlar. Hile ile, dalkavuklukla ve yalanlarla kendilerini müdafaaya tenezzül etmiyorlar.
Afyon Mahkemesine, iddianameye karşı verilen itirazname tetimmesinin bir zeylidir
Evvel: Mahkemeye beyan ediyorum ki, iddianame Denizli ve Eskişehir mahkemelerimizdeki o eski iddianamelere ve aleyhimizde sath ehl-i vukufların sath tahkikatlarına bina edildiğinden, mahkememizde dv ettim ki: Bu iddianamenin yüz yanlışını ispat etmezsem, yüz sene cezaya razıyım. İşte o dvmı ispat ettim. Yüzden ziyade yanlışların cetvelini isterseniz takdim edeceğim.
Saniyen: Ben Denizli Mahkemesinde, kitap ve evraklarımız Ankaraya gittiği sırada, aleyhimizde hüküm verilecek diye telş ve meyusiyetle beraber, arkadaşlarıma yazdım. Ve bazı müdafaatımın hirinde bulunan o yazdığım parça şudur:
Eğer Risale-i Nuru tenkid fikriyle tetkik eden adliye memurları, imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni idam ile mahkm etseler, şahit olunuz, ben hakkımı onlara hell ediyorum. çünkü biz hizmetkrız. Risale-i Nurun vazifesi imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmaya mükellefiz.
İşte, ey heyet-i hkime, bu hakikate binaen, Risale-i Nurun cerh edilmez kuvvetli hüccetleri elbette mahkemede kalbleri kendine çevirmiş. Aleyhimde ne yapsanız ben hakkımı hell ederim, gücenmem. Bunun içindir ki, eşedd-i zulüm ile bir eşedd-i istibdat tarzında, şahsımı hiç ömrümde görmediğim ihanetlerle çürütmekle damarıma dokundurulduğu halde tahammül ettim. Hatt beddua da etmedim. Bize karşı bütün ittihamlara ve bütün isnad edilen suçlara karşı elinizdeki Risale-i Nurun mecmuaları, benim mukabele edilmez müdafaanamem ve cerh edilmez itiraznamemdirler.
Medar-ı hayrettir ki, Mısır, Şam, Halep, Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme allmeleri ve Diyanet Riyasetinin müdakkik hocaları o Nur mecmualarını tetkik edip hiç tenkit etmeyerek takdir ve tahsin ettikleri halde, iddianameyi aleyhimize toplayan zekvetli (!) zt, Kurnı, yüz kırk sredir diye, acip ve pek zhir bir yanlışıyla ne derece sath baktığı ve Risale-i Nur bu ağır şerait içinde ve benim gurbet ve kimsesizliğim ve perişaniyetimde ve aleyhimde dehşetli hücumlarla beraber yüz binler ehl-i hakikate kendini tasdik ettirdiği halde, daha Kurnın kaç sresi var olduğunu bilmeyen o iddiacı zt, Risale-i Nur Kurnın tefsirine ve hadslerin teviline çalışmasıyla beraber, bir kısmında okuyanlara birşey öğretme bakımından ilm bir mhiyet ve kıymet taşımadığı görülmektedir diye tenkidi ne derece kanundan, hakikatten, adaletten ve haktan uzak olduğu anlaşılıyor.
Hem size şekv ediyorum ki, kırk sahifeli ve yüzer yanlışı bulunan ve kalblerimizi yaralayan iddianameyi tamamıyla bize iki saat dinlettirdiğiniz halde, ayn-ı hakikat bir buçuk sahifeyi ona karşı ısrarımla beraber iki dakika okumaya müsaade etmediğiniz için, ona mukbil itiraznamemi tamamıyla okumamı, adalet namına sizden istiyorum.
Salisen: Herbir hükmette muhalifler var. syişe ilişmemek şartıyla, kanunen onlara ilişilmez. Ben ve benim gibi dünyadan küsmüş ve yalnız kabrine çalışanlar, elbette bin üç yüz elli senede, ecdadımızın mesleğinde ve Kurnımızın daire-i terbiyesinde ve her zamanda üç yüz elli milyon müminlerin takdis ettiği düsturlarının müsaade ettiği tarzda hayat-ı bkiyesine çalışmayı terk edip, gizli düşmanlarımızın icbarıyla ve desiseleriyle, fni ve kısacık hayat-ı dünyeviyesi için, sefihne bir medeniyetin ahlksızcasına, belki bir nevi bolşevizmde olduğu gibi vahşiyne kanunlara, düsturlara tarafdar olup onları meslek kabul etmekliğimiz hiç mümkün müdür? Ve dünyada hiçbir kanun ve zerre miktar insafı bulunan hiçbir insan bunları onlara kabul ettirmeye cebretmez. Yalnız o muhaliflere deriz: Bize ilişmeyiniz, biz de ilişmemişiz.
İşte bu hakikate binaendir ki; Ayasofyayı puthane ve Meşhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyf kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz. Ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, syişi bozmadık. Yüz binler Nur arkadaşım varken, syişe dokunacak hiç bir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibarıyla hiç hayatımda görmediğim bu hir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdım ki, herkese muhalif olarak ben beraatimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. çünkü, bu emsalsiz, acip muameleden kurtulmak için, ya kabre veya hapse girmekten başka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadığından ve ecel gizli olmasından şimdilik elime geçmediğinden, beş altı ay tecrid-i mutlakında bulunduğum hapse razı oldum. Fakat, bu istidayı msum arkadaşlarımın hatırları için şimdilik vermedim.
Rabian: Benim bu otuz sene hayatımda ve yeni Said tabir ettiğim zamanımda bütün Risale-i Nurda yazdıklarım ve şahsıma temas eden hakikatlerinin tasdikiyle ve benimle cidd görüşen ehl-i insaf ztların ve arkadaşların şehadetleriyle iddia ediyorum ki: Ben nefs-i emmremi elimden geldiği kadar hodfuruşluktan, şöhretperestlikten, tefahurdan mene çalışmışım ve şahsıma ziyade hüsn-ü zan eden Nur talebelerinin belki yüz defa hatırlarını kırıp cerh etmişim. Ben mal sahibi değilim. Kurnın mücevherat dükknının bir bçare delllıyım dediğimi hem yakın kardeşlerimin tasdikleriyle ve emrelerini görmeleriyle, ben, değil dünyev makamatı ve şan ü şerefi şahsıma kazandırmak, belki mnev büyük makamat faraza bana verilse de, fakat hizmetteki ihlsıma nefsimin hissesi karışmak ihtimaline binaen korkarak o makamatı da hizmetime feda etmeye karar verdiğim ve fiilen de öylece hareket ettiğim halde, mahkeme-i linizden güya en büyük bir siyas mesele gibi, bana karşı bazı kardeşlerimin Nurdan istifadelerine mnev bir şükran olarak ben kabul etmediğim halde, pederinden çok fazla hürmet etmesini medar-ı sual ve cevap yaptınız. Bir kısmını inkra sevk ettiniz ve bize hayretle dinlettirdiniz. Acaba kendi razı olmadığı ve kendini lyık bulmadığı halde başkaların onu medhetmeleriyle o bçareye bir suç tevehhüm edilebilir mi?
Hamisen: Katyen size beyan ediyorum ki, hiçbir cemiyetçilik ve cemiyetlerle ve siyas cereyanlarla hiçbir alkası olmayan Nur talebelerini, cemiyetçilik ve siyasetçilikle ittiham etmek, doğrudan doğruya kırk seneden beri İslmiyet ve iman aleyhinde çalışan gizli bir zındıka komitesi ve bu vatanda anarşiliği yetiştiren bir nevi bolşevizm namına bilerek veya bilmeyerek bizimle bir mücadeledir ki, üç mahkeme cemiyetçilik cihetinde bütün Nurcuların ve Nur risalelerinin beraatlerine karar vermişler. Yalnız Eskişehir Mahkemesi, tesettür-ü nis hakkında bir küçük risalenin birtek meselesini, belki bu gelen cümleyi, Mesmuatıma göre, merkez-i hükmette bir kundura boyacısı, çarşı içinde bir büyük adamın yarım çıplak karısına sarkıntılık edip o acip edepsizliği yapması tesettür aleyhinde olanın haysız yüzüne şamar vuruyor diye eskiden yazılmış cümle sebebiyle, bir sene bana ve yüz yirmi adamdan on beş arkadaşıma altışar ay ceza verdiler. Demek, şimdi Risale-i Nuru ve şakirtlerini ittiham etmek, o üç mahkemeyi mahkm etmek ve ittiham ve ihanet etmek demektir.
Sadisen: Risale-i Nur ile mübareze edilmez. Onu gören bütün ulem-i İslm Kurnın gayet hakikatli bir tefsiri, yani hakikatlerinin kuvvetli hüccetleri ve bu asırda bir mucize-i mneviyesi ve şimalden gelen tehlikelere karşı bu millet ve bu vatanın bir kuvvetli seddi olduğundan, mahkemeniz bunun talebelerini bundan ürkütmek değil, belki hukuk-u mme noktasında tergib etmek bir vazifeniz biliyoruz ve onu sizden bekliyoruz. Millete, vatana, syişe muzır dinsizlerin ve bazı siyas zındıkların kitaplarına ve mecmualarına hürriyet-i ilmiye serbestiyetiyle ilişilmediği halde, msum ve muhtaç bir gencin imanını kurtarmak ve su-i ahlktan kurtulmak için Nura talebe olması, elbette değil bir suç, belki hükmet ve maarif dairesi teşvik ve takdir edecek bir hlettir.
Son sözüm: Cenb-ı Hak, hkimleri adalet-i hakikiyeye muvaffak etsin. min deyip,
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, lemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur.