İnsanoğlunun fıtratında hem kötü huylar, hem de iyi hasletler bulunmaktadır. İnsan, iradesini kullanarak hayatına iyi hasletleri hkim kılarsa; huzurlu ve mutlu olur. Eğer kötü hasletleri (kıskançlık, kin, nefret, haset, menfaatperest vb.) hayatına hkim kılarsa; hem kendisi, hem de içinde bulunduğu toplum için, potansiyel bir tehlike oluşturur. Menfaat ve çıkarların ön planda olduğu birey ve toplumlarda kavga, çatışma ve savaşlar meydana gelir.
Tarih boyunca çeşitli gerekçelerle pek çok savaş meydana gelmiştir. Bazı savaşlar dini inanç ekseninde olmuşsa da, çoğunlukla menfaat ve çıkar elde etmek için yapılmıştır. Günümüzde de aynı gerekçelerle savaşlar, maalesef devam etmektedir. Özellikle 1. ve 2. Dünya savaşları milyonlarca can kaybına neden olmuştur. Bu savaşları durdurmak ve yaşanan can ve mal kayıplarını sona erdirmek için; Birleşmiş Milletler Teşkilatı(24 Ekim 1945) ve bu teşkilata bağlı bir dizi teşkilatlar kurulmuştur. Daha sonra Doğu ve Batı eksenli bloklar oluşturuldu. Bu iki cenahta yer alan devletler, savunma amaçlı (NATO-1949 ve VARŞOVA-1955) paktlar kurdular. Ayrıca bu iki blokun dışında kalan devletler de BAĞLANTISIZLAR adı altında bir birlik oluşturdular.(1961)
Tüm bu oluşumlar, dünyada adil ve kalıcı bir barış temin edemediler. çünkü kuruluşlar öncelikle güçlü ve üye devletlerin çıkarlarını ön planda tuttular. Özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri arasında, veto hakkına sahip (ABD, RUSYA, çİN, FRANSA ve İNGİLTERE) ülkeler, kendi çıkarları doğrultusunda olmayan, hiçbir duruma onay vermemektedir. Yani herhangi bir ülkenin yapmış olduğu bir hak ihlaline karşı, Birleşmiş Milletler Teşkilatına üye ülkelerin büyük çoğunluğu yaptırım uygulama isteğini, bu beş ülkeden biri veto ederse; hiçbir şekilde bir yaptırım kararı uygulanmıyor. Dolayısıyla 21.Yüzyılda medeni(!) dünyaya adil ve kalıcı bir barış meydana gelmiyor.
Özellikle ABD ve AB destekli İsrail terör devletinin, Filistin ve Gazzede yaptığı soykırım, yine ABD ve ABnin kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu coğrafyasında, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerinde oluşturduğu kaos, çatışma ve savaşlar da, bu savaşların müsebbibi olan ülkelere bir yaptırım kararının çıkmaması; tüm bu uluslararası kuruluşların Emperyalist ülkelerin çirkin emellerine hizmet ettiği gerçeği, gün gibi aşikr olmuştur. Başkan Recep Tayyip ERDOĞANın Birleşmiş Milletler kürsüsünden dile getirdiği: Dünya beşten büyüktür ifadesi çok anlamlıdır.
Savaşın da bir ahlakı olmalıdır. Ancak bu durum, ahlaklı bir kişiliğe sahip olanlarda geçerlidir. Bu kurallara uymayanlara yaptırım uygulamak için; yeni oluşumlara ihtiyaç vardır. Tarih boyunca semavi dinler, herhangi bir çatışma ve savaş durumunda uygulanacak kuralları açıkça beyan etmişlerdir. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde Bakara suresi 190. Ayette Kadir-i zül Celal: Size karşı savaş açanlarla; siz de Allah yolunda savaşınız. Fakat haksız yere saldırmayın. Sakın aşırı gitmeyiniz. Muhakkak ki Allah, haddi aşanları sevmez! Allah Resulü orduyu savaşa gönderirken şunu demiştir: Allahın adıyla gidin, Allah Resulünün adıyla hareket edin! Ancak ihtiyarları, kadınları ve çocukları öldürmeyin. Şehirleri tahrip etmeyin, malları yağma etmeyin, ekinlere ve çevreye zarar vermeyiniz. Esirlere kötü muamele etmeyiniz.
Yukarıdaki ayet ve hadislerde görüleceği üzere savaşların bir ahlakı vardır. Özellikle Allah, aşırı gidenleri sevmez, ayeti Müslümanlar için bir ölçü olmuştur. İslam tarihi, tüm insanlık için ders alınacak, örneklerle doludur. Şayet yanlış uygulamalar varsa da; bu uygulamalar o kişilerin zaaflarıdır. Bu fillerinin karşılığını ceza olarak, mutlaka göreceklerdir.
Bu gün Gazzede, bütün olumsuz şartlara rağmen, esir takasında görülen manzaralara, dünya kamuoyu şahit olmuştur. Kimin ahlaklı ve kimin de cani olduğu ekranlarda canlı olarak görüyoruz. Dolayısıyla ayet malinde belirtildiği üzere zerre kadar iyilik ve kötülüğün hesabının sorulacağı mahkeme-i kübrada herkes vereceği cevabı düşünsün!
Sonuç olarak: Zulm ile abad olanın; akıbeti berbat olur biiznillah