Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, isteyen Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verileceğini açıklamasının ardından Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık meselesi ülkenin bir numaralı gündemi haline geldi. İçişleri Bakanlığı, konuyla ilgili çalışmalarını sürdürürken, tartışmalara katılan Diyarbakır’daki STK’lar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunda tam destek verdiler.
“UYUM SAĞLAYACAKLARA BU HAK TANINMALI”
Suriyelilere vatandaşlık verilmesiyle ilgili, her ülkede olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alımda da bazı kriterlerin uygulanması gerektiğini belirten STK temsilcileri, hukuken aranan şartlar olacağını düşündüklerini ve herkese vatandaşlığın sorgusuz verilmesinin mümkün olmayacağını da ifade ediyorlar. STK temsilcileri, ülkenin sosyal ve ekonomik yaşantısına katkı sunacak, eğitim ve becerisiyle kalifiye eleman olacak, istihbarat raporlarından geçer not alacak, ülkenin milli ve manevi değerlerine, kültürüne, yaşayış tarzına uyum sağlayabilecek insanlara bu hakkın tanınması gerektiğini dile getiriyor.
“EKONOMİK VE İŞ HAYATINA DA BÜYÜK ARTILAR SAĞLAYACAK”
“Suriyeliler içerisinde bulunan doktor, avukat, mühendis, kimyager gibi kalifiye elemanları, üretken beyinleri, ekonomiye ciddi katkı sağlayacak sermaye sahibi göçmenleri dünyaya kaptırmayalım” diyen STK temsilcileri, vatandaşlık noktasında aranan kriterleri taşıyacak mültecilere verilecek vatandaşlık hakkının, ekonomiyi kötü duruma düşürmesinden, işsizliği iş hayatına zarar vermesinin aksine, ekonomik ve iş hayatına da büyük artılar sağlayacağı görüşünde.
EZGİN: “SINIRLAR SADECE TOPRAKLARA ÇİZİLDİ GÖNÜLLERE DEĞİL”
“Kim bir Müslüman kardeşini sıkıntıdan kurtarırsa Allah da kıyamet gününde onu sıkıntılarının birinden kurtarmaz mı? Hadislerle, ayetlerle, insani ve vicdani değerlerle bizden istenen kardeşlik hukuku bu değil mi?” diyen Çözüm İçin Sivil İnisiyatif Derneği (ÇÖZÜM-DER) Genel Başkanı Avukat Ercan Ezgin, şunları ifade etti:
“Yüzyılın vahşetine, kıyımına, cinayetlerine maruz kalmış, evini, barkını, hayallerini can havliyle terk etmek zorunda kalmış, vatanlarından hicret ederek, ensar olarak bizleri görmüş, bizlere sığınmış mülteci kardeşlerimize karşı son günlerde ciddi manada bizleri üzen, insani duygularımızı yaralayan, Anadolu'nun yiğit insanlarına yakışmayan söylem ve eylemler gelişiyor maalesef ülkemizde. 20. yüzyılın başlarında emperyalist oyunlarla, sosyal ve demografik özellikler nazara alınmadan cebren çizilen yapay sınırlar, koparmadı amca, dayı olan hattın altını, yeğen, kuzen olan hattın üstünden. Sınırlar sadece topraklara çizildi, yüreklere, gönüllere değil.
“DENİZLERDE BOĞDURMADIK, SINIRLARDA COPLAMADIK, YEDİ DÜVELE İNSANLIK DERSİ VERDİK”
Yüzyıllardır tarihsel olarak beraber yaşayan halklar, Ortadoğu’ya sokulan fitne ateşiyle, etnik ve mezhepsel temellere dayanarak bölünüp, parçalanıp, birbirine düşürülüp yüzyılın kıyımına maruz bırakılmıştır. Milyonlarca insan, Arabıyla, Türkmeniyle, Kürdüyle, vatanlarından hicret ederek, ensar olarak biz kardeşlerine güvenerek, direnişlerin sembolü, destanların kalesi, ümmetin umudu, insanlık ve kardeşlik yurdu Türkiye'ye yani akrabalarına sığınmışlar. “Hayır, biz sizi almıyoruz, ne haliniz varsa görün, başınızın çaresine bakın” diyebilme hakkımız ve şansımız var mı ki. Tabi ki yok ve olamazdı, biz de aynı trajediyi yaşasaydık sığınacak kardeşlerimiz ve akrabalarımız onlar değil miydi? 3 milyona yakın rengi, dini, dili birbirinden farklı mazlum ve mağdur kardeşlerimize kucak açtık, ekmeğimizi, aşımızı onlarla paylaştık, vatanımızı onlara kendi vatanları gibi hissettirmeye çalıştık. İki yüzlü batı dünyası gibi denizlerde onları boğdurmadık, sınırlarda onları coplamadık, yani tarih karşısında yedi düvele karşı insanlık dersi verdik.
“ERDOĞAN MUHALİFLİĞİ ÜZERİNDEN KIYAMET KOPARILIYOR”
Suriye'deki iç savaş giderek şiddetini artırıyor, göçler insan seline dönüştükçe dönüşüyor, milyonlarca mültecilerin de Suriye'nin adil ve hakkaniyetli bir şekilde iç barışı sağlanmadan da dönmeyeceği veya istese de dönemeyeceği daha da aşikar bir hal alıyor. Bu saatten sonra da yıllardır ülkemizde yaşayan mültecilerin tümüne de misafir demekte artık çok gerçekçi değil. Ülkemizde de asıl kıyamet bu realitenin kabulünden sonra, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyen bazı Suriyelilere vatandaşlık imkanı vereceğiz açıklamasıyla, Suriyelilere vatandaşlık’ konusunun gündeme gelmesiyle kopturuluyor, bazı kesimlerce bilinçli bir şekilde özellikle hükümet ve Erdoğan muhalifliği üzerinden mülteci sorunu görüntüsüyle.
“ÜRETKEN BEYİNLERİ DÜNYAYA KAPTIRMAYALIM”
Muhakkak ki her ülkede olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alımda bazı kriterler, hukuken aranan şartlar olacaktır, hepsine vatandaşlık sorgusuz vermek mümkün olmayacaktır. Ülkenin sosyal ve ekonomik yaşantısına katkı sunacak, eğitim ve becerisiyle kalifiye eleman olacak, istihbarat raporlarından geçer not alacak, ülkenin milli ve manevi değerlerine, kültürüne, yaşayış tarzına uyum sağlayabilecek insanlara tanınacaktır bu hak. Yüzde onluk bir üniversiteli oranına sahip Suriyeliler içerisinde bulunan doktor, avukat, mühendis, kimyager gibi kalifiye elemanları, üretken beyinleri, ekonomiye ciddi katkı sağlayacak sermaye sahibi göçmenleri neden iki yüzlü dünyaya kaptıralım, sömürtelim. Almanya'ya, Amerika’ya, Kanada’ya bakın, kendi ülkelerini savaş veya ekonomik nedenlerle terk etmek zorunda kalan göçmenlerin, gittikleri ülkelerdeki ekonomik kalkınmaya ciddi katkılar yaptıkları aşikâr bir şekilde görülecektir. Vatandaşlık noktasında aranan kriterleri taşıyacak mültecilere verilecek vatandaşlık hakkı ekonomik ve iş hayatında yaşadıkları, özellikle kalifiye elemanların sigortasız ve düşük ücretle çalıştırılmalarına engel olacaktır. Sağlık güvencelerine sahip olmalarına vesile olacaktır, ülkeye olan aidiyet duygularının daha da güçlenmesine katkı sağlamakla beraber, devletin de mültecilerin yaptıkları ticari işlerden elde edilmesi lazım gelen vergi kayıplarına da engel olacaktır.”
PARLAK: “SAVAŞ 10 YIL SÜRSE BUNLAR 10 YIL MÜLTECİ OLARAK MI KALACAK?”
Müzakere ve Çözüm Platformu Sözcüsü Alaattin Parlak da Suriye savaşının 5-6 yılını doldurduğunu belirterek, “Bu savaştan ötürü ülkemize gelen 3-3,5 milyona yakın Suriyeli mülteci bulunuyor. Türkiye, insani bütün yardımlarını kullanarak elini uzatmaya çalışıyor. Bunların bir kısmı da Anadolu’nun en ücra kesimlerine kadar gittiklerini biliyoruz. Burada iki temel mesele var. Biri şudur; Suriye’deki savaşın son olmayacağı nedeniyle yeniden bir hayata bir yaşama, düzene ihtiyacı var. Yani savaş 10 yıl sürerse bunlar 10 yıl mülteci olarak mı kalacak? Bir şekilde bunun rayına girmesi gerekiyor, yeni bir hayat düzenine ihtiyaçları var. İkincisi, ülkemizde çok nitelikli olanlar var. Birçok meslek dalında ve Türkiye’nin birçok iş gücüne de ihtiyacı var ve bundan faydalanmamız gerektiğini düşünüyorum. Mülteciler içerisinde ciddi bir araştırma yapılmasının ardından terör örgütleriyle bağlantısı olmayan ekonomik sosyal, kültürel anlamda katkı sağlayacak Suriyelilere vatandaşlık hakkı tanımamız gerekiyor. Bu hem vicdani hem de insanı gereklilik olduğunu düşünüyorum. İslami genlerimiz içerisinde Türkiye’nin muhacirlere yönelik neler yapıldığını biliyoruz. Dünyanın 160 ülkesine sadece Türkiye’nin yardım götürdüğünü hepimiz biliyoruz. Bunun için ensar vazifesini yerine getirmek için yıllarca, Afganistan, Irak, Balkanlar'dan göç edenler ve son olarak Suriye’den göç eden muhacirlere ensar olması gerektiğinin üzerinde görevini yerine getirmiştir. Eksiklikler olmuştur ancak, kapımızdan girene, bir tas su isteyene görevimizi yerine getiriyoruz. Bugün aynı durumda biz de olabilirdik. Bugün Avrupa aman mülteciler gelmesin diye yıkılıyor. Türkiye 3,5 milyon mülteciye bakıyor. Bu günlerin bazı sıkıntıları olabilir ancak kıyamet gününün mükâfatı olacaktır.” dedi.
“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’I DESTEKLİYORUZ”
Medya Konseyi Diyarbakır İl Temsilcisi ve İnsan Hakları Cemiyeti Genel Başkan Yardımcısı Eyüphan Kaya ise böyle bir mesele için referanduma gitmeye, ekonomiye zarar vermeye gerek olmadığını düşündüğünü kaydetti. Kaya, şöyle dedi: "Özellikle bu referandum seçeneği uygun değil ve bu seçeneği kapatalım. Ülkeye yük ve sıkıntı vermeyecek, hatta katkı sağlayacak Suriyelilere vatandaşlık verilmesi güzel bir durumdur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu konuda destekliyoruz. Torba yasa gibi herkese vatandaşlık verilmesi doğru değil. Buna hazırlıklı değiliz fakat kademeli olabilir. Bu insanları ötelemeyelim ve eninde sonunda bu insanlar memleketlerine geri döneceğine inanıyorum, çünkü Suriye, Suriyelilerindir. Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatan ah vatan demişler. Şu anda yapılması gereken nitelikli olanların kaptırılmaması ve vatandaşlığa alınmalarıdır. Hem insani hem vicdani olarak da bu uygundur.”
“BU TOPRAKLAR İSLAM ÂLEMİNİN ORTAK MALIDIR”
Diyanet-Sen Diyarbakır İl Temsilcisi Ömer Evsen de şu görüşleri ifade etti: "Sonuç itibarıyla biz nasıl Şam bizimdir, Mekke-Medine bizimdir diyorsak, aynı zamanda Diyarbakır da İstanbul da Kayseri de bütün İslam aleminin ortak malıdır. O yüzden buradaki hem Suriyeli kardeşlerimizin de yaşaması gereken yerlerdir. Muhacir ve ensar kardeşliği çerçevesinde kendilerini ifade edebilecekleri ve kendilerini tamamlayabilecekleri yerlerdir. Bu nedenle biz bu kardeşlerimize, talep ediyorlarsa vatandaşlığa geçilmesi noktasında kendilerine bir hak tanınması gerektiğini düşünüyoruz. Zaten burada bulunan 3,5 milyon Suriyeli vatandaşlığa geçme durumu olmayacaktır, bunlar kendileri bunu talep etmeyecektir. Başka bir ülkenin vatandaşı olmak gibi bir şeyi peşine düşmeyecektir. Ancak en azından savaş bitene kadar bunların rahatlatılması, yaşamlarını devam ettirebilmeleri, meslek erbaplarının mesleklerini devam ettirmeleri için bu tür vatandaşlık talepleri olacaktır. Biz bu noktada olacak vatandaşlığın olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyoruz. Biz bu noktada bunu destekler konumuzdayız. Bu mevzunun ivedilikle halledilmesi taraftarıyız.”
Kaynak: Diyarbakır Söz