Sosyal dengesizlik şiddeti körüklüyor

Şiddet gören çocuğun kurtarın mektubu harekete geçirdi

Sosyal dengesizlik şiddeti körüklüyor

Dicle Üniversitesi (DÜ) Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün, ''Şiddetin birinci kaynağı ailedir, ailede adalet ve uzlaşı anlayışı yoksa, sorunlar iletişimle çözülmüyorsa, en küçük bir sıkıntıda güçlü güçsüzü dövüyorsa, çocuğun bilinç altında bu çok güçlü bir şekilde yerleşiyor'' dedi.

Şiddet gören çocuğun

Eyigün,  Diyarbakır'da 20 Nisan'da başlayıp 2 gün sürecek olan ''Tüm Yönleriyle Şiddet Çalıştayı''na 23 üniversiteden 46 akademisyen, 31 yazar ve gazeteci, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile RTÜK'ten uzmanların yanı sıra 4 ağır ceza ve sulh hakiminin katılacağını belirtti.

Daha önce başka yerlerde şiddetle ilgili toplantı ve konferanslar yapıldığına değinen Prof. Dr. Eyigün ancak ilk defa şiddetin; aile içinde, okulda, medyada, siyasette, kentte ve kültürel şiddet olarak tüm yönleriyle ele alınacağı bir çalıştay olması nedeniyle Türkiye'de bir ilki gerçekleştireceklerini kaydetti.

Çalıştay fikrinin şiddet gören bir çocuğun kendisine gönderdiği mektupla ortaya çıktığını anlatan Eyigün, ''Bu çalıştay Diyarbakır'da eğitim gören bir 4. sınıf öğrencisinin bana gönderdiği mektuptan yola çıkılarak hazırlandı. Bu öğrenci, gönderdiği mektupta evinde, okulda ve sokakta şiddet gördüğünü belirterek 'beni kurtarın' demişti bundan yola çıkıp araştırma yaptım ve çalıştay için çalışmalara başladık'' diye konuştu.

''İnanılmaz bir şiddet olgusu var''

Prof. Dr. Eyigün, önce ''okulda şiddeti ne yapabiliriz?'' diye düşündüklerini fakat daha sonra şiddetin çok boyutlu olduğunu ve çok farklı disiplinler tarafından ele alınırsa belli bir çözüme ulaşılabileceğini gördüklerini dile getirdi.

Bunun için çok yönlü bir çalıştay yapmaya karar verdiklerini anlatan Eyigün, şöyle dedi:

''Bu çalıştayda da, farklı disiplinlerin olması gerekiyordu, konuya çok yönlü kesin bir çözüm bulmak açısından. Bu bizim sorumluğumuzdu. Eğer 4. sınıfa giden bir çocuk, ağlayıp, ''Allah aşkına bana yardım edin'' diyorsa ilgili ve yetkili tüm kuruluşların en büyük sorumluluğudur. Yalnızca Diyarbakır'da değil, Mardin'de 44 kişi kendi yakınları tarafından öldürüldü. İstanbul'da, Ankara'da farklı yerlerde genç kızların başı kesilip çöp bidonuna atılabiliniyor. Adana'da, Denizli'de, Samsun'da, Kastamonu'da benzer işkenceleri cinayetleri görebiliyoruz. Dolayısıyla şu anda tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de inanılmaz bir şiddet olgusu var.''

Hiçbir sosyal olgunun tek bir nedeninin olmadığını vurgulayan Eyigün, tek nedene indirgemenin eksik sonuç vereceğini belirterek, şunları söyledi:

''Neden; sosyolojiktir, psikolojiktir, kültüreldir dersek sıkıntı olur. Ancak şiddetin ne olduğundan yola çıkarsak konuyu daha iyi anlayabiliriz. Şiddet insanın doğasında var olan bir duygudur. Ancak, bu duygu kültürel bağlam içerisinde öğreniliyor, kültür içerisinde şekilleniyor. Dolayısıyla şiddetin şeklini belirleyen, neyin şiddet olduğunu belirleyen, nasıl algılanması gerektiğini belirleyen sosyo kültürel bağlamdır. Bu açıdan şunu diyebiliriz insanoğlu var olduğu günden beri şiddet vardır ve sosyo kültürel bağlam içerisinde şiddet eylemleri öğreniliyor ve uygulanıyor. Kültürel yapı, sosyo kültürel ve siyasal yapı şiddet dilini kullandıkça, şiddeti öğrettikçe şiddet artarak devam edecektir. Bugün dünya ülkelerinin en büyük problemi budur.''

-''Şiddetin birinci kaynağı aile''

Eyigün, şiddetin sosyo kültürel etkenleri olduğunu ve şiddetin öncelikle ailede öğrenildiğini kaydetti.

Aile içinde eşlerin birbirine karşı olan yaklaşımı, iletişim biçimi, kardeşlerin birbirine yaklaşımı, aile içindeki sorun çözme biçiminin, insanlara şiddeti öğrettiğini dile getiren Eyigün, ''Yani en küçük sıkıntıda şiddete başvuruyorsa, dövüyorsa çocuğun bilinç altında şiddet çözüm üretmenin bir yolu oluyor. Kim şiddet uygular? güçlü güçsüze şiddet uygular. Uzlaşma olmayınca şiddet üretilir, dolayısıyla eğer bir ailede adalet ve uzlaşı anlayışı yoksa, sorunlar iletişim ile çözülmüyorsa, en küçük bir sıkıntıda güçlü güçsüzü dövüyorsa, çocuğun bilinç altında bu çok güçlü bir şekilde yerleşiyor. O da bilinçsiz olarak güçlü olduğu zaman, güçsüzü dövüyor. Sıkıntı ile karşılaştığı zaman diyalogla değil, şiddetle, güçle bunu halletmeye çalışıyor. Şiddetin birinci kaynağı ailedir'' dedi.

''Medyanın rolü''

Prof. Dr. Eyigün, şiddette medyanın çok önemli rolü olduğunu, neyin nasıl öğrenileceğini, neye nasıl yaklaşılacağını medyanın öğretiğini savundu.

ABD'de yapılan bir araştırmada, bir öğrencinin ilkokulu bitirinceye kadar 8 bin şiddet veya cinayet filmi izlediğinin tespit edildiğini aktaran Eyigün, ''8 bin film izleyen öğrencinin cinayetlere bakışı nasıl olur? çok normalleşir, çok sıradanlaşır. Şu anda şiddet toplumumuzda çok sıradanlaşmış. Evde, sinemada, okulda, sokakta şiddet var. Şiddet çok normalleşiyor, uygulaması çok kolaylaşıyor. Bu anlamda bu Türkiye'nin genel bir sorunu ancak bazı bölgelerde kültürel şiddet varsa onla besleniyor daha da artıyor. Bizim bir sıkıntımız da bu'' şeklinde konuştu.

Töre cinayetleri ve kan davalarının zaten şiddeti belli oranda meşrulaştırdığına işaret eden Eyigün, ''Bir töre cinayetinde çocuk ablasını öldürüyor, 'pişman değilim' diyor. Yani zaten kültürel şiddet var, gelenek ve göreneklerimizde şiddet olgusu var. İstanbul'da zengin bir ailenin çocuğu iyi eğitim almış bir ailenin çocuğu, kız arkadaşının başını kesip çöpe atıyor, daha ötesi var mı?'' dedi.

Eyigün, Diyarbakır'da yapılan bir araştırmada, bazı kişilerin çocuklarının polise taş atmasını normal gördüğünü bunu demokratik bir tepki olarak gördüğünü aktardı. ''Haklı veya haksız olun, ciddi bir gerekçesi olsun olmasın, birine taş atmayı, kafasını yarmayı, parçalamayı, birisinin camını aşağı indirmeyi normal görürseniz, alkışlarsanız çocuğunuzun da yarın sizi dövmesini normal karşılamanız gerekiyor'' diyen Eyigün, şiddetin meşru bir hak arama aracı olarak gösterilmemesini; bunun yerine diyalog ve hoşgörünün öne çıkarılması gerektiğini vurguladı.

Siyasetçi, sanatçı ve yazarların şiddet dili

Prof. Dr. Sabri Eyigün, şarkılarda şiddete övgü olduğunu da ifade ederek ''gözünü oyarım'' şarkısı eşliğinde oynandığını, ''saçlarını yol getir'' türküsünün çok sevilerek dinlendiğini ve bunu söyleyen sanatçının alkışlandığını kaydetti.

Daha sonra da, ''niye kadına karşı şiddet var'' denildiğini anlatan Eyigün, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Saçlarını yol getir şarkısını alkışlıyorsam, bir sorun olduğunda da saçlarını yolarım ben onun. Ve ben bunu öğreniyorum zaten. Diğer taraftan 'Allah belanı versin, bana gelen sana gelsin' bu kin ve nefret, karşı tarafı yok etme isteğidir. Ülkemizde şu anda siyaset, sanat ve yazarların dili, üslubu, hoşgörü ve diyaloğu değil de kini, nefreti ve şiddeti körüklüyor. Siyasilerde, partiler arası çekişmede kullanılan dil ve üslup; şiddeti, nefreti körükleyen üslup, bireylerde şiddeti uygulamayı kolaylaştırıyor. İnsanlarda var olan bir duygudur şiddet. Bunun ortaya çıkması tahrikle oluyor.

Yazarların dili de öyle. Bir yazar Beşiktaş'ın ayrılan hocası için 'ipi çekildi' diyor. İpi çekmekten, idamdan bahsediyorsun. Öte yandan bir siyasetçi çıkıyor meydanlarda ip atıyor, bunları yaşıyoruz biz. Ayrıca şimdilerde yanlış bir algı var, 'Halk bunu istiyor, halk bunu izliyor' deniliyor. 'Diziler hayatın gerçeği değil mi?' diyorlar. Hayır değildir hangimizin hayatı bu kadar gerilimlidir. Dizideki gerginlikler cımbızla hayatın içinden alınıyor.''

Kaynak: Diyarbakır Söz