Avukat Sedat Vural, kamu çalışanlarının aylık ve ücretlerinin yatırıldığı bankalardan“promosyon” adıyla ek mali imkânlar sağladıklarını belirterek, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin banka promosyonu davasını emekliler aleyhine onamasının ardından AİHM’e başvurdu.
Avukat Sedat Vural, kamu çalışanları gibi emeklilere de banka promosyonu verilmesi için Ankara 10. Sulh Mahkemesi'ne dava açmıştı. Dava reddedildince Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını bozdu. 10. Sulh Hukuk Mahkemesi, kararında direnince 3. Hukuk Dairesi de emekliye promosyon ödenmemesine ilişkin mahkeme kararını onadı. Dairenin onama kararında, emekliye promosyon ödemesinin banka açısından ağır bir yük olacağı vurgusu yapıldı. Yargıtay’ın kararının ardından Avukat Vural, davayı AİHM’in gündemine taşıdı. Dilekçesinde, emekli avukat olduğunu belirten Vural, emekli maaşını aldığı bankanın gerek Anayasal gerekse yasal hükümleri yerine getirmediğini, hukuka ve vicdana aykırı uygulama ve haksız eylem nedeniyle 3 bin TL’lik zarara uğradığını kaydetti.
Banka promosyonun ödenmesine ilişkin Türkiye’deki iç hukuk yollarını tükettiğini belirten Vural, Türkiye’nin AİHM’in güvenciye aldığı adil yargılanma, ayrımcılık yasağı ve mülkiyet hakkı konusunda pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini ifade etti.
EŞİTLİĞE AYKIRI
Dava dilekçesinde, hukuki ve ekonomik tanıma göre promosyonun “bankaların maaş yatırılması ve ödenmesi kapsamında maaşı yatırılan ve ödenen kişilere sağladığı ayni veya nakdi menfaatler” olarak tanımlandığını kaydeden Vural, “Hukuksal ve ekonomik bu tanıma göre, kamu ve özel sektör çalışanlarına salt maaş yatırılması ve ödenmesine bağlı sağlanan nakdi menfaatin yani promosyonun, aynı maaş yatırma ve ödenmesi koşullarına sahip emekli şahsımın bu promosyondan mahrum bırakılması anayasal ve evrensel hukuksal eşitliğe olduğu kadar toplumsal vicdana da aykırıdır” dedi. Türk mahkemelerinde açtığı davanın şahsına ilişkin olduğunu ancak hazırlanan bilirkişi raporlarında olayın emekliler olarak incelendiğini ve genelleştirildiğini ifade eden Vural, dava dilekçesinde şu tespitlerde bulundu:
“Yasa önünde eşitlik ilkesi gereği olarak yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu mutlak yasak, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme, eşitliğe aykırılık oluşturur. Eşitlik ilkesi ortada 'haklı bir neden' bulunmadıkça, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınmasına mutlak engeldir. Kamu hizmetinde eşit davranış, eşit yararlanma temel niteliktir. 'Haklı bir neden' bulunmadıkça, hiçbir kişiye, aileye, zümreye yada sınıfa ayrıcılık tanınmasına mutlak engeldir. 'Haklı bir nedene' dayanmayan bu yasa ve karar ile sanıkların aynı mahkemelerde farklı uygulamaya tabi tutulmaları Anayasanın yasa önünde eşitlik ilkesi ile AİHS’in 1 ayrımcılık ilkesine açıkça aykırıdır.”
Kaynak: Diyarbakır Söz