15 yaşında bir medrese öğrencisi iken hocası tarafından verilen Bedîüzzamân lakabı ismiyle birlikte anıldı. Çocukluğunda çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde görülen hafıza sebebiyle, önceleri "Molla Said-i Meşhur" diye tanındı. Daha sonra "Zamanın eşsizi" anlamında "Bediüzzaman" unvanıyla şöhret buldu.
Talebelik yıllarında temel İslamî ilimlerle ilgili doksan kitabı ezberledi. Şirvan, Siirt, Bitlis, Doğubayazıd ve Tillo'dan sonra 1894'te Mardin'e geçti. Oradan da Bitlis'e gitti, sonrada Van'da 12 sene kaldı. Van'da kaldığı sürede eğitim metodunu tamamen kendisinin hazırladığı bir medrese kurdu. Esas hedefi, aynı metodun uygulanacağı bir üniversiteyi Doğu Anadolu'da kurmaktı. Bu üniversitede din ilimleri ile fen ilimleri birlikte öğretilecek, etnik diller de serbest tutulacaktı. Bu üniversiteye, Kahire'deki Ezher Üniversitesi'nden hareketle "Medresetü'z-Zehra" ismini verdi.
31 Mart olayı ve Bediüzzaman
1900'lü yılların başında 1907 yılında doğuda Medresetü-z Zehra adında bir İslam üniversitesi kurmak fikriyle İstanbul'a geldi ve hayatı boyunca bu fikrini gerçekleştirmek için gayret gösterdi. 13 Nisan 1909 tarihinde tarihe "31 Mart Vakası" olarak geçen isyanda isyancıları yatıştırmaya çalıştı. İsyan bastırıldıktan sonra Said Nursi de olaya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Fakat mahkemesi görüldükten sonra beraat etti.
Birinci Dünya Savaşı ve esaret
1914 yılı yaklaşırken, Bediüzzaman talebelerine sık sık, büyük bir felaketin gelmekte olduğunu hissettiğini söyler. Birinci Dünya Savaşı'nın ilan edilmesi ile birlikte, Said Nursi, yeğeni ve talebesi Molla Habib ile beraber, hemen gönüllü alay vaizi olarak Erzurum cephesine gönderilir. Enver Paşa tarafından milis alayı komutanı unvanını alan Bediüzzaman, savaş sırasında büyük başarılara imza attı. Rus ve Ermeni çatışması karşısında Bitlis'te Ruslara esir düştü.
Kahramanlık madalyası aldı
Sen Petersburg 'tan Varşova, Almanya, Viyana ve Sofya üzerinden trenle 1918 Haziranında İstanbul'a ulaşır. Şeyhülislam Musa Kazım Efendi'nin teklifiyle de Sultan Vahdettin tarafından kendisine ilmiye sınıfında "Mahreç” derecesi verilir.
Kendisine haber verilmeksizin üye olarak atanan Bediüzzaman, yorgun ve rahatsız olduğu halde, "Milletime hizmettir" diyerek bu teklifi kabul eder. Bediüzzaman’a Harbiye nezareti tarafından kahramanlık madalyası takdim edilir.
1925 yılında van'da eğitim faaliyetlerinde bulunurken, o sırada meydana gelen Şeyh Said hareketi sebebiyle, bu harekete karşı çıktığı halde, tedbir olarak 1926 yılında önce Burdur'a, ardından 25 Ocak 1927'da Isparta ve Isparta ili, Eğirdir ilçesine bağlı, Eğirdir'in 25 km kuzeybatısında Barla'ya gönderildi. Burada sekiz yıl kaldı.
"Risale-i Nur" isimli Kur'an tefsirinin çoğu bölümlerini burada yazdı. Eserleri ve fikirleri sebebiyle 1935 senesinde Eskişehir Mahkemesine sevk edildi.
1936 yılında sürgüne gönderildiği Kastamonu'da eserlerini yazmaya devam etti. 1943'te Denizli Mahkemesi'ne, 1948'de Afyon Mahkemesi'ne sevk edildi. Mahkemeler beraatla neticelendi.
Bediüzzaman, bu dönemde eserlerini matbaalarda bastırdı. Said Nursi, 23 Mart 1960 tarihinde 82 yaşında Şanlıurfa'da öldü. Naaşı Halilürrahman Dergâhı'nda kendisine ayrılan yere defnedildi. Ancak iki ay sonra 27 Mayıs 1960'da bir askerî darbe oldu. Millî Birlik Komitesi hükümeti Bediüzzaman'ın kabrinin nakledilmesine karar verdi. 12 Temmuz 1960 günü mezarı Urfa'daki yerinden alınarak Isparta'ya götürülerek şehir mezarlığına gizlice defnedildi.
Kaynak: Diyarbakır Söz