HÜDA PAR, 7’nci kuruluş yıldönümünü Diyarbakır’da kutladı. Diyarbakır Öğretmen Evi Konferans Salonunda düzenlenen programa Genel Başkan İshak Sağlam’ın yanı sıra parti yöneticileri, İTTİHADUL ULEMA yetkilileri, STK temsilcileri, kanaat önderleri, basın mensupları, davetliler ve çok sayıda partili katıldı. Sinevizyon gösteriminden sonra program, HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz’ın Kürtçe (Zazaki), HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Kürtçe (Kürmanci), son olarak HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam yaptığı konuşmayla sona erdi.
Asıl başarı ve zaferin hakkı ayakta tutmak ve istikamet üzere durabilmek olduğunu hatırlatan Sağlam, "Ülkemizin ve yaşadığımız bölgenin içinde bulunduğu sorun ve sıkıntılar, şehirlerin ve ülkelerin viraneye dönmesi, ‘bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenmesi gereken’ Müslümanların birbirini yok etmeye azmetmesi tesadüfi oluşan olaylar değildir. Yüzyılı aşkın bir süreden beri ilmek ilmek işlenen oyun ve hilelerin, yüzyıl önce ekilen fitne tohumlarının bugün yeşermesidir. Olayları doğru okumaz, teşhisi doğru yapmazsak doğru çözümlere ulaşamayız." ifadelerine yer verdi.
"Adalet, gereği gibi işlemezse diğer kurumların doğru bir şekilde çalışması beklenemez"
7 yıl önce "Dürüst Siyaset, Gerçek Adalet" şiarıyla yola çıktıklarını söyleyen Sağlam, "Adalet, gereği gibi işlemezse diğer kurumların doğru bir şekilde çalışması beklenemez. Bir başka deyişle adalet mekanizmasının bozulması tuzun kokmasıdır. Ve bugün tuzun koktuğunu gösterir emareler her tarafta belirmektedir. Bu bozulmuşluk tüm kurumları ve bir bütün olarak tüm toplumu sarmış durumdadır.
Son birkaç yılda KHK’lar ile getirilen uygulamalar nedeniyle yüzbinlerce aile, milyonlarca insan mağdur hale gelmiştir. Ülkesini ve halkını küresel emperyalist güçlere satmaya çalışanlar yurt dışında müreffeh bir hayat yaşarken, ibadet bilinciyle topluma hizmet ettiğini düşünenler cezaevlerinde ömür geçirmeye veya aç ve açıkta kalmaya mahkûm edilmektedirler.
"Anayasa Mahkemesinin güvenlik soruşturmalarıyla ilgili verdiği son karar önemlidir"
Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin güvenlik soruşturmalarıyla ilgili verdiği son karar önemlidir. Umarım bu karar bir milat olarak kabul edilip suç ve cezanın şahsiliği ilkesini ayaklar altına alan uygulamalar son bulur. Bu uygulamanın yeniden kanuni hale getirilmesinde hiçbir hukuki yarar yoktur. Ülkeye verdiği zarar ortadadır. Bu nedenle uygulamanın yeni bir kanunla tekrar yasalaştırılmasından vazgeçilmelidir. Şu anda hukuk ve ceza mahkemeleri ile icra dairelerindeki dosyalar ve buradaki davacı ve davalı taraf sayısı ele alındığında toplumun önemli bir kısmı doğrudan mahkemelerle ilişkilidir. Ancak insanların çoğu yargının hukuk içerisinde adil, tarafsız ve bağımsız bir şekilde karar verdiğine inanmıyor." dedi.
"28 Şubat sürecinde yaşananlar henüz hafızalarda tazedir"
Sağlam, konuşmasına şöyle devam etti: "İslami hassasiyeti olan şahıs ve grupların bertaraf edilmesi için sürek avının başlatıldığı, hukukun ayaklar altına alındığı 28 Şubat sürecinde yaşananlar henüz hafızalarda tazedir. Bu şartlarda 1990’lı yılların başından beri haksız bir şekilde mahkûm olup cezaevinde bulunan mağdurlar için cezaevi kapıları mutlaka açılmalıdır. 25 yılı aşkın bir zamandan beri adalet bekleyen mazlumların bir kısmının cezaevinden cenazeleri çıktı. Anne ve babalar çocuklarının ismini sayıklayarak bu hayata gözlerini yumdular. Cezaevi şartlarının oluşturduğu hastalıklarla; tek başına hayatını idame ettiremeyecek derecede yaşlı, hasta ve bakıma muhtaç mahkûmlar var. Bunların feryatları ve iniltilerine kulakların kapatılması Gayretullaha dokunur. Artık bu sese kulak verilmelidir. Hem bu mahkumiyetlere karar verenlerin büyük çoğunluğunu ‘Terör Örgütü mensubu’ olarak suçlayıp meslekten ihraç edeceksiniz hem de bunların verdiği kararları hukuka uygun olarak kabul edip mağdurları cezaevinde tutmaya devam edeceksiniz. Bu tutarsızlığın hiçbir izahı olamaz." dedi.
Bununla birlikte Ergenekon, Balyoz ve benzeri isimlerle darbeye teşebbüs eden mahkûmların tamamının aynı gerekçelerle serbest bırakıldığını hatırlatan Sağlam, "Bunların bir kısmının onlarca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olduğu biliniyor. Ancak 28 Şubat sürecinin mağdurları halen cezaevinde çürümeye devam ediyorlar." diye belirtti.
"Bugün adalet bekleyen en önemli sorunlardan biri de Kürt meselesidir"
Kürt meselesine de ayrı bir parantez açan Sağlam, "Bugün adalet bekleyen en önemli sorunlardan biri de Kürt meselesidir. Bunun adını doğru olarak koymak gerekir. Kürt meselesi aynı coğrafyada yaşayan kardeşlerin kardeşlik hukukunun ihlali meselesidir. Bir dilin, bir medeniyetin, bir kavmin, bir kültürün yok sayılmasıdır. Kuruluş aşamasında canlarını veren, mallarını son kuruşuna kadar feda eden bir halkın kuruluş tamamlandıktan sonra düşman olarak görülmesidir. Bilindiği gibi Kürtler, ümmetin üç ana unsuru olan Araplar, Farslar ve Türklerin ortasında, dolayısıyla ümmetin merkezinde yer almaktadır. Kürt meselesi adalet temelinde çözülmeyene kadar bölgemizin ve burada yaşayan halkların rahat ve huzura kavuşması mümkün değildir. Zira ümmet bir vücut gibidir. Vücudun azalarının herhangi bir parçası acı çektiğinde nasıl ki bütün beden rahatsız oluyorsa. Kürtlerin tabii, insani ve İslami bütün hakları tanımayıncaya kadar bu coğrafya asla huzur bulmaz, bulmayacaktır. Kürtlerin yaşadığı topraklarda hüküm süren devletler bu sorunu çözerken her şeyden önce yaptıkları yanlış uygulamalar ve hatalarıyla yüzleşip işe, duruşlarını ve söylemlerini düzeltmekle başlamalıdırlar. Artık Kürt meselesini Emperyalistlere havale etmekten vazgeçmelidirler." diye konuştu.
"Ulus devlet anlayışı miadını doldurmuştur"
Ulus devlet anlayışıyla bu meselenin çözülemeyeceğini vurgulayan Sağlam, "Ulus devlet anlayışı miadını doldurmuştur. Bu anlayış dünyanın her yanında on milyonlarca insanın canına mal oldu. Ülkeleri, şehirleri virane etti. Medeniyetleri tarihten sildi. Bunu en katı şekilde uygulamak isteyenler bu gün aralarındaki sınırları kaldırdılar. Onlarca kavim ve millet tek devlet gibi bir araya geldiler. Ama tarihinde hep inanç merkezli medeniyetler oluşturan İslam Ümmetini bu köhnemiş zihniyetle birbirine kırdırıyorlar. Artık oynanan bu oyunu görmek zorundayız. Bu gün olmazsa yarın çok geç olabilir. Kürt meselesisin çözümüne siyasi çekişmeler ve siyasi rant elde etme yönüyle bakılırsa asla bir çözüme ulaşılamaz. Bu mesele bir inanç meselesidir. Allah’ın ayetlerinden birinin gereğinin yapılmasıdır." diye konuştu.
"Bu meselenin çözümü için ne yapılacaksa şimdi yapılsın"
Sağlam, "Yıllardan beri Kürt ve Kürdistan meselesi gündeme geldiğinde devletten ‘önce silahlar susmalıdır’ söylemleri öne çıktı. Evet, şu anda nisbî de olsa bir sükûnet ortamı mevcuttur. Şimdi tam zamanı diyoruz. Bu meselenin çözümü için ne yapılacaksa şimdi yapılsın. Bu meseleye temel insani haklar olarak bakılmalıdır. Çözüm için hiç kimse ile pazarlığa ve anlaşmaya gerek yoktur. Buyurun, temel vatandaşlık hakları nelerse masaya yatırın ve bu hakkı Kürtlere de diğer halklara da tanıyın. Ne eksik ne fazla. Diller üzerindeki baskılara son verin. Herkese anadilinde eğitim hakkı tanıyın. Türkçe’nin yanında Kürtçe ve Arapça da resmi dil olsun. Resmi dillerin çokluğu asla bölünmeye neden olmaz. Allah’ın yasaklamadığı hiçbir şey İslam toplumunu birbirinden ayrıştırmaz; bundan korkulmaması gerekir." ifadelerini kullandı.
"Gençlerimiz, inanç ve kültürel değerlerimizden uzaklaştırılmaktadır"
Gençliğin ve neslin büyük bir tehdit altında olduğunu, din görevlisi yetiştiren binlerce kurumun ve yüzbinlerce din görevlisinin bulunduğu bu zamanda gençlerin gün geçtikçe daha çok manevi boşluk yaşadıklarını hatırlatan Sağlam, "Gençlerimiz, bindörtyüz yıldan beri bizi ayakta tutan inanç ve kültürel değerlerimizden uzaklaştırılmaktadır. 28 Şubat süreci denilen dönemlerde İslami değerleri ve İslami yaşam tarzını benimseyen gençlerin enerjisinden ve çalışmalarından eser yok. Bu tecrübe bize yasakların kaldırılması ve dini eğitim veren kurumların açılmasının tek başına yeterli olmadığını ortaya koymuştur." dedi.
"İstanbul sözleşmesindeki imza geri çekilmeli, 6284 sayılı yasa lâğvedilmelidir"
Aile kurumunun doğrudan hedef alınıp yok edilmeye çalışıldığına dikkat çeken Sağlam, "Yürürlüğe girdiği günden beri yuvaları dağıtan, eşler arasındaki şiddeti arttıran, evlilik oranını düşürüp, boşanmaları arttıran İstanbul sözleşmesindeki imza geri çekilmeli, 6284 sayılı yasa ilga edilmelidir. Kadınlar veya aileler polisiye tedbirlerle değil ancak inanç ve manevi değerler üzerine kurulu eğitim ile korunabilir." dedi ve şunları ekledi:
"Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra manevi değerlerin ihyası için çalışan grup ve cemaatlerin hedef tahtasına konduğu, hükümetin de bunlar aleyhine manipüle edildiği görülmektedir. Bir toplumun ihyası ve yeni nesillerin manevi değerlere uygun bir şekilde yetiştirilmesi ancak dini grup ve cemaatlerin çalışmasıyla olur. Tarih boyunca bu şekilde olagelmiştir. Dini hizmetlerin, devletin tekeline alınması inanç değerlerini yozlaştıracağı gibi bir müddet sonra statükocu, mekanik ve hükümetlere endeksli bir çalışma halini alır. Hâlbuki İslami tebliğ ve davet çalışmaları, memur anlayışıyla, mesai saatlerinde değil; amatör ruhla, aşkla, şevkle ve ibadet şuuruyla yapılacak bir hizmettir."
"Bir müddettir âlimlerin ve cemaatlerin aleyhine bir kampanya yürütülmektedir"
Sağlam, konuşmasına şöyle devam etti: "Bir müddettir topluma hizmet etmek isteyen âlimlerin ve cemaatlerin aleyhine bir kampanya yürütülmektedir. Birkaç yıl önce cezaevi kapısında ‘Cemaatlerin kökünü kazıyacağız’ söylemlerinin boş bir söylem olmadığı devletten de destek aldığını göstermektedir. İslami hizmet ve cemaatler söz konusu olduğunda örnek gösterilen FETÖ’nün bu anlamda bir cemaatten ziyade uluslararası bir proje olduğu ortaya çıkmıştır ve bu nedenle dini cemaat ve gruplarla kıyaslanmamalıdır. Unutulmamalıdır ki bu toplumu ayakta tutan asli unsur inanç ve manevi değerler ve bu değerler üzerine inşa olan toplumsal dayanışma ve yardımlaşmadır.
Bugün bunu dini cemaat ve gruplar temsil etmektedirler. Ülke için yapılacak temel hizmetlerden biri, dini cemaat ve grupların önünü açmak ve yapmak istedikleri hizmetleri teşvik etmektir. Devletin ve diyanetin denetim ve gözetimi; sapkın görüş ve fikirlere karşı sahih İslam anlayışını göstermenin ötesine geçmemelidir."
Kaynak: Diyarbakır Söz