"Ortadoğu'da bir Kürt stratejimiz olmalı"

AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan verilen "evet" oylarının Tayyip Erdoğan'dan beklentilerin tükenmediğini gösterdiği görüşünde.

"Hayır" oyları ise HDP'nin gücünü koruduğunun göstergesi. Miroğlu'na göre AK Parti'nin bundan sonra yapması gereken "Ortadoğu'da, Kürt kartını Avrupa'nın elinden alacak bir Kürt stratejisi" oluşturmak. Bunun yolu da Suriye'den değil Diyarbakır ve "dünyanın en büyük Kürt şehri İstanbul'dan geçiyor".

Referandum sonuçları pek çok yönüyle tartışılmaya devam ediyor. 16 Nisan günü çıkan sonuçta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden, yani ağırlıkla Kürtlerin yaşadığı illerden gelen "Evet" oylarına ise ayrı bir anlam yükleniyor. Sonuçlara ilişkin Al Jazeera'nin görüştüğü AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, bölgedeki "Evet" ve "Hayır" oylarının anlamını ve bundan sonra izlenmesi gereken stratejiyi Aljazeera'dan Goncay Şenay'a anlattı.

Bölgede AK Parti’ye verilen oy diye değerlendirdiğimiz “Evet” oylarının az da olsa bir artış göstermesi, sizce ne anlama geliyor?

Biz bundan önce iki seçim yaşadık. 7 Haziran önemli bir tecrübeydi. Ana hatlarıyla bölgede AK Parti’den büyük bir kopuş yaşandı. Bölgede oy ortalaması büyük bir düşüş gösterdi. Ancak Haziran seçimlerinden sonra bölge halkında da sonra ne olacağına dair bir endişe başladı. Kandil’in savaş ilânları, arkasından “Savaşmak istiyorsanız savaşırım” deyip bunun gereğini yapan bir Türkiye vardı ortada. Birden bire kendimizi güvenlik çemberinin içinde bulduk. Vatandaş da arada kaldı o zaman doğrusu. Bilhassa da HDP’ye oy veren kesim. Biz bu iki seçimin sonuçları üzerinden bir referandum yaşadık. HDP mirâsı ortadaydı, ama Türkiyelileşme projesi çökmüştü, ismi var cismi yok hâli… Bir tercihti belki, güçlü bir referandum çalışması yapmadı. Yapamadı değil yapmadı.

"Erdoğan’ın misyonu hatırlandı"

Seçmen ne için “evet” oyu kullandı?

Doğu ve Güneydoğu’da sistem değişikliğine yönelik güçlü bir kanaatle mi oy kullanıldı? Ben bu kanıda değilim. Sistemin götürdükleri, getirecekleri, yani Batı illerinde rastladığımız tür tartışmaların çok etkili olduğu kanaatinde değilim. Kürt seçmen siyasi hafızası üzerinden baktı ve şöyle dedi muhtemelen, “Eski sistem benim MGK, OHAL hukukuyla, şiddet ve terör ortamının başıma bela sarılmasıyla tarif edebileceğim bir sistem. Çocuklarım bu sistemin değişmesi için dağa çıktı. Ben zulüm gördüm.” Tüm bunlar bu siyasi hafızanın bir parçasıydı. Düşünün ki HDP’ye oy veren insan HEP’ten bu yana sadece parti üyesi olduğu için öldürülen insanların bir muhasebesini yapmamış olabilir mi? Ve bu trajik hatıraların tümü de eski sistem içinde oldu. Bu “hayır” oyuna ikna konusunda HDP’nin de işini zorlaştıran bir durumdu. Kaldı ki, eski sistemin yarattığı sorunların büyük kısmı ortada duruyor. Bu sorunların muhatabı kim? Dünyada artık nereye giderseniz gidin, insanlar güçlü iktidar, güçlü liderlik istiyor. Buna en çok Kürtlerin ihtiyacı var, çünkü belirsizliklerden, iktidarın zayıflığından en çok zarar gören bölge halkı oldu. Bu aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın, Doğu, Güneydoğu ve Kürt sorunu açısından misyonunun yeniden hatırlandığı bir seçim oldu.

O yüzden mi evet oylarında kısmi bir artış görüldü?

Erdoğan faktörü önemli tabii. Ben kendi adıma referandum çalışmalarında, hep şunu söyledim ve anlattım: 1916’nın özel koşullarında Diyarbakır'a ilk geldiğinde nasıl Mustafa Kemal’i destekledi Kürt halkı ve ulusal kurtuluş savaşına net bir destek verdi, konjonktür çok değişmiş olsa bile yeniden bu bekâ sorunu hissediliyorsa seçmen dönüp Erdoğan’ın arkasında duracaktır. Yani Erdoğan’a yönelik beklentilerin ve güvenin tükenmediğini söyleyebiliriz.

AK Parti bunu nasıl anladı, nasıl ilk değerlendirmeler?

Seçim günü Sayın Erdoğan’ın yaptığı değerlendirme ve Güneydoğu, Doğu’da çıkan oylara dikkat çekmesi, sonrasında da Başbakan'ın bu oyların çok anlamlı olduğunu ifade eden açıklamaları çok önemliydi. Yine de bu erken bir soru. Bunu anlamak bir süreç işi. Analizler yapılacaktır. Benim şahsen arzum bu analizlerin çok yönlü bakış açılarıyla yapılmasıdır.

Nasıl?

Partimiz bunu yapacak tabii ki. İşin fiiliyatında olan vekillerimiz, teşkilâtlarımızın görüşüne başvurulacaktır. Bağımsız araştırma şirketleri ile de işbirliği yapılabilir. Bu analizler yapılırken, “Kürtler destek verdi, referandumun sonucunu önemli oranda Kürt oyları belirledi, ama bunu çok önemsemek Kürt meselesinde çıtanın yükselmesine yol açar, talepleri karşılamada zorlanırız” gibi, AK Parti’ye zarar verecek yorumlardan da kaçınmak lazım. AK Parti’nin kuruluş felsefesi zaten, hak taleplerini demokrasi sınırları içirde karşılamaktan ibarettir. Reformcu karakterinin yegâne sebebi de budur. Kürt seçmenin ülkenin batısında ve doğusunda verdiği desteği görmezden gelmek, itibarsızlaştırmaya çalışmak, AK Parti’ye zarar verir. 2019 seçimlerine kadar geçecek süreçte bu mesele, iç ve dış faktörler ve dinamikler bakımından en önemli meselemiz olmaya devam edecek. Suriye, Kerkük, hatta Musul’da Esad ve DAİŞ sonrası dönem, bizim iç siyasetimizi de önemli oranda belirleyecektir.

"Kürt seçmen kıymetli bir ses verdi"

Kilit bir pozisyonu her zaman var tabii Kürt seçmenin. Ama bu defa bu durum daha belirginleşmiş gibi görünüyor.

Kilit bir rol bu. Hep müzakere yapalım vs diyorduk ama bugün bence Kürt seçmen en kıymetli müzakerelerden bile kıymetli bir ses verdi. Burada kitlesel bir yol gösterme var. Bir halk diyor ki, “Ben görüyorum ki senin önümüzdeki 10 yıllarda Türkiye’de rolün devam edecek ve bu role benim de ihtiyacım var.”

Bu seçmenin kalıcı olarak mı AK Parti’ye oy verdiğini düşünüyorsunuz?

Kalıcı. Kasım seçimlerinde de vardı bu eğilim, oy oranımız yüzde 10-15 oranında artmıştı. 16 Nisan’da da artış devam etti. Hendek çatışmaları üzerinden oluşan acı bu meselenin konuşulmasını engelledi. HDP de bu dönemde şiddet ve terörü destekleyen bir pozisyon aldı.

Ama sonuçlara baktığımızda vatandaşın aslında büyük bir çoğunlukla “hayır” dediğini görüyoruz.

Tabii ki HDP çıkacak. Ama bir düşüş var. Kasım’dan bu yana devam ediyor, bu önemli. Kampanya yapmadı HDP.

"Zana inzivaya çekildi"

Yapmadı mı yapamadı mı? Eşbaşkanları, en etkili isimleri, belediye başkanları tutuklu…

Hayır yapmadı. Niye en etkili isimleri yok? Var… Mesela Leyla Zana. Ya da Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Hatip Dicle… Zana’nın sürdüreceği bir kampanya acaba Selahattin Demirtaş’ın sürdüreceği bir kampanyadan daha mı az etkili olurdu? Neden yapmadı Zana veya diğerleri?

Ben size sorayım, neden?

Çünkü HDP’nin hendek siyasetini destekleyen pozisyonla çatıştı Leyla Zana ve diğerleri. Bilhassa da Leyla Hanım dürüst davrandı. İnzivaya çekildi. Herhalde yapabileceği fazla bir şey yoktu. Yanında durmadı bu işin. Ama tabii o gelenekten gelen biri olarak da karşısında durma cesareti de gösteremedi, o da ayrı bir şey tabii.

Bir aktör ve kadrolar meselesi olamaz mı? Bir siyasi parti nasıl kampanya yapar mesela?

Kadrolarda bir sıkıntı yok. Demokratik Bölgeler Partisi ve Halkın Demokratik Partisi bugün 10 tane seçim kampanyası yürütecek kadrolara sahip. Bunu neden yapmadı biliyor musunuz? HDP’nin PKK ile birlikte içinde bulunduğu “Hayır” bloğunun hassasiyetleri yüzünden yapmadı. Kürt meselesi üzerinden verilecek mesajlar hayırcıları yani HDP-PKK’nın içinde bulunduğu Hayır cephesini zayıflatırdı. Ben iddia ediyorum, eğer HDP ciddi biçimde kampanyaya sarılmış olsaydı, bizim oylarımız yüzde 55-56’yı bulurdu. Bunu gördükleri için vazgeçtiler ve ikircikli bir “hayır” destekçisi oldular. Meydanı da CHP vekillerine bıraktılar. Mesela Sayın Baykal Mardin’e geldi. Bu trajik çünkü Sayın Baykal’ın Kürt siyasetindeki rolü ve misyonu sorgulanır. Sayın Baykal, Ahmet Türk ve arkadaşlarını partiden ihraç etti. Erdal İnönü’yü ikna edemediler. O dönem Hikmet Çetin buna aracılık yaptı, ihraçların doğru olmayacağını, Kürt vekillerin dışarıda kalmaması gerektiğini söyledi. Hikayenin bütününü okumak isteyen Faruk Bildirici’nin “Yemin Gecesi” kitabını okuyabilir. Ben Sayın Baykal’a geçenlerde Strasbourg’da hikayenin sonrasını anlattım. İhraç edilen insanlar Bekaa’ya gittiler. Öcalan’dan parti kurmasını istediler. Öcalan o zaman şiddetli bir çatışma süreci yönetiyordu, "Kurtarılmış bölgeler var. Ne gerek var siyasete bulaşıyorsunuz?” dedi. Ama sonra kabul etti, HEP kuruldu. Ondan sonra Kürt siyasetinin ayrışma dinamikleri gelişmeye başladı. CHP hep etnik siyaset diyor ya, bu siyasetin yolunu açan CHP’nin kendisidir.

Selahattin Demirtaş gibi 7 Haziran’da özellikle öne çıkan bir siyasi figürün içeride olması bir kayıp değil mi HDP için?

Bu bir avantaja dönüştürülebilirdi. Ahmet Türk en büyük oyunu hapishanelerde olduğu zamanlarda aldı. Kürt halkı mazlumdan yanadır hep. Ama Selahattin Bey ve arkadaşları mazlum mu hâlâ, bu tartışılır. Dolayısıyla "HDP kampanya yapamadı" söylemi gerçekçi değil. HDP kampanya yapmak istemedi, vaziyeti idare etti. HDP kampanya yapsaydı bugün MHP için söylenen oran gerçekleşirdi, yüzde 20-25 hayır çıkabilirdi.

"OHAL’in seçime etkisi sıfır"

OHAL olmasaydı “Evet” cephesi bu kadar oy alabilir miydi?

Güvenliği sağlamak dışında OHAL’in seçime etkisi sıfır. Endişe tamamen bizdeydi. Nusaybin’e, Kızıltepe’ye giderken endişeyle gidiyorduk. Ben Orhan Miroğlu olarak nasıl Kızıltepe’de yanımda 30-40 korumayla gezmek zorunda kalıyorum? Nasıl bir siyasi sonuç alabilirim ki buradan? Korumayla geziyoruz çünkü PKK sığınaklarından hâlâ bizimle ilgili infaz kararları, emirleri çıkıyor. İnfaz kararlarının gerekçelerini de yazmışlar, "Halk üzerinde çok etkili" diyorlar. AGİT raporları hazırlayanların raporlarına bu vehâmet giriyor mu acaba? Ben HDP’lilerin gezemediği bir tek yer olduğu kanaatinde değilim. Elinde silah olan insanlar HDP ile iç içe geçmiş bir kanat.

Bölgede “hayır” oyunu savunan seçmenin en çok dile getirdiği nedenlerden biri, “anayasa değişikliğinin içinde Kürtler’e dair bir madde olmaması.”

Bunu doğru bulmuyorum ben. Bu Kürt meselesini hep imkansızlığa havale eden bir sonuç yaratıyor. Mesela Türkiye’de demokratik reformlar oluyor, sanki o demokratik reformların bu meselede hiçbir rolü yokmuş gibi davranılıyor. Kürt meselesinin, demokrasi dışı bir mesele olarak algılanmasına yol açıyor. Ben de seçim sırasında bunu söyleyenlere, “Bu sistem Türkiye’ye ne kazandırıyor?” diye sordum. Çünkü Türkiye kazanırsa Kürtler de kazanır. Bu Kürt meselesini demokrasi perspektifi içinde çözülemeyecek bir sorun haline getiriyor. Oysa bu bir demokrasi meselesidir. Demokratik sistemin işleyişine hizmet edecek sistem Kürtlere de kazandırır.

Çıkan “Hayır” oyuna tersten bakarsanız eğer vatandaş partiye sahip çıkmış gibi okunuyor. Sizce hayır oyunun anlamı nedir?

Bu seçimde HDP’nin oy aldığı kesimlerde büyük bir siyasi çözülme beklemek gerçekçi değildi. Çünkü AK Parti’nin seçim stratejisi buna dair bir çalışma ortaya koymuyordu. “Nasıl yapalım da 10 milyon Kürt seçmene yönelik özel bir strateji geliştirelim?” diye kafa yormadı AK Parti.

Neden? MHP ile birlikte hareket edildiği için mi?

Evet, galiba. Oysa bence ikili bir strateji mümkündü. MHP’nin Kürt tabanında bir rahatsızlık yarattığı kanaatinde değilim. Ama mesela ben İzmir’e gittim. Kürt seçmeni kazanmak bakımından güçlü bir tablo yoktu. Keşke biz bölge milletvekilleri gelip çalışsaydık. Orada hemşehrilik bağları çok güçlü.

Hayır’ın anlamına dönelim…

HDP’nin şu ya da bu şekilde bölgede gücünü koruduğunu gösteriyor. O gücün kısa bir sürede siyasi bakımdan başka tercihlere yönelmesi, sözünü ettiğim politikalara bağlı. HDP’nin mirası büyük riskler altında. Bunun üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan silahlı bir güç var. Halk, HDP der ama HDP’nin eski gücünü koruyamadığını görüyoruz. Bu referandumda aslında vatandaş, “Biz bu meselelerin sükûnet ve suhûletle çözülmesini istiyoruz. Biz son iki seçimde AK Parti’ye yöneliyoruz” dedi.

Şimdi bundan sonra zaten en önemli başlık bu sürecin yönetilmesi, sürdürülmesi olacak gibi görünüyor. Nasıl olacak bu?

Ciddi bir iddiamızın olması lazım. Bu iddiayı da doğrusu AK Parti’ye oy vermiş muhafazakâr, milliyetçi kesimlere iyi anlatarak yapmak lazım. Yani Diyarbakır’da, Mardin’de AK Parti’nin daha fazla oy almasının muhafazakâr, milliyetçi kesimi üzeceğini sanmıyorum.

Nasıl alındığı önemli olabilir…

Tabii… Daha fazla demokrasi, daha fazla refah, adalet ve temsil alanında daha olumlu şeyler yaparak.

Mesela anayasada vatandaşlık tanımı…

Anayasa gündemde değil şu an için. Bunu konuşacak durumda değiliz. Şu an önümüzde uyum yasaları süreci var.

"Ortadoğu’da bir Kürt stratejimiz olmalı"

Başka?

Ortadoğu politikalarımızı yerli ve milli Kürt politikamızla uyumlu hâle getirme çabası ve tahayyülü olmalı. Ortadoğu’da bir Kürt stratejimizin olması lazım. Bunun yolu Diyarbakır ve dünyanın en büyük Kürt şehri olan İstanbul’dan geçiyor. İstanbul’da inşa edilecek yeni bir strateji ancak Ortadoğu’da etkili olabilir ve bölgede misyonumuzu artırabilir. Gelişkin bir demokrasiden söz ediyorum. Avrupa Birliği ile ilişkilerin düzeltilmesinden, Kürt kartının Avrupa’nın elinden alınmasından söz ediyorum.

Ama Suriye’yi unutmuyor musunuz?

Suriye’de de aynısı. En başta Suriye. Ama Sayın Cumhurbaşkanımız iki sene boyunca Obama’nın bizi oyaladığını söyledi. Çok doğru ama başkalarının bizi oyalamasını önlemek, Kürt kartını iyi kullanmaktan geçiyor. Türkiye’nin elinde böyle devâsa bir imkan var. Soru bu imkânın nasıl kullanılacağının bilinememesinde. Yapmamız gereken milli ve yerli bir strateji inşa etmek. Şimdi mesela Kerkük’ü tartışıyoruz. Bence Kerkük bir provokasyondu. Mesela ben olsam Mesud Barzani’yi seçim arefesinde Ankara’ya davet etmezdim. Seçimden sonra davet ederdim, çünkü biliyoruz ki Mesud Barzani Bölgesel Kürdistan Hükümeti’nin başkanıdır. Bu da ona gittiği ülkede bölgesel hükümetin bayrağının dalgalanma hakkını veriyor.

Etkisi oldu mu bu bayrak meselesinin sizce?

Oldu tabii ki. Sayın Bahçeli ilk çıkışını burada yaptı. Haklı olarak tepki gösterdi. Haklı olarak demem şu, bu zamansız bir şeydi. Yoksa bayrakla ilgili nitelemelerine katılmak tabii ki mümkün değil.

HDP kanadı ile yeniden bir iletişim söz konusu olabilir mi?

Bir faydası yok. Türkiye’ye vakit kaybettirir. Duyuyorum bazı Kürt aktörler üst düzey görüşme talebinde bulunuyorlar. Bazen alt düzeyde de olsa görüşme gerçekleşiyor. Siz PKK’yı ikna edebilecek durumda mısınız? Hayır. Türkiye’de söylediğimiz yeni Kürt stratejisi olacaksa ve bu Erbil’den Suriye’ye kadar teşmil edilecekse burada PKK’nın ne olacağı sorusu da önemlidir. PKK ile ilgili temel sorun silah bırakmasıdır. Bu olduktan sonra nettir durum zaten. Sonra bir iktidar da çıkar, AK Parti hükümetlerinin 15 yıldır yaptığı gibi bu meseleyi normalleştirecek yeni yeni kanallar açar. Siz de zamanla önemsizleşirsiniz, marjinalleşirsiniz. Tüm bunlar bir güvenlik konsepti içinde yapılamaz ama işin başka boyutları var. 2019’a kadar bu halle girilemez, onu da belirtmek isterim. Türkiye’ye yönetmek ve DAİŞ sonrası dönemden kârlı çıkmak için, iddia sahibi olan her partinin yeni bir Kürt stratejisine ihtiyacı var.

Çözüm önce Suriye’den geçmiyor mu?

Hayır, hiç Suriye’den geçmiyor. Ben demin de söyledim. Ortadoğu’da bir Kürt stratejisi İstanbul ve Diyarbakır’dan geçiyor. İstanbul ve Diyarbakır’da bir yol haritası olmadan olmaz. Süreç Suriye’de bozuldu ama PKK hem Suriye’de savaşı korumak istediği hem de Türkiye’de savaşı sürdürdüğü için bozuldu. Türkiye’de savaş, Suriye’deki konumu elde etmek için PKK’nin uluslararası güçlere ödediği bir bedeldir. Bu kadar net. Bu bedel işe yaradı mı? Hayır. Çünkü Kürt halkı arkasında durmadı. Dursaydı Doğu, Güneydoğu Suriye’den beter bir hâle gelirdi. Sonra iş orada da kalmazdı, Batıya da sıçrardı ama olmadı. Bunu engelleyen Kürt halkının PKK’ye desteğini çekmesi oldu. Bu siyasi hafıza üzerinden bakanlar, 2019’da Türkiye’yi yönetirler, Ortadoğu’da gücünü büyütürler, hem de sorunsuz olarak.

Kaynak: Diyarbakır Söz

Çok Okunan Haberler