29 Haziran 1925 tarihinde şehid edilen Şeyh Said'in başlatmış olduğu kıyamda ihanetin kirli yüzünü babasının dilinden aktaran Nusret Ürün, küçük yaşta yetim kalan babasının 3 kardeşiyle birlikte amcası Zülfi Cafer Ağa'nın himayesinde büyüdüğünü anlattı.
"ŞEYH SAİD ŞEFKAT VE MERHAMETLİ BİR İNSANDI"
Şeyh Said'in, babasına karşı gösterdiği sevgi ve merhametten bahseden Ürün, babasından rivayetle, "Şeyh Said, o vakitler Zülfi Cafer Ağa'nın evine misafirliğe geliyordu. Ben de gider elini öperdim. Elleri yumuşak ve bembeyazdı. Şeyh Said, başımı okşar ve 'Bu çocuk salihtir' diyerek severdi." şeklinde aktardı.
Şeyh Said'in cömertliğinden de kesitler sunan Ürün, "Şeyh Said'in, Zülfi Cafer Ağa ile ortak olduğu bir nar bahçesi vardı. Zülfi Cafer Ağa bir gün Şeyh Said'e, 'Şeyh'im bu sene narlarımız var, paylaşalım. Senin payını ayırmışız.' demesi üzerine Şeyh Said, Zülfi Cafer Ağa'nın hanımını çağırıp 'Fatma sen bana bir tane mayhoş ve bir tane de tatlı nar ayıkla getir.' dedi. Şeyh Said, getirilen narları yedikten sonra amcam Zülfi Ağa'ya 'Benim payım bu kadar. Diğerlerini yetimlere ver, fakirlere dağıt.' dedi." diye belirtti.
"FERMASOR, O DÖNEMİN AJANI ANLAMINA GELİYORDU"
Kıyam öncesi Şeyh Said ile Zülfi Cafer Ağa arasında geçen konuşmaları aktaran Ürün, "Şeyh Said narları yedikten sonra Zülfi Cafer Ağa'ya 'Hangi yoldan gideyim?' diye sorunca amcam da 'Şeyh'im sana hangi yoldan git dersem ve önüne asker çıkarsa "Fermasor" lakabına sende inanırsın. Onun için hangi yoldan gidersen git, sana kalmış. Şeyh'im ben sana değil, askerlerine muhalifim. Senin ordunun içinde muhalifler var, kıyamını başarısızlığa uğratıyorlar, işte ben onlara karşıyım.' diye konuştu." dedi.
O dönemi babasının ifadeleriyle anlatan Ürün, "O dönemlerde amcam Zülfi Cafer Ağa'nın lakabı 'Fermasor'du. Fermasor, günümüz tabiriyle 'Ajan', 'Casus' anlamına geliyordu. Mustafa Kemal, Zülfi Cafer Ağa'ya bir mühür vermişti. Zülfi Cafer Ağa, bir yazı yazarken hangi şahsın isminin üzerine o mührü vursaydı, kurtuluşu olmaz, o adam öldürülürdü." ifadelerini kullandı.
Eşyaları yağmalayanlar kendilerini Şeyh Said'in askeri olarak tanıtıyor
Üstad Bediüzzaman'ın Şeyh Said hakkındaki görüşlerini de hatırlatan Ürün, "Şeyh Said Kıyamı aceleye geldiğinden, içindeki hainleri belirleyemedi. Nitekim Şeyh Said basiret sahibi birisiydi. Hatta Üstad Bediüzzaman, Erzurum'da Şeyh Said'le görüştüğünü, gözlerinden cevher fışkırdığını fark ettiğini belirtmişti." dedi.
Şeyh Said'in askerlerinin kıyafetlerini giyen provokatörler Diyarbakır'da yağma yapmaya başlıyor
Kıyamın başlamasının ardından birlikler içerisinde bulunan provokatör askerler nedeniyle cereyan eden olayları aktaran Ürün, "Tabiî ki o zamanlar Şeyh Said'in sözde askerleri Diyarbakır'ı fethetmeye gittiklerinde ben bayağı küçüktüm. O küçük yaşıma rağmen ben de birliğe katıldım. Öyle küçüktüm ki, bana verilen silahı omuzuma aldığımda dipçik, ters çevirdiğimde ise namlu yerde sürünüyordu. Ordu komutanımız da bizim kabiledendi. Şeyhin ordusuna katılıp Diyarbakır'a vardığımızda 'Çarşiya Şewıti' dediğimiz bit pazarına vardık. Orada Şeyh Said'in 'sözde askerleri' eşyaları yağmalamaya başladı. O esnada yanlış yapıldığını, Şeyh Said'in ordusuna yakışmadığını düşündüm." şeklinde konuştu.
PROVOKATÖR BİRLİKLER GİTTİKLERİ HER YERDE HALKA ZULMEDİYOR
Babasından aktarımlara devam eden Nusret Ürün, "Oradan ayrılıp Dicle'ye doğru geri geldiğimizde yol üstünde bir köy evine sığındık. Ev sahibi, bizlere yemek hazırladı. Bunun üzerine tabi olduğumuz birlikten bir asker, akrabamız olan komutana seslenerek 'Ağa bize izin yok mu?' şeklinde bir soru yöneltti. Komutan, gelen bu soru karşısında 'İzin senin!' cevabını verir vermez, asker ayağa kalkıp hayvanların bulunduğu ahıra doğru ilerledi. Ahırdan bir dana getirerek kesmeye çalıştı. Bu durum üzerine ev sahibi komutana dönerek 'Şayet sizler, yemekten doymazsanız ve yiyeceğiniz yemeklerde et yoksa hayvanları kesebilirsiniz. Fakat size hazırladığım yemekte et vardır' şeklinde tepki verdi." ifadelerini kullandı.
"YA KALIP ÖLECEĞİZ YA DA BAŞARIYA ULAŞACAĞIZ"
Köyde bu durumlar yaşanırken çevrede topların patladığını söyleyen Ürün, "Topların patlamasıyla orada bulunanlar, 'Bu patlayan bomba sesi nedir?' diye sormaya başladılar. Gruptan biri, 'Bu ses, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün ordularının patlattığı bombaların sesidir. Bize doğru ilerlemektedirler.' şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine provokatör birliklerden birçok kişi 'Bomba, gülle ve tüfeklere karşı nasıl karşılık vereceğiz?' diyerek geri gitmeye başladı." diye belirtti.
Orduya karşı savaşmak üzere birçok kişinin kaldığını belirten Ürün, "Kalan grupların içinden birileri diğerlerine dönerek 'Bizler burada kalıp ordu ile savaşacağız. Ya öleceğiz ya da başarıya ulaşacağız!' dedi. Bizim birliğin komutanı bu duruma karşı gelerek, 'Biz; tanka, tüfeğe ve bombaya karşı bu orduyu durduramayız. Biz geri gidiyoruz.' şeklinde cevap verdi. Ardından birlik komutanı elini havaya kaldırarak 3 kez 'Benimkiler' diyerek kendi grubunu toplayıp Dicle'ye doğru ilerledik." dedi.
"AMAÇLARI, 'ŞEYH SAİD'İN ASKERLERİ KÖTÜLÜK YAPIYOR' İMAJINI OLUŞTURMAKTI"
Şeyh Said'in askerlerinin içine sızan bu ajanların, bulundukları bölgedeki insanlara zulmederek provokatörlük yaptıklarına dikkat çeken Ürün, babasının diliyle sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bölgedeki kadınlara tecavüz ediyor, mallarını talan ediyorlardı. Bununla amaçlanan şey; milletin gözünde 'Şeyh Said'in askerleri kötülük yapıyor, millete zulmediyor, bölgedeki insanlara ihanet ediyor.' şeklinde bir imaj oluşturmaktı. Nitekim yaptıkları bu eylemlerle, Şeyh Said Kıyamının akamete uğramasını sağladılar."
Dicle ilçesinde meydana gelen olayların, hainlerin bir provokasyonu olduğuna dikkat çeken Ürün, "Bütün bunlardan sonra Dicle ilçesine geri döndük. Dicle'ye geldiğimizde iki askerin öldüğünü söylediler. Yapılan bu eylem tamamen bir provokasyondu. Kıyamın başladığı bu günlerde, yaşanan hadiselerden dolayı Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün orduları Dicle'ye doğru ilerledi." ifadelerini kullandı.
"DİCLE'DE BAŞLAYAN ŞEYH SAİD KIYAMI SONUÇSUZ KALDI"
Kıyam zamanında Zülfi Cafer Ağa'nın takındığı tavra da değinen Ürün, Şeyh Said'in birliklerinden kaçan bölgedeki askerlerin komutanı olan yüzbaşının Ağa'nın evine sığındığını, Cafer Ağa'nın da onu ahırında saklayarak ölümden kurtardığını anlattı.
Yaşanan olayların tanığı Ağa Ürün'ün oğlu Nusret Ürün son olarak şöyle konuştu:
"Bütün bu anlatımlardan çıkardığımız sonuca baktığımızda… Eğer Şeyh Said birliklerinin içerisinde muhalifler ve ajanlar olmasaydı kıyam başarıya ulaşacaktı. Çünkü gayesi Allah rızası olan bir dava ve kıyam olduğu için başarıya ulaşırdı. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün, Şeyh Said birliklerinin içerisine soktuğu muhalif kişilerle, maalesef kıyam başarıya ulaşamadı."
Kaynak: Diyarbakır Söz