‘Tufan’ sonrası Cizre!

Cizre’de 14 Aralık’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından ilçeye dönen Cizrelilerden pek çoğu geride bıraktıkları evlerini ve eşyalarını bulamadı. İlçenin tufan sonrasına döndüğünü belirten Cizreliler yıkıntıların arasında kurtarabilecekleri bir şeyler ararken söz birliği etmişcesine tek bir talepte bulunuyor, normal bir hayat.

‘Tufan’ sonrası Cizre!

Tufandan sonra Nuh’un Gemisi’nin karaya oturduğu yerlerden birisinin de Cizre’nin yanı başındaki Cudi dağı olduğu rivayet edilir. Arapça ‘Ada’ anlamına gelen Cizre’de yaşamın yeniden yeşermesi için yapılan-yapılacak çalışmalara ilçe sakinleri ‘tufandan sonra’ tanımlaması yapıyor. Zira sokağa çıkma yasağı ile birlikte ilçeyi terk eden Cizrelilerin pek çoğu döndüklerinde tufan sonrasından hallice bir ilçe ile karşı karşıya kaldı. Kiminin evi oturulamayacak halde, kiminin evi tümden yok olmuş, bazı evler de yağmacıların gadrine uğramış.

İlçeye polislerin oluşturdukları üç ayrı arama noktasından geçilerek girilebiliyor. İnsanlar ‘ince’ aramadan geçirildikten sonra araçsız olarak alınıyorlar. İlçe girişinden itibaren genzi yakan is kokusu mahallelere girdikçe artıyor. Yağmurun yıkadığı ama temizleyemediği sokaklar çamur içinde. Delik deşik olmuş, mahremiyetini gizleyemeyecek şekilde ağır hasar görmüş evlerden rüzgârla birlikte perdeler sallanıyor. İçerisindeki giysiler, oyuncaklar, kitaplar ve yastıklar-yataklar cam duvarın arkasındaymış gibi tüm sokaktan rahatlıkla izlenebiliyor.

Çatışmaların yoğun yaşandığı yerlerden Cudi Mahallesi’ne gelenlerin çoğu bir zamanlar evlerinin olduğu yerlerin başında amaçsızca bekliyor. Biri, ‘tüm hayatım bunun altında’ dedikten sonra yana çekilerek arkasındaki moloz yığınını gösteriyor. Başka biri evinden geriye kalan tek kolonu, sağından solundan fırlamış keskin demirlere aldırmadan okşayarak ağlıyor. Kalabalık olmasına karşın sessiz sokaklarda ağır ve kederli bir hava var. Küçük çocukların oyunlarına bile yürek burkan bir neşesizlik hâkim.

‘ÇADIR’DA YAŞAMAYA RAZIYIM’

Yıkıntıların başında bekleyenlerden birisi de Mehmet Şirin Poşluk. 29 yaşındaki Poşluk tır şoförü. Yasak başladıktan sonra sığındıkları bodrumdaki hayata daha fazla dayanamayıp ailesiyle birlikte beyaz bayrak sallayarak çıkan Mehmet Şirin Poşluk'u, Nur Mahallesi’ndeki evine döndüğünde karşılayan çaresizlik olmuş.

“Yasak başladıktan sonra 45 gün evden çıkmadık. Un, yağ, şeker gibi erzak depolamıştık. Ne olacağını bilmiyorduk. Çatışmalar başlayınca elektrikler kesildi. Su depolarını patlattılar. Bahçede kuyumuz var, suyu oradan aldık. Zaten Dicle Nehri’ne yakınız. Bu bölge doksanlı yılları yaşadığı için her evin altında mutlaka bir bodrum bulunur. İndik bodruma. Bir süre geçtikten sonra yiyeceğimiz azaldı. Baktık olmayacak çıkmaya karar verdik. 34-40 kişi çıktık. Bir kuzu, bir de koyunumuz vardı, onları da alarak terk ettik Cizre’yi. Yakınlardaki bir köye akrabaların yanına gittik. Yasak kalktıktan sonra döndük. Evin içine karakol kurmuşlar, yiyip içmişler çıkarken de kırıp dökerek taramışlar silahla. Dövüş horozum vardı iki tane, onları yemişler, çok gücüme gitti. Yenmez ki, eti kart olur. Olan oldu, bitti, tek talebim barış, huzur, normal bir hayat. 73 plakalı aracımla batı illerine gittiğimde ‘teröristsin’ diyorlar. Beni incitiyor, kardeşiz, tüm ölümler kahrediyor, canlara yeter ki bir şey olmasın isterse Cizre yıkılsın, çadırda bile yaşarız, yeter ki huzur ve normal bir hayatımız olsun.”

‘KURU EKMEK VE BARIŞ’

33 yaşındaki Sahip Turan şoförlük yapıyor. Çatışmalar başladığında sabaha kadar salavat getirerek patlamaları dinlediklerini söyleyen Turan, bu günden sonra biraz kuru ekmek ve barıştan başka bir şey istemediklerini belirtiyor.

“Akrabalarımızla 28 kişi, 40 güne kadar karanlık bodrumda kaldık. Yiyeceğimiz çok azdı. Un, yağ ve şekerimiz vardı. Önce çocukların karnını doyurup sonra kalanı azar azar tükettik. Bir günlük yiyecekle bir hafta idare ettik. Ama suyumuz bitince çıkmak zorunda kaldık. Cizre’ye bağlı Bozanlı köyünde akrabalarımız vardı oraya sığındık. Komşular süt, yoğurt, pirinç getiriyorlardı. Onlar olmasa yapamazdık. Şimdi dönüp geldik evimize. Duvarlara ırkçı yazılar yazmışlar. Küfür yazmışlar. Harabeye çevirmişler. Tufan gibi olmuş her yer. Babam öldüğünde el kadar çocuktum, fındığa, çapaya gittim batı illerine ve tüm birikimimle aldığım evim şimdi harabe. 92 yılında Çağlayan köyümüzü yaktıkları için Cizre’ye göç etmiştik. Gelirken bir battaniyemizi alabilmiştik, şimdi o battaniyemiz bile yok. Bakıyorum Cizre’ye ve diyorum ki, keşke tüm Cizre yerle bir olsaydı da canlara bir şey olmasaydı. Vallahi kuru ekmek ve çadıra razıyız, yeter ki kimse ölmesin, ne bizim ne onların canı yanmasın. Hepimiz kardeşiz, çatışma savaş istemiyoruz.”

 ‘ANTEP’E GİTTİK’

Yasak başladığı zaman ailesiyle Gaziantep’e giden 25 yaşındaki Hasan Manaz döndüğünde evini yerinde bulamayanlardan. Ağabeyinin yanında kalan Manaz ve ailesine en çok yardım, zamanında Cizre’den Gaziantep’e gitmiş Cizreli işadamlarından gelmiş.

“Gaziantep’te Cizreli işadamları göç edenlere çok yardım ettiler. Onlar olmasa dayanamazdık. Dernek ve iş örgütleri sahip çıktılar. Dönüp baktık ki evimiz yok, duvarlar yere inmiş içerisinde çıkan yangın küle çevirmiş. Birkaç parça öteberi kalmış mı anlamaya çalışıyoruz. Burada artık oturulmaz, kiralık bir ev bakıyoruz ama kiralar uçmuş. Bulsak bile bomboş eve gideceğiz, bir yatak, bir kilim bile kalmamış. Sebep olanlar Allah'indan bulsun."

 ‘CEHENNEM GİBİYDİ’

Yasak başladıktan sonra ilçeyi terk etmeyenler de var. Ata Kurum çatışmaların başladığı mahallesinden çıkarak Şah mahallesinde bir arkadaşının boş olan evine taşınmış. Çatışmaları yaşadıklarını anlatan Kurum, ‘cehennem gibiydi’ diyor.

“Yasaktan sonra 20 gün mahallede kaldık. Pek bir şey yoktu ama patlama sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Huzursuz olduk. Kalkıp Şah Mahallesi’ne taşındık. Düşünün ki gecede elli kez zelzele yaşıyorsunuz. Her patlamada evimiz sallanıyor, yerimizden fırlıyorduk. Kısa sürede yiyeceğimiz tükendi. İki market vardı, günde bir saat açabiliyorlardı. Sağ olsunlar, Cizreli işadamları marketlerin hesabına para yatırıyorlar onlar da fiş karşılığı bize gıda veriyorlardı. Sonra market de kapandı. Umudumuz barış ve huzurdur, huzurdan daha güzeli var mı?”

 ‘HİÇBİR ŞEYİMİZ KALMADI’

Makbule Oluğ, oğlu, gelini ve torunlarıyla yaşadığı evin yıkıntıları arasına oturmuş, eşyaları didikliyor. Kurtaracak bir şey bulma umuduyla sağı solu eşeleyip bir süre sonra çaresizce ilk kalktığı yerine oturuyor. Sonra her şey yeniden başlıyor.

“Hiçbir şey kalmadı, hiçbir şey yok. Televizyonum, çamaşır makinem, buzdolabım gitmiş. Oğlumun sermayesi olan elli bin lira para kasadaydı, evi terk ederken aceleyle çıktık, oğlum Irak’taydı. Geldik, o da yok. Yan bina diğer oğlumun evi, o da yıkılmış. Şimdi gidecek ne yerimiz ne yurdumuz kaldı, yer bulsak iki parça eşya koyamayacağız. Yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdaydı, şimdi iki ekmek alacak gücümüz kalmadı. Tofan (Tufan) değdi bize, tofan.”

Cizre sokaklarında yıkılan evlerinin yanından ayrılamayan yıkılmış insanların anlattıkları birbirinin benzeri dramatik hikâyelerden oluşuyor. Çoğu zorunlu misafirlikten yeni döndü. Kimi ilçeyi tümden terk etmeyi düşünüyor, kimi de devletin zarar tespitinden sonra yapacağı yardımla yeniden yeni bir yaşam kurmak istiyor. Ve bir daha tufan olsun istemiyorlar.

Kaynak: Diyarbakır Söz