Sultanların Sultanı Diva lakaplı usta sanatçı Bülent Ersoy, geçtiğimiz Ocak ayında THY’nin Antalya-İstanbul seferi sırasında yaşanan emniyet kemeri skandalı yüzünden başı beladan kurtulmuyor. Diva lakaplı Bülent Ersoy’a emniyet kemeri takmamakla ısrar edip uçuşu geciktirdiği iddiasıyla dava açıldı.
Bilindiği üzere başından geçen bu olayla ilgili sesi ile herkesi büyüleyen Bülent Ersoy basın açıklaması düzenlemişti. Uçakta bulunanların hiç birine saygısızlık yapmadığını belirten usta sanatçı Diva’nın açıklamaları gündeme bomba gibi düşmüştü.
Usta sanatçı Bülent Ersoy’un açıklamaları şu şekilde…
"Yıllar önce Adana'da trafik kazası geçirdim. Emniyet kemeri karnımın yarılmasına, iç organlarımın dışarı çıkmasına neden oldu. Dolayısıyla yıllardır bu fobiyle yaşıyorum. Uçakta kabin amirine de durumu anlattım, 'Yardımcı olur musunuz?' dedim. Kaptana sormaya gitti, dönüşte 'Bağlanması şart' sözünü tekrarladı. Bir kez daha bağlayamayacağımı ifade ettim. Çünkü sorun sadece fobi değildi. Böbrek taşı rahatsızlığımdan dolayı kasıklarımda dikiş var. Yaralarımın iyileşmesi için de tedavi ediliyorum. Bu açıklamam bile ikna edici olmadı. Kaptan 'Dönüyoruz' dedi. Uçaktan inmedim, zabıt tutturdum. 15 dakikalık gecikme oldu, sonra ek kemer getirdiler, bir şekilde bağlandı. Bu arada arka taraftaki insanları duydum, 'Böyle şey olur mu? Ayrıcalık bu' falan diyorlardı. Kalktım ayağa, kibarca izahatımı yaptım, sağlık sorunlarım olduğunu söyledim, gönüllerini aldım. Ama perdenin hemen arkasında şişmanca bir beyefendi 'Sağlık sorununuz varsa uçağa binmeseydiniz' dedi. Ona tekrar böbrek taşı hastası olduğumu, dikişlerimin bulunduğunu anlatmaya çalıştım ama tavrını sürdürdü. Bunun üzerine 'Aynı dili konuşmuyoruz' diyerek yerime oturdum. Olay bundan ibaret. Ortalığı dağıtmam, rezillik çıkarmam gibi bir durum olsa, bu da tutanaklara geçerdi. Kimseyi rahatsız etmedim, halka o şekilde davranmadım, halkımız her şeyin üstündedir."
Bülent Ersoy Kimdir?
Bülent Ersoy, 1952 yılında Malatya’da dünyaya geldi. 1960 yılına kadar Malatya’da kaldı. Daha sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etti. Esas adı Bülent Erkoç’dur. Çok küçük yaşlardan itibaren müzikle ilgilenmeye başladı. Melahat Pars, Rıdvan Aytan gibi üstadlardan ve belediye konservatuarı hocalarından özel dersler aldı. İstanbul Belediye Konservatuarı'nı bitiren değerli sanatçı, aldığı akademik terbiye vasıtasıyla hem Tanrı vergisi sesini hem de müzikal tecrübelerini geliştirme fırsatı buldu.
İlk olarak 1970 yılında Üsküdar Fıstıkağacı’nda dönemin ilk aile gazinolarından birisi olan “Özlem” Aile Gazinosu'nda sahneye çıkarak sahne hayatına başladı. Fikret Torun’un Sunar Konser Bürosu olarak düzenlediği ses yarışmasına katılarak bu yarışmada birinciliği k ödülü almıştır. Sonrasında bu gazinoda üç ay kadar assolist olarak çalışmıştır.
1971 yılında Saner Plak'tan çıkan kırkbeşlik plağı ilk albüm çalışması oldu. Bu çalışmada, güfte ve bestesi bestekâr Muzaffer Özpınar'a ait "Lüzûm Lalmadı" ve "Neye Yarar Gelişin" adlı eserleri seslendirdi. Sahneye ilk adımını 1974 yılında Büyük Maksim Müzikholleri'nde attı ve müzik dünyasına bomba gibi düştü. Ancak gerçek soy ismi Erkoç olan sanatçının soyadı Müjdat Gezen tarafından Ersoy olarak değiştirilmiştir. Bu yıllardan itibaren gerek ismi gibi "bülend-paye" sesiyle gerekse hanımefendi kişiliğiyle Türk halkının beğenisini kazandı.
Bülent Ersoy, Müzeyyen Senar Ekolü'nün temsilcisi olarak başladığı sanat hayatında, akademik sanat kariyerinin de yüksek olması hasebiyle olağanüstü bir yorumcu ve büyük bir tavrın sancaktarı oldu. "Baharı Bekleyen Kumrular Gibi", "Dert Çekmeye Gidiyorum" gibi her okuduğu şarkıyla grafiği sürekli yukarı tırmandı. O yıllarda TRT'ye, musikimizin bahtsızlığından ötürü kenara itilmiş, klasik makamlarda eski ve kalıcı eserler yorumladı. Yetmişli yılların ortasında daha da ileri giderek; o günkü müzik piyasasında pop, arabesk ve fantezi vb. gibi ticari şarkılar revaçta olmasına karşın Itrî'nin "Tut-î Mucize-I Gûyan"ı gibi eserlerden oluşan koyu klasik bir uzunçalar yaptı. Bu ilk uzunçalar çalışması müzik piyasasında ki tüm hesapları altüst etti ve satış rekoru kırdı.
Ağustos 1980'de İzmir Fuarı'nda seyircilerden gelen tezahürat sonrası göğüslerini açınca İzmir Cumhuriyet Savcılığı, hakkında soruşturma açtı. Eylül 1980'de İzmir Kordon'daki evinde bir hâkime hakaret edince tutuklanarak 45 gün hapis cezası aldı ve Buca Cezaevi'nde tutuklu kaldı.
14 Nisan 1981'de Londra'da Charring Cross Hastanesi'nde geçirdiği cinsiyet değiştirme ameliyatıyla kadın oldu, ancak “pembe nüfus kağıdı” alması yıllar sonra, sahne yasağını da kaldıran dönemin başbakanı Turgut Özal'ın öncülüğünde çıkartılan bir kanun sayesinde oldu.
Bülent Ersoy’a 12 Eylül darbesi sonrası Haziran 1981'de diğer travesti ve transseksüel sanatçılarla birlikte sahne yasağı getirildi. Bu dönemde kariyerine Almanya'da devam eden sanatçı orada Türk filmlerinde oynamaya devam etti, bir müddet de Avustralya'da yaşadı. 1988 yılında Türkiye’ye döndü.
Yurtiçinde ve yurtdışında yüzlerce konser veren Bülent Ersoy, "Düşkünüm Sana", "Yaşamak İstiyorum", "Biz Ayrılamayız" ve "Ablan Kurban Olsun Sana" gibi satış grafiği çok yüksek albümlere imza attı. 1995 tarihini taşıyan "Benim Dünya Güzellerim", S Müzik etiketiyle çıkan ilk albümü oldu. Selçuk Tekay'ın müzik yönetmenliğini, Özkan Turgay'ın aranjörlüğünü yaptığı albümde on şarkı seslendirdi. Aynı yıl janrına ve yorumuna uygun olarak "Alaturka 95" adında bir albüm yaparak Klasik Türk Musikisi'ne hizmetini de eksik etmedi. Muzaffer Özpınar'ın yönetmenliğini yaptığı albümde Hacı Arif Bey, Münir Nureddin Selçuk, Selahaddin Pınar, Kadri Şençalar, İsmail Hakkı Bey, Kemani Serkis Efendi gibi birçok üstâdın eserlerine yorumuyla hayat verdi. Ondört eserin yeraldığı çalışmada; "Aziz İstanbul", "Dönülmez Akşamın Ufkundayım", "Nerelerde Kaldın Ey Servi Nazım" gibi klasik eserlerin yanında "Alıverin Bağlamamı Çalayım" ve "Karam" adlı iki de anonim türküye de yer verdi.
1989 yılında Adana'da verdiği bir konser sırasında bir seyirciden gelen "Çırpınırdı Karadeniz" adlı isteği okumadığı için Hacı Tepe isimli kişi tarafından kurşunlanarak bir böbreğini kaybetti.
Bülent Ersoy, bir sonraki çalışmasını 1997 yılında yayınladı. "Maazallah" ismini taşıyan albüm, piyasaya sürülmeden dahi yüksek siparişler aldı ve büyük yankı uyandırdı. Albümün hazırlık aşamasında bu sefer Halil Karaduman ve Osman İşmen'le çalışan sanatçı, popüler şarkılardan ve anonim türkülerden oluşan bir repertuar seslendirdi. Albüme ismini veren "Maazallah" adlı şarkısının video klibi ise büyük ses getirdi.Bülent Ersoy'un son albümü ise 2002 senesinde çıkardığı "Canımsın" albümüdür.
Otuz yıla yaklaşan sanat yaşamında pek çok ilke imza atan Bülent Ersoy, dünyaca ünlü yıldızların sahne aldığı salonlarda konser verdi. 1980 yılında London Palladium'da ve 1983 yılında Madison Square Garden'da sahne alan ilk Türk sanatçısı oldu. 30 Mart 1997'te ise Ümmü Gülsüm'den sonra, etnik müzik sazlarıyla Paris Olympia müzikholünde sahne alan ilk sanatçı oldu. Dario Moreno'dan sonra Olympia'da konser veren ilk Türk sanatçısı olan Bülent Ersoy, elli kişiden oluşan orkestrasıyla dört saat süren bir program sundu.
Bugüne değin otuzun üstünde albüme imzasını atan sanatçı, Türk Müzik Tarihi'ne ismini altın harflerle yazdırdı ve klasik, alaturka şarkılar alanında gelmiş geçmiş en önemli yorumcular arasında yer aldı. Müzik yaşamı boyunca sayısız ödül aldı. Herkesin takdirini kazanan geniş entervalli ve yüksek volümlü sesi, Japonya'da ses laboratuvarlarında yapılan testler sonucu "yüzde yüz kusursuz" bulundu ve 1997 yılında Uluslararası Montu Merid Müzik Doktoru ünvanıyla ödüllendirildi.
Evlilikleri
1. evliliği: 1998 yılında Cem Adler ile evlendi, 1999 yılında boşandı.
2. evliliği: 2007 yılında Armağan Uzun ile evlendi, 2008 yılında boşandı.
Müjdat Gezen Kimdir?
Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, şair, yazar, oyun yazarı. Türk tiyatro ve sinema tarihine çeyrek asırlık sanat geçmişiyle hizmet etmiş olan Gezen, mizah ve güldürü türünde akla gelen ilk isimlerden biridir. Özellikle "Azmi" ve "Darbukatör Baryam" tiplemeleriyle hafızalara kazınan usta oyuncu, devlet ya da herhangi bir kurumdan yardım almaksızın, tamamen kişisel birikimleriyle kurduğu, ücretsiz hizmet veren Müjdat Gezen Sanat Merkezi ve yine kendi adını taşıyan tiyatroyla, Türkiye'deki gösteri sanatlarının gelişimine ve yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına büyük katkı sağlamaktadır.
Müjdat Gezen, 29 Ekim 1943 tarihinde İstanbul'un Fatih semtinde, eski TRT müzisyenlerinden Necdet Gezen ile Macide Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Oyunculuk yeteneğinin farkına varan ilkokul öğretmeninin zoruyla ilk defa 1953 yılında, "Küçük Çiftçiler" adlı bir ilkokul piyesiyle sahnelere adım attı. Sanatın diğer dallarıyla da alakalı olan küçük oyuncunun yazdığı şiirler de, aynı yıl Doğan Kardeş adlı çocuk dergisinde yayımlandı. İlerleyen yıllarda, İstanbul Radyosu bünyesinde kurulmuş olan Çocuk Klübü korosuna katılarak, şarkı söylemeye başladı.
Eğitim hayatına başladığı Hırka-ı Şerif İlkokulu'ndan mezun olduktan sonra orta öğrenimine Karagümrük Ortaokulu'nda devam eden Gezen, ikinci sınıfta ardarda iki defa kalınca, babası tarafından birçok sosyal faaliyetten men edildi. Gezen'in en ağırına gidense, konulan tiyatro yasağı olmuştu. Çünkü o dönemlerde, bir yandan amatör tiyatro topluluklarına katılıyor ve çeşitli oyunlarda rol alıyordu. Bu cezaya razı gelmek istemeyen küçük Gezen'le bir anlaşma yapan baba Necdet Bey, okulu daha fazla fire vermeden bitirmesi durumunda, kendi eliyle onu tiyatroya yazdıracağı sözünü verdi oğluna.
Ortaokulun arından lise öğrenimi için, dönemin birçok ünlüsüne eğitim vermiş ve Türkiye'de ilk defa ders dilini Türkçeye çevirmiş okul olan Vefa Lisesi'ne giden Gezen, Uğur Dündar ve Kemal Sunal ile burada tanıştı ve arkadaşlıkları uzun yıllar boyunca devam etti. 1959 yılında, 16 yaşındayken, sahne sanatlarına duyduğu ilgiyi ve yeteneğini görmezden gelmeyen ve anlaşmaları uyarınca sözünü tutan babası Necdet Bey, onu İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'na yazdırdı ve arkadaşı olan sahne amiri Kemal Tözem'e emanet etti. Böylece, 1960 yılında profesyonel oyunculuk hayatına adım atmış olan Gezen'in kariyeri, bu dönemden sonra hızlı bir yükselişe geçti.
Gezen, 1961 yılında, İstanbul Belediyesi Konservatuarı'nın açtığı sınavı kazanarak Tiyatro Bölümü'ne girdi ve eğitiminin yanı sıra burada sahnelenen oyunlarda rol almaya başladı. Ertesi yıl, yönetmenliğini Yılmaz Atadeniz'in yaptığı "Yedi Kocalı Hürmüz" filmi ile ilk defa kamera önüne geçti. Sonrasında, 1963 yılında, Muammer Karaca ve Münir Özkul tiyatrolarında oyunculuğa devam ederek, kamudan özel sektör sahnelerine adım attı. Aynı yıllarda, şiirleri ve bazı amatör tiyatro oyunları çeşitli kültür-sanat dergilerinde yayımlandı.
1964 yılında askerlik görevini yerine getiren Gezen, bu dönemde oyun yazarlığına ağırlık verdi. 1966'da ise, Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda rol almaya başladı. Aynı dönemde, "Denizciler Geliyor" adlı komedi filminde oynadı. Ertesi yıl, kendisi gibi oyuncu arkadaşlarıyla biraraya gelerek "Halk Oyuncuları" adlı bir oluşuma imza attı. Profesyonel oyunculuk yaşamının sekizinci yılında, 1968'de, ilk defa kendi adını taşıyan özel tiyatrosunu kurdu. Öte yandan da İstanbul Tiyatrosu'nda rol almaya devam etti. Aynı yıl, Güzin Hanım'la hayatını birleştirdi ve bu evlilikten iki yıl sonra Elif adını verdikleri bir kızı dünyaya geldi. 1969'da "Berduş" ve 1970 yılında da "Kara Gözlüm" adlı sinema filmlerinde rol alarak beyaz perdede boy gösterdi. Bu dönemde, Uğur Dündar ve Perran Kutman'la birlikte, izleyici tarafından çok büyük ilgiyle karşılanan televizyon programları hazırladı. Bu ilginin nedeni ise, ülkenin sosyal durumuna yönelik eleştirel bakış açısını, komedi unsurlarıyla birleştirerek işlemesiydi.
Hayat görüşü, tiyatro oyunculuğu, yaşamı ile ilgili birçok kitap kaleme almış olan Müjdat Gezen, ilk kitabını 1975 yılında yayımladı. Savaş Dinçel'le birlikte yazdığı, "Çizgilerle Nazım Hikmet" adlı kitap, dönemin çalkantılı siyasi ortamının, düşünce özgürlüğüne yönelik olumsuz yansımalarından nasibini aldı ve Gezen tutuklanarak cezaevine girdi. Ancak bu durum, onun yazmasına ve üretmesine engel olmadı. 1982'de, kendi yayınevini kurarak, yazdığı kitapları buradan yayımlamaya başladı. Bu dönemden başlayarak uzun yıllar, İstanbul Belediye Konservatuarı ile İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda öğretmenlik yaptı ve Türk Tiyatrosu derslerine girdi. Ayrıca, 1980 yılında, ünlü meddah üstadı İsmail Dümbüllü adına her yıl düzenli olarak verilecek bir tiyatro ödülü oluşturdu.
Yine 1982'de, o dönemler üniversitede öğretim görevlisi olan güldürü üstadı Kandemir Konduk'la biraraya gelerek, "Güldürü Üretim Merkezi"ni (GÜM) kurdu. Televizyon programlarından tiyatro sahnelerine, gazetelerin ve dergilerin güldürü sayfalarına kadar birçok alanda hizmet veren GÜM, bu faaliyetlerinin yanı sıra, birçok genç mizah yazarına da kapılarını açtı ve onların kariyerlerine önemli katkılarda bulundu. Aynı zamanda, Türkiye'nin gündemini belirleyen belli başlı birtakım gazetelerin de mizah sayfalarının koordinatörlüğünü yapan Gezen, 1981 ve 1983 yıllarında, çok beğenilen "Gırgıriye" adlı seri filmlerde rol aldı ve canlandırdığı "Darbukatör Baryam" tiplemesiyle hafızalara kazındı. 1984'de "Gülümseyen Dünya" ve 1986'da "Kobay" adlı filmlerin çekimi için bu defa kamera arkasına da geçen usta oyuncu, sinema çevrelerinin görüşüyle paralel bir şekilde, kendini yönetmenlik konusunda başarılı bulmadı. Kısa süren ilk evliliğinin ardından Gezen, 1988'de ikinci kez Leyla Turgut'la nikah masasına oturdu
1991 yılına gelindiğinde, tüm malvarlığını satmasının yanı sıra, büyük bir borç yükünün altına girerek, İstanbul Kadıköy'de satın aldığı eski bir köşkü restore ettirerek "Müjdat Gezen Sanat Merkezi"ni (MSM) kurdu. Ekranlarda ve sahnelerde gördüğümüz birçok başarılı yeni yeteneği bünyesinden çıkaran bu sanat merkezinin en güzel yanı, eğitimin ücretsiz olmasıydı. Ancak, o dönemlerde ücretsiz okul açmak yasak olduğu için, bu teşebbüsü nedenyile Gezen, iki yıl boyunca hapis cezasıyla yargılandıysa da sonunda beraat etti ve okul da ücretsiz eğitim vermeyi sürdürdü. 1992 yılında, MSM bünyesinde "MSM Ormanı"nı kurarak, başarılı bir sosyal projeye daha imza attı. Sanat yaşamı boyunca "Hamlet"i canlandırmak istemiş olan oyuncu, rol aldığı üç oyunda da figüranlıkla yetinmek zorunda kalsa da, 1995'de kaleme aldığı "Hamlet Efendi" oyunuyla ödüle layık görüldü ve bu oyun Devlet Tiyatroları'nda sahnelendi.
1996 ile 1998 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde mizah yazıları ve fıkralar yazan Gezen, 1997 yılında ise, Devlet Tiyatroları'nda oyun yönetmenliği yaptı. Bu dönemde yönettiği oyunlardan "Babam", ödüllendirildi. 1998 yılına gelindiğinde, yine oldukça yüklü bir maddi külfet altına girerek, ilk defa kendi adıyla özel bir tiyatro kurma hayaline kavuştu. 2000 yılında, "Bir Milyara Bir Çocuk", "Gerçek Niyazi" ve 2001'de "Hırsız" gibi televizyon yapımlarında rol aldı. Aynı yıl, yine MSM bünyesinde, eski sinema ve tiyatro emektarlarının geri kalan hayatlarını daha sağlıklı ve huzurlu bir ortamda geçirmesi amacıyla bir huzurevi açtı. 2002'de, "Abdülhamit Düşerken" ve "Papatya ile Karabiber" adlı sinema yapımlarında yer alan Gezen, büyük beğeni toplayan "Cennet Mahallesi" adlı komedi dizisinde de, "Darbukatör Baryam" tiplemesini anımsatan "Yunus Baba" karakteriyle ekranlarda göründü.
Yaklaşık 50 yıllık sanat hayatı boyunca, yüz kadar sinema filminde, elli civarında tiyatro oyunuyla binden fazla radyo ve TV skecinde yer alan Müjdat Gezen, görsel sanatların yanı sıra, yazın çalışmalarıyla da gündeme gelmiş ve 38 tane kitap kaleme almıştır. Bu kitapların dokuzu üniveristelerde yardımcı ders kitabı olarak okutulmaktadır. Özellikle Aziz Nesin'i anlattığı "Ç.Arkadaşım Aziz Nesin", "Ustalarım", "İkibuçuk Lira İçin", "Komikler Ağlamaz", "Eşeğin Karnındaki Elmas", "Bir Bulut Olsam", "Şiirim Geldi Bırakın Beni" (şiir kitabı), "Artiz Mektebi", "Oyunculuk Eğitimi", "Oyuncunun El Kitabı", "Galiba Ben Sanatçıyım" yazdığı kitaplardan bazılarıdır. "Ağlama Palyaço Makyajın Bozulur / Müjdat Gezen Kitabı" da Halit Kıvanç tarafından kaleme alınmıştır. 25'in üzerinde tiyatro oyunu, 8 sinema filmi ve 5 TV dizisinin de yönetmenliğini üstlenmiştir. Aşırı derecede simetri, denge ve hastalık takıntısı vardır.
Kaynak: Diyarbakır Söz