Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM'de 27’nci dönem 3’üncü yasama yılı açılışına katıldı. TBMM bahçesinde TBMM Başkanvekili Celal Adan tarafından karşılanan Erdoğan, Muhafız Alayı Onur Kıtasını selamladı. Erdoğan, TBMM Genel Kurulu’na hitap etti. Siyaset yaparken de Meclis çalışmalarını yürütürken de sorumlu davranılması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, şöyle dedi:
"Hepimiz önce bu ülkeye ve millete karşı sorumlu olduğumuzu unutmayacağız. 'Önce milletim', 'önce memleketim' demeyen hiç kimsenin bu kutlu kurumun çatısı altında yer almaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Türkiye’nin en büyük gücü milleti ve onu temsil eden kurumlarıyla sergilediği birliktir, beraberliktir, dayanışmadır. Bu öyle bir güçtür ki ne parayla ne teknolojiyle ne de diğer imkanlarla kıyas kabul eder. İşte bunun için her fırsatta 'bir olacağız iri olacağız diri olacağız kardeş olacağız hep birlikte Türkiye olacağız' diyorum. İşte bunun işçin terörle ve şiddetle arasında mesafe koyan tüm kesimleri milli meselelerde aynı ortak paydada buluşmaya davet ediyoruz. Bu hissiyatla hareket eden herkesle ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın tüm meselelerini konuşmaya, görüşmeye birlikte hareket etmeye hazırız. Milletimizin ve onların temsilcileri olan milletvekillerinin sesine hiçbir zaman kulağımızı, yüreğimizi kapatmadık, kapatmayacağız. Yeter ki siyasi konulardaki rekabetimizi ve farklılıklarımızı ülkemize ve milletimize karşı olan sorumluluklarımızın önüne geçirmeyelim."
'BU ANLAYIŞIN ELBETTE BİR BEDELİ VAR'
Erdoğan, Akdeniz'in, Ege'nin, Karadeniz'in her karışındaki gelişmelerin doğrudan Türkiye'yi ilgilendirdiğini, Türkiye’nin Avrupa, Kafkasya, Orta Asya ve Güney Asya gibi coğrafyalarda bu anlayışla varlık gösterdiğini söyledi. Sınırlar dışındaki hiçbir faaliyetin işgal, ilhak, istismar amaçlı olmadığının altığı çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kendi güvenliğimiz, huzurumuz ve refahımız adına neyin peşindeysek yakındaki ve uzaktaki tüm dostlarımız için de aynı mücadeleyi veriyoruz. Birileri sınırlarından binlerce kilometre öteye kaynakları sömürmek, bu uğurda gerekirse terör örgütlerini, canileri, diktatörleri desteklemek için gidiyor olabilir. Biz ise sadece yaşatmak, yardım etmek ve imkan varsa birlikte kazanmak anlayışıyla bakıyoruz. İnsan merkezli bu anlayışın elbette bir bedeli vardır. Ne bedel ödersek ödeyelim, Türk Milletini diğerlerinden ayıran bu insani duruşumuzdan hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz" şeklinde konuştu.
'İLANİHAYE MİSAFİR ETME DÜŞÜNCEMİZ YOK'
Türkiye içinde yaşayan halen 3 milyon 650 bin sığınmacının yol açtığı ekonomik, sosyal ve kültürel sınamaların farkında olunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Türkiye’den başka böyle bir yükü omuzlayabilecek ve bu kadar uzun süre yönetebilecek bir başka ülke olmadığını da biliyoruz. Bununla birlikte, milyonlarca sığınmacıyı ilanihaye kendi topraklarımızda misafir etmeye devam etmek gibi bir düşüncemiz de yoktur. Yaklaşık 8 yıldır ülkemizde misafir ettiğimiz bu insanların evleri, yurtları, vatanları zaten vardır. Bize düşen, sığınmacıların bir an önce kendi ülkelerinde hayatlarını sürdürebilecekleri güvenli bir iklimi oluşturmaktır. Bu konuda uluslararası topluma şimdiye kadar pek çok çağrıda bulunduk. Mesela, bundan 4 yıl önce, Antalya’da yapılan G-20 Zirvesinde, toplantıya katılan tüm liderlere, Suriye’de bir güvenli bölge oluşturmayı ve sığınmacıları kendi topraklarında iskân etmeyi teklif ettik. Söze gelince herkes bu projeyi memnuniyetle karşılarken, maalesef, hiçbir ülke atılacak somut adımlar konusunda elini taşın altına koymadı. Yine aynı dönemde ülkemize yönelik Suriye kaynaklı terör tehdidi artık tahammül edilemez boyutlara ulaştı. Bu durum bizi, Suriye topraklarını gerek ülkemiz gerekse mülteciler için güvenli hale getirme işini bizzat gerçekleştirmeye mecbur bıraktı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarını, bu anlayışla hayata geçirdik."
'BİZE DİZ ÇÖKTÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR'
Erdoğan, İdlib’deki kırılgan durumu kontrol etmek için tüm taraflarla yakın işbirliği halinde çalışıldığını belirterek, şöyle konuştu:
"Fırat'ın doğusu olarak ifade ettiğimiz bölgeyle ilgili uzun ve zahmetli bir süreç yaşadık. Bugün bulunduğumuz noktaya da işte tüm bu gelişmelerin sonunda geldik. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünden, Suriye halkının siyasi ve idari birliğinden yanadır. Suriye’deki mevcudiyetimizin tek sebebi, sınırlarımıza yönelik terör tehditlerinin, aynı zamanda ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerini de engelleyen bir bariyer haline dönüşmüş olmasıdır. Biz asla savaştan, çatışmadan, kan dökülmesinden, ölümden, acı çekilmesinden yana değiliz. Tam tersine, hem kendimiz, hem de Arabıyla, Kürdüyle, Türkmeniyle, Süryanisiyle, Ezidisiyle, Hristiyanıyla tüm Suriye halkı için güvenli, huzurlu, müreffeh bir gelecek istiyoruz. Buna karşılık birileri, terör ve sığınmacı yükünü ülkemizin omuzlarına yükleyerek, adeta bize diz çöktürmeye çalışıyor."
'BİZ BU SENARYOYA RAZI GÖSTERMEYİZ'
Türkiye'nin böyle bir dayatmayı, şantajı, oyunu kabul edecek kadar aciz bir ülke olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Türkiye, bir takım nevzuhur devletlere yapıldığı gibi, masa başında yazılan senaryoların figüranlığını yapacak kadar köksüz bir ülke midir? Türkiye, ecdadından tevarüs ettiği tüm değerleri bir çırpıda kenara atacak, geleceğini başkalarının eline teslim edecek kadar sahipsiz bir ülke midir? Şayet böyle olduğunu düşünenler varsa, hiç kusura bakmasın, milletimizi de, bizi de tanımıyor demektir. Açık ve net söylüyorum, biz bu dayatmaya, bu senaryoya rıza göstermeyiz. Millet olarak gerekirse ser veririz; ama istiklalimizden ve onurumuzdan kesinlikle taviz vermeyiz. Suriye konusunda karşı karşıya bulunduğumuz durum, tam da işte budur" dedi.
'KENDİ YOLUMUZA DEVAM ETMEKTEN BAŞKA ÇAREMİZ KALMADI'
Erdoğan, Türkiye’yi, terör örgütünün tasfiyesi ve Suriye topraklarının sığınmacılar için güvenli hale getirilmesi konusunda yıllardır oyalayanların bizzat yüzlerine, artık bu oyunun sonunun geldiğini defaatle söylediklerini ifade ederek şöyle konuştu:
"Maalesef, özellikle Fırat’ın doğusunda arzu ettiğimiz neticelerin hemen hiçbirine ulaşamadık. Türkiye’nin artık bu konuda kaybedecek tek bir günü dahi yoktur. Geldiğimiz noktada, kendi yolumuzda devam etmekten başka çaremiz kalmamıştır. Münbiç dâhil, Fırat’tan Irak sınırına kadar oluşturacağımız 30 kilometre derinliğindeki güvenli bölgede bir milyonu yeni yerleşim yerlerinde, bir milyonu mevcut yerlerde olmak üzere, iki milyon kişiyi iskân etmeyi planlıyoruz. Planlarımız hazır, proje çalışmalarımız hazır. Bunları devlet başkanları ile hepsiyle BM Genel Kurulu’ndaki ikili görüşmelerde paylaştım. Uluslararası toplumun desteğiyle inşa edeceğimiz 5 bin nüfuslu 140 köye ve 30 bin nüfuslu 50 ilçeye bir milyon kişi yerleştireceğiz. Kurulacak köyler ve ilçelerle ilgili ön çalışmaları yaptık, yerleri tespit ettik, maliyetleri çıkardık. Diğer bölgelerde de iyileştirme çalışmaları yürüteceğiz. Bölgeyi terör örgütünün işgalinden kurtarır kurtarmaz, inşallah, uluslararası toplumdan alacağımız destekle derhal işe başlayacağız. Hem ülkemizin bekası, hem terör örgütleriyle mücadelemizin başarısı, hem de Suriyeli misafirlerimizi evlerine huzuru kalple geri döndürmek için bu adımı atmak mecburiyetindeyiz."
'KENDİ YOLUMUZU AÇARIZ'
Havadan gelen tehditlere karşı 4-5 yıl öncesinde Türkiye’ye hava savunma sistemi satışının reddedildiğini hatırlatan Erdoğan, "Tehditlerin önüne geçmek için S-400 sistemi satın alma yoluna giderek kendi çözümlerimizi ürettik. NATO’nun aksi yöndeki tüm açıklamalarına rağmen, bu konu bahane edilerek ülkemize karşı gösterilen düşmanca tavrın rasyonel bir açıklaması yoktur. Tüm bu tecrübeler bize, atmakta olduğumuz adımın ardından karşı karşıya kalacağımız fotoğrafla ilgili bir fikir veriyor. Türkiye, kendi güvenliğini ve kardeşlerinin geleceğini, bölgede hesabı olan güçlerin keyfine terk edecek değildir. Birlikte çalışma imkânlarını sonuna kadar zorlarız; ama bu mümkün değilse de kendi yolumuzu açarız, nitekim şu anda açmaya da başladık. Hiç şüphesiz işimiz kolay olmayacak. Ama Allah’ın yardımı, milletimizin desteği, mazlumların duası, güvenlik güçlerimizin kahramanlığı sayesinde, bu mücadeleden de alnımızın akıyla çıkacağımızdan şüphe duymuyorum. TBMM'nin tüm milletvekilleri ve gruplarıyla, bu süreçte devletimizin, hükümetimizin, güvenlik güçlerimizin yanında yer alacağına inanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.
'ENFLASYONUN TEK HANELİ RAKAMA İNECEĞİNE İNANIYORUM’
Erdoğan, faizin kademeli olarak aşağıya inmesi için ihtiyaç duyulan adımların atıldığını aktararak "Böylece, gelişmekte olan ekonomilerden pozitif yönde ayrılan Türkiye’nin kredi risk puanı iyileşmeye başlamıştır. Bankacılık sistemimiz güçlü yapısını koruyor ve riskleri rahatlıkla yönetebilecek bir seviyede bulunuyor. Faizler, bir önceki yılsonuna göre bugün, ticari kredilerde 10 puan, konut kredilerinde 15 puan, ihtiyaç kredilerinde 13 puan gerilemiştir. Faizlerin düşmeye başlamasıyla, konut başta olmak üzere piyasalarda bir canlanma gözlenmiştir. Enflasyonda, TÜFE yüzde 25’ten yüzde 15’e, ÜFE ise yüzde 45’ten yüzde 13,5 seviyesine geriledi. Önümüzdeki günlerde yeni verilerin açıklanmasıyla, enflasyonun yeniden tek haneli rakama ineceğine inanıyorum. Bir dönem epeyce gerilemiş olan Merkez Bankamızın döviz rezervleri yeniden 100 milyar doların üzerine çıktı. Başbakanlığım döneminde, 136 milyar dolara ulaşmıştı. Biz demek ki bu rakama alışığız ve yeniden bu rakamları yakalayacağız. Şu aralar 103 milyar dolar seviyesine ulaştı" dedi.
'CUMHURBAŞKANI HÂKİMLERİN YERİNE HÜKÜM VERMEYE KALKACAK DEĞİLDİR'
Yargı reformu paketine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, paketin mümkün olan en geniş uzlaşmayla tartışılmasının ve kabul edilmesinin önemli olduğunun altını çizdi. Erdoğan, daha çok hak ve özgürlükleri genişletmeyi amaçlayan paketi yenilerinin takip edeceğini kaydederek şunları söyledi:
"Gerek komisyonlarda, gerekse genel kurulda bu reform paketlerinin yapıcı bir anlayışla tartışılacağını umut ediyoruz. Yargı yılı açılışında da belirttiğim gibi, hukuk başkadır, adalet başkadır. Meclis’in görevi, adaletin tesisine imkân sağlamak için en ideal hukuk düzenlemelerini yapmaktır. Kendimiz ve tüm insanlık için adalet peşinde koşarken, bunun çerçevesini oluşturan kanunlarımızı da sürekli geliştirmek zorundayız. Anayasamıza göre devletin başı, yeni yönetim sistemimize göre de aynı zamanda yürütmenin sorumlusu olarak, yargı reformu çerçevesinde atılacak adımları tüm milletvekillerimizle birlikte gerçekleştirmeye önem veriyoruz. Yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi içlerinde bağımsız olmaları, devletin başı olan Cumhurbaşkanının öncülüğünde belirli amaçlar için işbirliği içinde çalışmalarına mani değildir. Elbette Cumhurbaşkanı, milletvekillerinin yerine geçip kanun çıkarmaya, hâkimlerin yerine geçip hüküm vermeye kalkacak değildir. Esasen kuvvetler ayrılığı demek, demokrasinin özünü oluşturan güçlerin çatışması değil, makul bir denge içinde aynı hedefler doğrultusunda faaliyetlerini yürütmeleri demektir. Biz de bu anlayışla, Anayasanın verdiği göreve uygun şekilde, tüm kurumlarımızın ahenk içinde çalışmalarını temin gayesiyle çaba gösteriyoruz."
'MİLLETİMİZ UYUM İÇİNDE ÇALIŞMAMIZI İSTİYOR'
İdeolojik saplantılar ve günlük siyasi çıkarlar uğruna bu dengeyi bozmaya yönelik söz ve eylemler içine girenlerin ülkeye ve devlete zarar verdiklerini işaret eden Erdoğan, "Milletimizin bizden beklentisinin de uyum içinde çalışmamız olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar millet iradesinin üstünlüğü dışındaki tüm yolları reddettim, aksi yöndeki her girişime karşı mücadele verdim. Vesayetin cezaevine attığı, darbecilerin hayatına kast ettiği bir siyaset ve devlet adamı olarak, başka bir yolu, yöntemi aklımdan dahi geçirmedim. Milletimize de dünyaya da sözümüzü, öyle kapalı kapılar ardında değil, meydanlarda, kürsülerde, ekranlarda söylemeye devam edeceğiz" dedi.
'İSTEDİĞİMİZ SEVİYEYE ULAŞAMADIĞIMIZ BİR GERÇEK'
Geçen hafta İstanbul’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depreme dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de dönüşüm bekleyen 1,5 milyon yapı olduğunu söyledi. Söz konusu yapıların 5 yıl içinde yenilenmesinin planlandığını belirten Erdoğan, "Ülkemizde bugün, depremden sele, yangından heyelana kadar tüm afet çalışmaları, 2009 yılında kurduğumuz Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından sevk ve idare edilmektedir. Ayrıca, sığınmacılara geçici barınma hizmeti verilmesi ile sınırlarımız dışındaki afetlere müdahale çalışmaları da bu kurumumuzun sorumluluğundadır. Hem kriz, hem de risk yönetimini birlikte yürüten bir sistemle, 81 ilimizin tamamında afetlere karşı hazırlık yapıyor, müdahalede bulunuyoruz. Henüz istediğimiz seviyeye ulaşamadığımız bir gerçek olmakla birlikte, bugün Türkiye’nin 17 yıl öncesine göre afetlere daha hazırlıklı olduğu bir gerçektir. Geçtiğimiz hafta yaşanan deprem bize, bu yöndeki çalışmalarımızı hızlandırmamız ve yaygınlaştırmamız gerektiğini göstermiştir. Biz, bu doğrultuda üzerimize düşenleri kararlılıkla yapmaya devam edeceğiz. Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna ve bu şekilde konuşulması, tartışılması çalışılması gerektiğine inanıyoruz. Aksi yöndeki her tavır ve beyan hiç kimseye ülkemize zarar vermekten başka fayda sağlamayacaktır" dedi.
'BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ'
Erdoğan, TBMM’den ayrılışında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, güvenli bölge kurulmasına ilişkin soru üzerine "Bir gece ansızın gelebiliriz" açıklamasında bulundu. Erdoğan, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin yenilenmesine ilişkin soru üzerine, "Milli Güvenlik Siyaset Belgesi hiçbir zaman açıklanmaz. Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri 17-18 yıldır işin içerisindeyim, hiçbir zaman açıklanamaz. Eskiden bakanlar kurulu, şimdi kabine ve aynı zamanda Milli Güvenlik Kurulu onun detayına hakimdir, sahiptir" dedi. Erdoğan, eski AK Partili bakan ve milletvekili Faruk Çelik’in, "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 50+1 oy oranı yerine yüzde 40 olsun" önerisinin hatırlatılması üzerine, "Bu konunun konuşulma yeri Meclis’tir. Anayasa değişikliği gerektirir. Nerede konuşulur, burada. Biz sadece iktidar olarak ön hazırlığı yaparız. Ön hazırlığımızı buraya getirebiliriz. Onun için de tabii iktidarı ile muhalefeti ile el ele vererek, gerçekleştirebiliriz. Milletin onay verdiği şeyi bir daha gündeme getirmek milleti yorar" diye konuştu.
Kaynak: Diyarbakır Söz