Ahmet Davutoğlu, partisinin en güçlü ayağını oluşturduğunu düşündüğü ekonomi kadrosu ile beraber kriz ve pandemi ile ağırlaşan toplumsal sorunlara dair neler yapacaklarını açıkladı. Davutoğlu, parti çalışmaları başladığında iktidarın sonradan hızla ‘eksen kaymasına uğradığına’ dair söylemini bu kez net şekilde değiştirdiğinin de mesajını verdi. Davutoğlu: “Eski kavramlar ve kalıplarla yeni siyaset inşa edilemez. Sol politikaları benimseyen merkez sağ partisi tanımlamasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Eğer o partinin devamı olsaydık orada kalırdık. Orada bir düzeltme imkanı olsaydı orayı düzeltirdik. Bu imkan kalmayınca Gelecek Partisi’ni kurduk. Çoğunlukçu değil çoğulcuyuz” dedi.
Davutoğlu kendisine yönelik ‘parti içi darbe’nin de kamu ihalelerinde neler döndüğünü görmesi ve buna müdahaleye kalkışması üzerine yapıldığını belirtti: “Bütün ihaleleri kontrol altına alacak düzenlemeler yapacaktık. Çünkü ihalelerde neler döndüğünü gördüm. Fakat sonrasında bir parti içi darbeye maruz kaldım.”
PROGRAMDA NELER ÖNE ÇIKIYOR?
Bugün İstanbul’da düzenlenen ve Gelecek Partisi’nin ‘ekonomik vizyonu’nun anlatıldığı toplantıda, Davutoğlu’ndan sonra söz alan ekonomi kurmaylarının açıkladığı “Ekonomide Gelecek Modeli” programının en somut ayağını oluşturan, “Acil Önlemler” başlığı altındaki politikalar, ilk etapta asgari ücretlileri, yoksulları ve emeklilikte yaşa takılanlar gibi son yıllarda mağduriyetleriyle öne çıkan kesimleri hedef alıyor. Asgari ücretin brüt tutarının net olarak ödenmesi, yani vergi yükünün kaldırılması vadediliyor. Sosyal yardım alanların iş gücüne katılsa dahi yardımdan yararlanmalarının sağlanacağı vb. politikalar da sıralanıyor. Buna karşın asıl olarak ücret düzeyinin garantisi olabilecek sendikalaşmanın teşvik edileceği söylenirken, sendikal örgütlülüğe en ağır darbeyi indiren esnek çalışmanın yaygınlaştırılacağının da ifade edilmesi başlı başına bir çelişki. Dolayısıyla emekçi kesimlerin örgütlülüğünü, toplu sözleşme hakkını güvenceye alıp, daha önemlisi genişletecek somut bir adımın programda yer almaması mevcut ‘lütuf ekonomisi’nin biraz daha düzeltilmiş halinden öte gerçek bir sosyal politika sunmuyor.
Nitekim eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ve Borsa İstanbul Başkanı İbrahim Turhan, “Temel eğitim, temel sağlık, kapsayıcı gelir dağılımı gibi politikaları görmezden gelerek dünyadaki bu otoriter popülizmi çözemeyiz” sözleriyle Gelecek Partisi’nin doğrudan hedef kitlesinin dar gelirliler olduğuna işaret etti. “Şunu unutmamalıyız ki; yoksulluk umutsuzluğu, umutsuzluk saldırganlık ve ırkçılığı beraberinde getiriyor” diyen Turhan, sürekli hale gelen sosyal yardıma bağımlılığının demokrasiye zarar verdiğini belirtti.
Toplantı boyunca konuşan partinin ekonomi kadrosu da zaten finansal konulardan ziyade, devletin maliye politikalarına odaklandı. Gelecek Partisi Hazine ve Maliye Politikaları Başkanı Serkan Özcan, kapsayıcı bir maliye politikasından bahsederken, gelir adaletsizliğini giderici vergi düzenlemeleri yapacaklarını söyledi.
Özcan, bütçeyi tamamen Meclis kontrolüne vereceklerini belirtirken, “Türkiye Varlık Fonu’nu ve tüm bütçe dışı uygulamaları kaldıracağız” dedi.
Partinin emekçi kesimleri hedefleyen politikalarının mimarlarından olan eski bankacı Kerim Rota, kendilerinin kayıt dışı varlık, şüpheli servet ve rantiyeyle imar barışı değil, ‘emek barışı’ ilan edeceklerini ve kayıtsız çalışanlar için bir seferliğine kayda alma koşuluyla barış sağlayacaklarını ifade etti. Yoksulluk sorununun önemli bir parçası olan EYT mağdurlarına ise kesin bir çözüm bulacaklarını belirten Rota şunları söyledi: “Başta ‘ev gençlerimiz’ olmak üzere, çalışma yeterliliği ve yaşına sahip sosyal yardım alan kesimlerini üreten işgücüne kazandırılmasını sağlayacağız. Dolaylı vergileri ve işlem vergilerini azaltarak, gelir ve kurumlar vergilerinin payını artıracağız. Sermaye girişlerine zarar vermemek kaydıyla sermaye gelirlerinde vergi oranlarını vergi adaletine uygun düzeylere getireceğiz.”
DEVA İLE FARKI VAR MI?
Sonuç olarak Gelecek Partisi’nin programına bakıldığında ana hedefin, krizden en ağır darbeyi alanlar ve iktidarın kamu kaynaklarını belli bir zümreye harcamasından rahatsızlık duyanlar olduğu görülüyor. Bu nedenle de her ne kadar ‘mali disiplin’den bahsedilse de bütçe harcamalarında bu kesimleri dikkate alacak politikalar ön plana çıkarılıyor. Asgari ücret ve emeklilikte yaşa takılanlar için ise somut vaatlerde bulunuluyor. Bu bakımdan DEVA ile kaba bir kıyaslama yapılırsa eğer; Ali Babacan ve ekibinin 2002-2007 referansıyla hareket edip, özellikle küresel kurallara uyumlu finansal yapıyı ön plana çıkarırken, Ahmet Davutoğlu ve ekibinin kamu maliyesine odaklanarak daha çok dar gelirlilere yönelik politikaları öne çıkardığını söylemek mümkün.
Kaynak: Diyarbakır Söz