HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı açıklamada; siyasette tekelleşme, YÖK’ün atama yönetmeliğinde yaptığı değişiklikler, ekonomik reform paketi ve faizlerin yükseltilmesi gibi iç gündemin öne çıkan konularını değerlendirdi.
Siyasette tekelleşmenin önüne geçilmelidir
Seçim barajı ve hazine yardımı ile ilgili açıklamaları değerlendiren Sağlam, “İktidar partisi yetkililerinin seçim barajı ve hazine yardımı ile ilgili açıklamaları, büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Mevcut hali ile olmasa da seçim barajının yine yüksek tutulması ile partilerin hazineden yardım alabilmelerinin daha da zorlaştırılması, siyasetin önünün tıkanması pahasına, partisel menfaatlerin korunmasının amaçlandığını göstermektedir. Bu adaletsizlik yıllardan beri kamuoyundaki beklentilerin boşa çıkmasına ve Türkiye’nin normalleşmesinin daha uzun yıllar ötelenmesine neden olacaktır. Türkiye, bu kısır döngüye mahkûm edilmemeli, var olan adaletsizliklere yenileri eklenmemelidir.” dedi.
“Partili Cumhurbaşkanlığı (veya Başkanlık) sistemine geçiş ile birlikte seçim barajı varlık nedenini yitirmiştir”
Temsilde adaletin sağlanması çağrısında bulunan Sağlam, “Türkiye’de halkın iradesi yönetim kademelerine adil bir şekilde yansımamaktadır. Parlamentonun güçlendirilmesi ve temsilde adaletin sağlanması için baraj sıfırlanmalı, siyasi partilerin eşit koşullarda seçimlere girebilmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Hem seçim barajı ile seçmenin önemli bir kesiminin mecliste temsil edilmesinin önüne geçilmesi, hem de seçime girme yeterliliği bulunan siyasi partilerin hazine yardımından mahrum bırakılarak rekabetten geri bırakılması seçme ve seçilme hakkının kullanılmasını engellemektir. Partili Cumhurbaşkanlığı (veya Başkanlık) sistemine geçiş ile birlikte seçim barajı varlık nedenini yitirmiştir. Temsilde adaletin sağlanması için seçim barajı kaldırılmalı, seçime girme yeterliliği bulunan tüm partiler hazine yardımından yararlandırılarak adil rekabet imkânlarına kavuşturulmalıdır.” ifadelerine yer verdi.
YÖK’ün atama yönetmeliğinde yaptığı değişiklikler
Üniversitelerin önemine vurgu yapan Sağlam, “Üniversiteler ülkenin bilim, teknoloji ve medeniyet değerleri hususlarında kalkınabilmesi için başat kurumlardır. Bu amaçlara ulaşabilmek için üniversitelerin yönetim kadroları ile akademisyenlerin adalet, ehliyet ve liyakat esaslarına göre atanması ve her türlü tartışma ve şaibeden uzak olmaları gereklidir. Bilimsel çalışmalar, yeni icatlar, teknolojiye öncülük etme ve erdemli insan yetiştirmekle gündemde olması gereken üniversitelerin tayinler, atamalar, kadrolaşmalar, ideolojik dayatmalar ile çıkar çatışmaları nedeniyle gündemi işgal etmeleri, geleceğimiz açısından endişe vericidir.” dedi.
“Üniversiteler rant devşirme ve ideolojik faaliyetlerin değil, bilimsel çalışmaların merkezi haline gelmelidir.”
YÖK’ün atama yönetmeliğinde yaptığı değişiklikleri değerlendiren Sağlam, “YÖK’ün kayırma ve torpil üzerine bina edilen atamaların önüne geçmek için ‘Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama Yönetmeliği’nde değişiklik yapması da bu tür sıkıntıların artık ciddi bir soruna dönüştüğünün göstergesidir. Yönetmelikte; ‘İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı gibi, ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez.’ şeklinde yapılan değişikliğin tavizsiz bir şekilde uygulanması, üniversitelerin özgünlüğü için hayati önem taşımaktadır. Üniversiteler rant devşirme ve ideolojik faaliyetlerin değil, bilimsel çalışmaların merkezi haline gelmelidir.” diye kaydetti.
Ekonomik reform paketi
Ekonomik reform paketini değerlendiren Sağlam, “Kasım 2020’de ekonomi yönetiminde değişikliğe gidilerek önemli yapısal reformlar yapılacağı açıklandı. Bu taahhüdün toplumda karşılık bulması ile ekonomik göstergeler hissedilir derecede iyileşme sürecine girdi. Hukuk ve ekonomi alanındaki reform çalışmaları ayrı başlıklar altında deklere edildi. Uzun bir süreden beri beklenen, bir dönüşüm ve yeniden inşa süreci anlamı yüklenen ekonomik reform çalışmasının beklentileri karşılayıp karşılamayacağını zaman gösterecektir. Ancak anlaşılan o ki bu yeni paket; Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, pandemi sürecinin tahribatları, küresel ekonomik sistemde meydana gelen değişim, dönüşüm ve yeni denge durumunun gerektirdiği güçlü iktisadi yapıyı inşa edebilecek keyfiyette değildir. Açıklanan ‘cek’li,’cak’lı ifadeler ‘reform’ ifadesinin içeriğini doldurmaktan uzak kalmıştır.” dedi.
“Üretici, yatırımcı ile ihracatçının rekabet gücü artırılmalıdır”
“Üretim, yatırım, istihdam, ihracat ve dış ticaret açığı Türkiye ekonomisinin temel zaaf noktalarıdır.” diyen Sağlam, “Bu zaafları giderip üretim ve istihdamda atılım gerçekleştirmek, beyanlar silsilesi ile olmaz. Hazırlanan reform paketi; Türkiye’nin potansiyeli ile ihtiyaçlarının farkında olmayan bir vizyon ile hazırlanmıştır. Üretici, yatırımcı ile ihracatçının rekabet gücünü yükseltmeyen bir anlayış ve sistem nasıl başarılı olsun? Türkiye’nin sürekli artan ihtiyaçları ile değişen dünya şartlarına kıyasla ekonomideki yenilenme yetersiz kalmaktadır. İşsizlik ile dışa bağımlılığın sürekli artmasının bir nedeni de budur. Yakın gelecekte ülkenin hak ettiği sistem, mevzuat ve kurumsal düzenlemeler yapılmalı, üretici, yatırımcı ile ihracatçının rekabet gücü artırılmalıdır. Aksi halde bizi çok daha ağır ekonomik krizler beklemektedir.” ifadelerine yer verdi.
Faizlerin yükseltilmesi çözüm olmadı
Faizlerin yükseltilmesinin çözüm getirmediğini sözlerine ekleyen Sağlam, “Bir süre önce ekonomi yönetimi, yükselen döviz kuruna teslim olmuş, peş peşe faiz artırımlarına giderek normal olmayan artış oranlarını yürürlüğe koymuştu. Serbest piyasa teorisi doğrultusunda atılan bu adım kısa süreliğine bir düşüş sağlamış ise de yeniden tırmanan döviz kuru, faiz artırımı gerekçelerini anlamsızlaştırmıştır. Kur artışlarının gerekçelerinden biri her ne kadar ABD tahvil piyasasındaki gelişmeler olsa da, Dolar/TL ilişkisinde yılsonu tahminleri, pek iç açıcı tablolar ortaya koymamaktadır. Dolar kurunda yaşanan bu artışlar bir kez daha faiz artırımını gündeme getirdi. Artan döviz kuru ve yükselen faizler enflasyon artışını tetiklerken, faiz lobisi ve sermaye grupları ülke kaynaklarını çalıp götürmekte, ceremesini ise halk çekmektedir. Faiz-döviz cephesinde atılan adımlar, ekonomiyi düzlüğe çıkarmak yerine varlıklarımızı küresel sermayeye peşkeş çekmektedir. Bu kısır döngüden vazgeçilmeli, dışa bağımlılığı bitirecek reformlara ağırlık verilmelidir.” şeklinde ifade etti.
Kaynak: Diyarbakır Söz