Akciğer kanseri hastalarının yüzde 90’ının hekime başvurduğunda semptomatik olduğunu belirten Dr. Tokmak, “Akciğer ve bronş sisteminin ağrı duyusundan yoksun olması ve genellikle ilk semptom olan öksürüğün sigara içen hastalar tarafından bir belirti olarak değerlendirilememesi sonucu akciğer kanseri tanısı çoğunlukla ileri evrelerde konulmaktadır. Bu nedenle düzenli kontroller büyük önem taşır. Ailesinde akciğer kanseri bulunan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski 2,4 kat arttığı için daha dikkatli olmaları gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
Tokmak, vücudun oksijen almasını ve zararlı olan karbondioksitin atılmasını sağlayan akciğerlerin, yaşamsal öneme sahip bir organ olduğunu vurgulayarak, akciğer dokusundaki hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucunda oluşan akciğer kanserinde, bu kontrolsüz çoğalmanın akciğerlerin bir bölümünü kapladığını, kitle oluşturduğunu ve metastaz adı verilen uzak organlara da yayılabileceğine dikkati çekti.
Akciğer kanserine yol açan faktörlerin başında sigara kullanımının geldiğini belirten Tokmak, “Yapılan araştırmalarda sigarayla akciğer arasında kuvvetli bir bağ kurulmuş olsa da vakaların yüzde 15’lik kısmını sigara içmeyenler oluşturmaktadır." ifadelerini kullandı.
- Akciğer kanserinin belirtileri
Tokmak, belirtilerin, bölgesel, metastatik ya da yaygın olmasına göre değiştiğini ifade etti. Akciğer ve bronş sisteminin ağrı duyusundan yoksun olması ve genellikle ilk semptom olan öksürüğün sigara içen hastalar tarafından bir belirti olarak değerlendirilememesi sonucu akciğer kanseri tanısının çoğunlukla ileri evrelerde konulduğunu aktaran Dr. Tokmak, belirtileri ve nedenleri şöyle sıraladı:
"Öksürük: Vakaların yüzde 75’inden fazlasında vardır. Hava yolunda tıkanma, enfeksiyon ve akciğer dokusu üzerinde bası etkisinden dolayı gelişir. Kilo kaybı: yüzde 68 oranında görülen bu belirti, ilerlemiş kanser ve karaciğer metastazı durumunda görülür. Solunum sıkıntısı: yüzde 60 oranında görülen bu belirti büyük hava yollarının tümör ile tıkanması, plevra denilen akciğer zarlarının arasında sıvı birikmesi ve diyafram kasının felç olması sonucu oluşabilir. Göğüs ağrısı: yüzde 50 oranında görülür. Kanser göğüs duvarına yayılmış ya da sinirler tutulmuş olabilir. Kan tükürme (hemoptizi): Bu belirtiler hastaların yaklaşık yüzde 25’inde görülür. Hava yolu tümör tarafından tutulur ve nekroze olursa ortaya çıkar. Kemik ağrısı: yüzde 25 oranında ve kemik metastazı olduğunda ortaya çıkar. Çomak parmak: Oksijenlenmenin azalması ve kemik reaksiyonları nedeniyle oluşur. Ses kısıklığı: Ses tellerinin tutulumu nedeniyle olabilir. Yutma güçlüğü: Yemek borusuna bası sonucu oluşur. Daha nadiren olan belirtiler: Sırt ağrısı, sağ yan ağrı, epilepsi, boyunda ele gelen kitle, soluk alıp verirken ıslık sesleri benzer sesler duyulabilir."
- Akciğer kanserinin nedenleri
Akciğer kanseri hastalarının yüzde 80-90’ında sigara öyküsü olduğunu ve sigaranın akciğer kanseri riskini artıran faktörlerin başında yer aldığını anımsatan Tokmak, kanserin gelişme riskini, sigaraya başlama yaşı, sigara içme süresi, içilen sigaranın tipi ve günlük tüketilen sigara miktarının etkilediğini belirtti.
Diğer akciğer kanseri nedenleri hakkında da bilgi veren Tokmak, "Çevre: Endüstriyel ve çevresel faktörler, akciğer kanseri gelişimi açısından önem arz eder. Radon gazı, asbest, hava kirliliği, radyoizotoplar, ağır metaller ve hardal gazı gibi maddelere maruz kalmak ile akciğer kanseri arasında ilişki vardır. Genetik: Kalıtsal etkenlerin akciğer kanseri gelişiminde etkili olduğu öne sürülüyor. Virüsler: HIV enfeksiyonu olan kişilerde akciğer kanseri daha yüksek olasılıkla ortaya çıkıyor. Radyasyon: Herhangi bir kaynaktan gelen radyasyon akciğer dokusuna zarar vererek bronş hücrelerin yapısında bozulmalara ve karsinogeneze neden olabiliyor." ifadelerini kullandı.
- Tedavi süreci
Tedavi planlanırken tümörün hücre tipi ve diğer organlara yayılımı dikkate alınarak evrelendirme yapıldığını bildiren Tokmak, şunları kaydetti:
"Temel olarak akciğerde 4 evre vardır ve hastalık ne kadar erken evredeyse tedavi olma şansı o kadar yüksektir. Erken dönemde tanı konulan hastalar cerrahi ile uzun yıllar yaşayabilmektedir. Hastalığın tedavisinde evre durumuna ve hücre tipine göre cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, immunoterapi moleküler, hedefe yönelik tedaviler veya değişik kombinasyonları uygulanabilir. Uzun süren kemoterapi, hedefe yönelik tedaviler veya immunoterapiler bu evrelerde hastalığı uzun kontroller sağlayabilmektedir. Ancak tedavilere direnç gelişme ve ilerleme riski nedeniyle belirli aralarla radyolojik kontroller gerekmektedir. Sonuç olarak erken evrede yakalanan ve cerrahi olarak çıkarılabilen kanserlerde sağ kalım daha fazladır."
Kaynak: Diyarbakır Söz