Oyun, sosyal ilişkiler, kültürel birikim ve eğitimsel olarak da birçok katkı sağlar. Akranlarıyla oynayan çocuk, işbirliği, paylaşma, hak ve sorumluluklar ile toplu yaşamın kurallarını öğrenir. Oyunun oynayış şeklinden tutun da en küçük detaylarına kadar kültürü yansıttığını görebilirsiniz. Çünkü çocuk anne ve babasını hatta çevresini taklit ederek oynar bu nedenle içinde bulunduğu ortamın kültürünü yaşar ve yansıtır. Oynarken nesneleri tanır. Renk, şekil, boyut gibi kavramların anlatmak istediğini anlar. Ayrıca içinde bulunduğu yaşamı öğrenir. Bu yaşamda anne, baba, akrabalar, meslekler…vardır. Bunları taklit eder ve kendine göre uyarlar. Kendinden bir şeyler de ekler. Böylece hem çevresini hem kendini tanır.
Günümüzde çocukları, genellikle TV seyretmeye, bilgisayar ve telefon oyunları oynamaya meyilli halde görüyoruz. Böyle olduğu zaman, hayal gücü oldukça daralmakta ve çocuğun anlam hazinesi kaybolmaya başlamaktadır. Hayal gücüyle nesnelere, olaylara anlam yükleyememekte onları bağdaştıramamakta robotik bir zekayla ilerlemektedir. Bu zeka, sadece olanı gören ve sadece olan üzerinden ilerleyen, bağ kuramayan ve yeni yollar getirmeyen bir yapıdadır. Dar bir alana kalmış, gerçek hayattan kopuk bir insan görürüz. Sosyal ilişki kuramayan ve zamanla sosyal sıkıntılar yaşayan bireyler görürüz.
Ebeveynler, çocuklarıyla oyun oynamak için zaman oluşturmaya çalışmalıdır. Ona müdahaleci olmadan kendi kararlarını almasını sağlamalıdırlar. Oyun dünyasını onların yönetmesine izin vermelidirler. Su, topak, çamur, kum, boya gibi el duyusal his veren malzemelerle oynamasına izin verilmelidir.
Çocukların karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar ruhlarını da doyurmalıyız ‘Michael Marshall’.
O zaman hadi oyun oynayalım!
Kaynak: Diyarbakır Söz