İstanbul Kağıthane'de Muammer Saraca, esnaflığını yaptığı dükkanında henüz belirlenemeyen kişi ya da kişiler tarafından şah damarı kesilmiş halde ölü bulundu. Öğle saatlerinde meydana gelen vahşi cinayeti, muhasebecinin çığlıklarını duyan çevre ahali tarafından duyuldu.
Geceyi iş yerinde geçiren Muammer Saraca (59), bu sabah dükkanına giden muhasebecisi tarafından boğazı kesilmiş halde bulundu.
Muhasebecinin haber vermesi üzerine olay yerine giden polis ve sağlık ekipleri Saraca'nın öldüğünü tespit etti.
Olay yerini inceleyen polis katilin kimliğini tespit etmeye çalışıyor.
'KANLAR İÇİNDE BULMUŞLAR'
Mahalle sakinlerinden Sultan Kurnaz, “Sabah işyerine muhasebecisi gelmiş. Kapı açıkmış. İçeri girince yerde kanlar içinde yatan birini görünce bağırarak dışarı çıkmış. Komşulara haber vermiş. İçeri giren komşular iş yeri sahibinin öldüğünü görünce polise haber vermişler" dedi.
Kâğıthane, İstanbul'un Avrupa Yakası'nda bir ilçesidir. Kuzeyde Sarıyer, kuzeydoğuda Beşiktaş, doğu ve güneyde Şişli, güneybatıda Beyoğlu ve batıda da Eyüp ile çevrilidir. İlçenin, Kağıthane Deresi'nin sona erdiği kesimde Haliç'e kısa bir kıyısı vardır.
Bizans döneminde Kağıthane Deresi'nin adı Barbisos'tu. Kesin bilgiler olmamakla birlikte İstanbul'un fethi sırasında burada bir kâğıt değirmeni bulunduğu ve bu imalathanenin II. Bayezid dönemine (1481-1512) kadar çalıştığı anlaşılır. Evliya Çelebi 17. yüzyılda Kağıthane çevresini anlatırken burada harap durumda bir kâğıthane bulunduğunu anlatır. Semtin ve ilçenin adı, bu kâğıthaneden gelmiş olmalıdır.Kâğıthane, İstanbul'da Haliç'e dökülen bir dereyle, bunun vadisinde eski kâğıt imalathanelerinin bulunması nedeni ile bu adı almıştır. Zamanında bu imalathaneler dışında; un değirmenleri ve baruthanelerin bulunduğu, düzlük kesimlerde ise cirit oyunları ve ok atışı için talim sahaları bulunduğu bilinmektedir.
1530 haziran ayında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğulları Şehzade Mustafa ve Şehzade Mehmet ile Şehzade Selim'in sünnet düğünleri At Meydanı'nda başlamış ve üç hafta devam ettikten sonra Kağıthane sahrasında bir koşu ile sona ermiştir.
Kâğıthane 18. yüzyıldan önce de lâleleri ile meşhurdu. Evliya Çelebi buradaki (Lalezar Mesiresi'nde) "Kağıthane Lalesi" ismiyle meşhur "Lale-i Günegün"den bahsederek, "Lalevakti buraya gelenlerin aklı perişan olur" diye yazmıştır. Kâğıthane 18. yüzyılda III. Ahmet'in veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın zamanında Lale Devri ile dillere destan olmuştur.
28. Çelebi Mehmet Efendi'nin Paris'ten getirdiği Versailles bahçe ve köşklerinin planlarına göre, Kağıthane deresi etrafında padişaha ile vezirlere özgü 60 kadar kasır ve köşkyapılmış ve kıyılar, zamanın münevverlerinin devam ettiği büyük bir Bektaşi Tekkesi ve mezarlığının bulunduğu Karaağaç düzenlenmiştir. Dere kenarları kavak ve çınar ağaçları ile süslenmiştir. En meşhur Kasır, "Sadabad" olarak anılmaktadır. Derede çağlayanlar yapılmış, geceleri kaplumbağalar üzerine mumluk dikilerek Lale bahçeleri arasında çırağanlar düzenlenmeye başlanmıştır. O yıllarda Kâğıthane'yi; lale tarlaları, havuzlar, fıskiyeler ve renk renk görünen köşkler birbirini tamamlayan unsurlardı. Yine Sütlüce mevkiinde Giresunlu ve Karaağaç Tekkesi isimli Osmanlı münevverlerinin devam ettiği Bektaşi tekkeleri mevcut idi.
Kâğıthane bahçe ve kasırlarının öyküleri, halk arasında türlü dedikodulara yol açmış, bilhassa eğlencelerin alıp yürümesi hoşnutsuzluklara, eleştirilere neden olmuştur. Edebiyata da konu olan bu görünüm ve yapıtlar Patrona Halil İsyanı'nda yıkılarak düz bir alan haline getirilmiştir.
Kâğıthane eğlence merasiminin zamanı ilkbahardı. Hıdırellezden itibaren halk kayıklarla, arabalarla tatil günlerinde bu yöreyi doldururdu. Kağıthane, birçok toplantıların yapıldığı, resmi ziyaretlerin, düğünlerin düzenlendiği bir yerdi. 1808 yılında Alemdar Mustafa Paşa'nın davet ettiği İmparatorluk Ayanhane'den ve eşrafı, Kağıthanede toplanarak meşhur "Sened-i İttifak"ı düzenlemişlerdir.
Kaynak: Diyarbakır Söz