CİDDİ BEYİN YIKAMASI VE KEMALİZM (!?)

Evet, sevgili okurlar.
Dünkü "İBRETLİKLER DİYARI TÜRKİYE (!?)" başlıklı yazımın ana çizgileri cumhuriyet tarihinde olup bitenler idi.
Ve pek tabi ki;
Türkiye olarak, ülkenin milletiyle devletiyle hep yanlış, aldatmacalı yönlendirme ve kandırmalarla yapılan siyasetler..
Bunların,
İcrasıyla ülkenin önünü göremeyecek hale gelmesi ve istikametini çizemez duruma sokulması karşısında "Eyvah! Ne idik, ne olduk, Türkiye nereye gidiyor?" demiştik.
Çünkü, vakalar silsilesi bitmek bilmez bir halde, icra ediliyor.
Geçen;
Yüz yıla bi bakın. Olup bitenler nedir?
Devlet olarak milli irade hâkimiyeti gerçek manada bir yörüngeye oturtulmamıştır.
Vesayetler altında; hep bunalımlarla karşı karşıya kalmıştır.
Netice itibariyle; ülke kan, gözyaşı, sefalet, yoksulluk ve belirsizlikler diyarı haline gelmiştir.
Hiç kuşkusuz ki bunun temel kaynağı, ana çizgisi ve ana nedeni; her zaman vurgulayarak söylediğim gibi "gerçeklerin" ters-yüz edilmesidir.
Bugünkü sohbetimizde bu minvalde daha çok çarpıcı, can alıcı olup bitenleri sizinle paylaşmak istiyorum.

* * *

Evet, gerçekten cumhuriyet döneminde olup bitenler, milleti inim inim inleten unsular hala da orta yerde bariz bir şekilde görünmektedir.
Ama ne çare ki,
Hakikatleri saklayan tarih utansın noktasında, aldatmacalı siyasetçilerin siyasetleri hep bu olup-biten gerçeklerin üstünü kirli şallarla örtmüştür.
Ve örtmeye de devam edilmektedir.
Nitekim;
Ülke insanı yeniden kendine bir çekidüzen verip uyanışa, dirilişe ve "ihya hareketi"ne hamle yaparken, maalesef engel teşkil etmeleri bize göre bu ihanetliğin bir dik alasıdır.
Demokratik evrensel bir dünya konjöktüründe, şu yaşadıklarımızın emsaline pek rastlanmayan "tek" örneklerdir.
Ama herşeye rağmen diyor ve görüyoruz ki;
Ülkemizde meydana gelen dalgalanmalar müthiş bir uyanışa ve dirilişe vesile olduğu gibi, "yol haritası" doğru istikameti göstermeye başlamıştır.
Gerçekten ülkemiz en azından yüz yıllık morfinleşmiş bir uykudan ve uyuşmadan uyanmıştır.
Tabi bu uyanış yalnız bizde değil.
Dün Osmanlının birer eyaleti durumunda olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halklara da sirayet etmiştir.
Onlar bugün bu uyanışımıza gıpta ederek "kendilerine" yeni bir yol haritası çizmektedirler.

* * *

 

Ama ne fayda ki,
Emperyalist sömürgen birer sülük durumunda olan batı dünyasının ejderhaları çok büyük bir iştahla "Kurt dumanlı havayı sever" misali pusudalar.
Her an için eskiden olduğu gibi, yine de gizli piyon ve ajanları vasıtasıyla "uyanışa" engel olma teşebbüsündeler..
Ve ciddi manada saldırı pozisyonundalar.
O nedenle;
Hükümet her an için uyanık olmalıdır.

* * *

Bakınız, Cumhurbaşkanı önceki gün Almanya’ya gitti.
En büyük üniversitede konuşmak isterken değişik oyunlarla tehditler savrularak konuşturmamak için "bomba ihbarı" iddiasıyla, "susturmak" istediler.
Ama Cumhurbaşkanı hiçbir zaman inancından, davasından bugüne dek taviz vermediği gibi buna de "Eyvallah" demeden konuşmasını gerçekleştirdi.
Dikkat edin,
Cumhurbaşkanı Gül Almanya'da..
Ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'da Amerika'da..
Tam da,
Obama ile Türkiye'deki terörü ve Ortadoğu'da yaşananları, Kuzey Afrika'daki yapıyı..
Beri yanda;
Filistin, Gazze ve İsrail'in "dehşet" senaryolarını, konuşma aşamasındayken, Ankara'da vuku bulan hadise..
Kızılay civarında meydana gelen patlama!
Üç kişi öldü, 15'e yakın insan da yaralandı.
İnfiale neden olan; terörist bir saldırı..
Yani,
Demem o ki, "bu hainane" saldırı ve provokasyon, "sıradan" ve hergün ki, olay değil.

* * *

Ama şunu;
Artık bu "şer yapının" elemanı ve organizatörleri çok iyi bilmeleri gerekir.
Türkiye’de görünen milli şahlanış "ihya hareketi" elbette ki bu kirli senaristlerin senaryolarına karşı geri adım atmayacaktır.
Daha bir fazlasıyla uyanış hareketini gerçekleşecektir.
Ki biz bu noktada umit varız.
Zira Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin de dediği gibi;
"İman kuvvetinden gelen bir Hamiyet-i İslamiye ile kutsal mana ve kavramları avam tabakasının idrakine yerleşmiş durumda.
İman zafiyetinde meydana gelen menfi milliyetçiliğin, yanlış ırkçılık fikrinden çıkan bazı olumsuzluklar bulunuyorsa da bu millet tarihinden, kültüründen, inancından, kıblesinden dönmez ve kirli maceraperestlerin oyunlarına gelmez"
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek değişik entrikalı senaryolarla ciddi bir "beyin yıkamasıyla" yola çıkan ırkçı, şovenist Ergenekon terörüyle karşı karşıya kalan Türkiye artık Kemalist oyunlara gelmez.
Ve gelmiyor da.
Kemalizm’in ne kadar kandırmaca olduğu artık aşikar.
Atatürkcü geçinen Kemalistlerin "milli eğitim müfredatıyla" gençlerimizin beynine Atatürk'ü "tabulaştırarak" adeta ilahlaştırma çabalarına artık bu millet eyvallah demiyor.

* * *

Sevgili okurlar;
Her zaman bu köşede satır arası sık sık iktidar partisine özellikle Sayın Başbakanımıza dostane bazı uyarılarda bulunuyoruz.
Bu gün de;
Aynı minvalde "uyarı" babında, Sayın Başbakan'a seslenerek, "pür dikkat" diyoruz.
Ve diyoruz ki;
Bu ülkede bloklaşan sorunlar yalnız somutlaştırılmış tabulaştırılmaya çalışılan "Kürt Sorunu" değildir.
Aslında tüm sorunlar Ergenekon terör örgütünün oluşturduğu çeşitli terör odaklarının mevcudiyetidir.
Türkiye’nin en büyük sorunu da budur.
Yoksa Kürt milletinin, Kürt halkının kendi ülkesiyle, devletiyle kesinlikle bir sorunu yoktur.
Bunu istismar eden ve kendilerine güç ve basamak oluşturmaya çalışan PKK’nın varlığıdır.
"Kürt sorunu"yla hiç ama hiç ilgili değildir.
Tümüyle derin devletin ülkeyi "böl-parçala-yut" misali ne yöntemle olursa olsun derinden gelen ve devletin derinliğine yerleşen ırkçı, mezhepçi zihniyetin unsurlarıdır.
Tıpkı Suriye’deki dürzü Nusayri mezhebine bağlı Esad iktidarı gibi..
Ergenekoncu, darbeci, cuntacı Kemalist, Atatürkçü geçinen subayların kirli projeleridir, yapılan-edilenler..
Bunun yanı sıra CHP’nin altı oklu ambleminin dibinden çıkan antidemokratik karanlık yollar da vardır.

* * *

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek fırsat buldukça altı okuyla yola çıkan CHP, kendi rejimini bu memleketin gençliğine, insanlığına enjekte etmiştir.
Ki bu başarı da inkar edilmezdir. Ülkenin derinliklerine ciddi manada sızmıştır.
Ama
Artık Devlet bunlarla başa çıkmanın uğraşı içerisinde. Lakin, engelleri aşabilmek için büyük zorluklarla karşı karşıyadır.
Çünkü;
Ülkenin can damarı durumunda olan TSK gibi kutsal bir kurumun harp okullarına doğusuyla batısıyla inanan bir toplumun evlatları sokulmamıştır.
Sokulmalarına da imkan verilmemiştir.
Almışlarsa da devede kulak bile değil.
Hepsi belirli bir kesimin mezhepçi, Rafızî, inkârcı sözüm ona alevi olarak geçinen bir kesimin çocuklarını harp okullarına almışlardır.
Böylece git zaman gel zaman, Ergenekoncu ne idügü belli olmayan şarapçı Çetin Doğanlar, Cemal Temizözler ve daha neler neler söz sahibi olma fırsatını yakalamışlardır.

* * *

Keza bu vahim organizasyonun aktörleri, Devletin önemli ikinci sacayağı durumunda olan yargı erkine de sızabilmiştir.
Kilit noktalarına yerleştirilen aynı anlayışın mensupları maalesef üst seviyeye kadar getirilmişlerdir.
Ve büyük rol oynamışlardır, ülkenin vesayeti üzerinde.
Tıpkı, Meclis'e dayatılan 367 sayısı gibi..
Tabi, bu organizasyon demokratik yollarla bir yerlere gelemeyince bu kez sözüm ona Kürtleri temsil eden PKK terörünü oluşturmuşlar.
DHKP-C gibi çok tehlikeli örgütleri oluşturmuşlar; ama çok gizliden.
Bu söylediklerimizin gerçek kanıtlayıcı delili bugünkü Silivri’de yatan Çetin Doğanlar, Yalçın Küçükler, Doğu Perinçekler ve Tuncay Özkanlar'dır.
Aynı düşünceyi taşıyan daha nice isimler vardır.

* * *

İşte her ne kadar son zamanlarda Türkiye’de terör olaylarının yer yer baş gösterdiği hareketlilik hasıl ise de ..
Bana göre hedef şaşırtmaktan başka bir şey değildir.
Devlet, boşu boşuna dağa ormana bomba yağdırmaktan ise kendine dönük istihbarat bilgileri doğrultusunda harekete geçmesi lazım.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Polis İstihbaratı ile şimdiki MİT’i harekete geçirip bu memlekette kimin ne yaptığını fark etsinler ve ona göre devlet stratejisini çizsinler.
Evet, başta söylediğimiz gibi…
Dün de aynısını vurgulamıştım, CHP’nin altı oklu rejimi az, öz bir şey değildir.
Her şey orda biter.
Ak deyip karanlık gösteren yapay demokrasinin gölgesine sığınan muhalefetin ve medyanın bazı kalemşorlarının zihniyetinde ki terörle mücadele başarısı aranmasın.
Yani;
"Su kaynağından kesilmese, gelen su tazyiki her zaman için zayıf engelleri yıkar geçer" misali..

* * *

Buarada;
Hükümet zaman zaman Güneydoğu Anadolu’da sözüm ona Kanaat önderleri adı altında bazı STK unsurlarıyla işbirliğine geçiyor ise de bana göre bu da yanlıştır.
Ve benimsenen strateji, doğru bir seyir içermiyor.
Çünkü mevcut bazı STK unsurlarının kilit adamları, onlar da hükümete samimiyet göstererek bir şey vermek isteseler dahi veremezler.
Zira ellerinde birikim yoktur, yalan dolanlardan başka gününü gün etmektedirler.. Herhangi bir "bilgi ve birikime de" sahip değiller.
Bana göre; her gün biraz daha artan terör akışı içindeki olup bitenler, her ne kadar PKK’ya ihale ediliyor ise de mevcut bir siyasi partinin PKK’yı kendine arka bahçe olarak gösterip de Türkiye’nin değişik illerinden oluşan belirli bir mezhepçilik unsurlarının varlığı ve aktifliği, aldatmacadan ve yanıltmadan başka bir şey yapamayan politikalarında aranmalıdır.
Devlet oraya yönelirse bir şeyler yakalayabilir.

* * *

Hiç unutmayalım ki, Suriye’deki Esad’ın mezalimi Türkiye’deki bu oluşum onun bir uzantısıdır ve işbirlikçiliğidir.
Arkasında da İsrail’in ve batı dünyasının varlığı söz konusudur.
Bununla mücadele etmenin başarısı en tez yollarla vesayetçi, darbecilerin anayasalarını bir an evvel lağv etmeli.
Anayasayı milli irade ışığında değiştirip sivil bir anayasa ile  milli iradenin gerçek ruhunu yansıtan "bir yönetim" anlayışıyla yola çıkmak lazım.
Ve gençlerin beyinlerine "Kemalizm" yaftası değil, tabulaştırılmış "Atatürkçülük" aldatmacası değil, yepyeni bir "Milli Kültürle" donatıcı Milli Eğitim müfredatı oluşturulmalı.
Yoksa büyük, kumlu, fırtınalı sahra çöllerinden çıkmama tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz.
Boğucu dumanları göklere yükselten bu haliyle boğucu kum fırtınasıyla karşı karşıya olduğumuzdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Kendimize "Siratil müstakim" denilen milli kültürümüzün, milli tarihimizin doğru yolunu seçmeliyiz ve dost ile düşmanlarımızı tanımalıyız.
Burası Türkiye "Kimin eli kimin cebinde" belirsizlikleri içerisinde boğulmamalıyız.
En derin saygılarımla.