UTANMA MI, UTANMAZLIK MI?!…
Utanma duygusu!.. Yeryüzünün “en değer” ölçüsü, yüksek insan “karakterini” ikmal eder.. Ki bu duygu; bir sınıfa, zümreye, kişiye, devlete, millete, ya da inanç nokta-i nazarında, onun “inhisarında” olan bir şey değildir.. Olmamıştır da… Bunu “karaktere” dönüştüren de salt eğitimle, okulda, ders kitabında öğrenilmez, tatbik edilmez, insana “o duygu” verilemez…
***
Yaşam biçimine de, gelir düzeyine de, yaş ölçüsüne de bağlı değildir; “utanma duygusunun" bir insanda, kimlik bulması!.. Subjektiftir.. Ve tarihseldir.. Daha açık bir ifadeyle sınıflar üstüdür.. 7’den başlar, 70’ine dayanır.. Özü itibariyle bir bütünlük arz edilirse bu duygunun “vücut bulduğu memba” hiç kuşkusuz ki, “Aile terbiyesidir..” Ki en büyük belirleyici rol de buradadır!…
***
Ancak, çevresel ve yaşam biçimi kadar, kişi hayata merhaba dediği an itibariyle bazı davranış kalıpları, hisleri, duygu beyanları, düşünce ve ekonomiksel dengeler, birer belirleyici rol oluşturmaktadır… İçselleştirme sürecinde, kendine adaptasyonlaştırmaktadır.. Ki bu da; “davranış” biçimine de, kimi yerde frenleme noktasında sorgulama yaptırıyor!…
***
Yeri ve zamanı gelince, “bazı davranışlara, zorlamalara” kendi yaşam karakterine uymayan, kendisine yediremediği hal ve hareketleri yaptığında, “utanma” duygusu, fren koduyla “kırmızı kart” gösterir.. “Ne oluyor sana.. Nedir bu yaptığın.. Yapma, kendine gel.. Ayıptır.. Bak, sonra utanırsın, yaptığın utanç verici” der.. Ve; “yanlışa düşmeme” ve “haya noktasını” aşmama adına kontrol mekanizmasını teşkil eder…
***
Eğer ki, duygu, karakteri, yaşam kültürü, biçimi ve bu minvaldeki “kontrol mekanizması” teşekkül sahibi ise; “çevresinde istediği kadar arsızlar, hırsızlar, iffetsizler, namus, şeref ve haysiyet yoksunu” kişiler olsun, fark etmez!… O üstünlük sahibi “ar duygusu” hep üstünlük vasfıyla; “bunlardan” olmazsınız dedirtir!… Ve kimsenin de, söz söyleme” hakkına haiz olamayacağı gibi, “ne bu hal” deyip, dürüstlük taslayamaz..
***
En önemlisi de; “kontrol” edemez, vesayet üretemez!. Her ne kadar var olan dünyevi iğrençliklerin oluşturduğu çark duygularda sömürü zehirlemesi yapsa bile; “kişisel üstünlük şeytana uyma, şeytana lanet getir” diyerek, karşı durur.. Bilmediği, görmediği, nerden geldiğine vakıf olmadığı her ne ise; “el sürmez”, kendi hanesine çekme adına, hamle geliştirmez!…
***
Hak, hukuk gaspına girmez!.. Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, adam kayırma, gasp gibi hallere meyil vermez!… Daha üstün bir vasıf ikmali de, çıktığı yol hangi rotayı gösterirse göstersin, ister siyaset, ister iktisadi, ister bilmem ne olursa olsun; “ihanete uğrasa da, hançerlense de, enva-i hileli desiselere maruz kalsa” bile, o utanma duygusu, velev ki fırsat eline geçse bile karşılık verme gibi bir gafleti, ayni seviyeye düşme halini “frenler”.. Ve der ki; o haindi, siz hain olmayın.. O şeref, haysiyet ve puştluk “arenasının” ifridi idi, “siz olamazsınız” der…
***
Belki, bu yolda kayıpları çok olur, belki makam, mevki, bir şey olamaz!.. Ya da var olanı kaybeder.. Belki, çevresinde birileri “enayi, aptal” diye görür, ifade edebilir.. Yani ağır bedeller ödeme durumuna düşebilir, bu “ar duygusunun” karakterinin kamil haline!.. Ama kişide öyle bir “şeref ve haysiyet, vicdani üstünlük” bırakır ki; ne bu hayatta ne de ahirette “utanma diye” bir duygu, yaşamaz!…
***
Ama değilse!.. İşte o zaman da; “utanmazdır!.?” Hele ki, makam, mevki, şan ve şöhret kulvarına, “şeytani” ruhla dahil olmuşsa, en büyük ifritlerden biri haline gelir.. Muazzam bir hayasızlık, muazzam bir ilkesizlik, muazzam bir arsızlık, şeref, namus ve haysiyet yoksunluğu oluşturan kulvarın at koşturucusu olarak, arz-ı endam eder hale gelir!!.. Belden aşağı, belden yukarı, enva-i kötülüğü icra etme kadar, çevresindekilere de “sıçratma” noktasında, her yol mübah olur onun “utanmazlığına.?” Ne mertlik tanır, ne de insani ve vicdani bir rahmani tanır?!…
***
Hele ki bulunduğu kulvar “siyasi” alan ise.. Ve o kişi de “siyasi karaktere” sahip ise.. Ve tüm siyasi hayatı ile kariyerini, “tilki” misali kurnazlık ve ayak oyunları kurarak yapmışsa; “binlerce kilometre” uzaklaşmak en büyük kurtuluştur.. Çünkü ne oturduğu koltuğa, ne üstlendiği siyasi misyona “hayır” getirmeyeceği gibi bilakis “dava” deyip “davasızlığın” at koşturucusu kimliğiyle “yıkımın” baş aktörü olur!… Ki bugün, bir çok bölgenin olduğu gibi Diyarbakır’ın yaşadığı “en büyük travmatik” utanma duygusundan arınmış siyasilerin hegemonyası altında!!?..
***
İşte bundan dolayıdır ki, “mide bulandıran” bir hal yaşanmaktadır.? Çünkü, siyasi kulvarda yaşanan “arsız” haller, utanma duygusunu kaybetmemiş sıradan insanlarda; “tiksinti” uyandırdığı gibi, bunlarla mı yol yürünecek, sorusunu ikmale getiriyor… Denir ya çıkmaz sokak gibi.. Ama ipin ucunun kaçırılmaması noktasında; “böylesi utanmazlardan” arınmak gerekir!.. Ki sadece siyasette değil, yaşamın bir çok alanında bu kesimlerin, temizlenmesi lazım!…
***
Sonuç itibariyle, yeniden “utanma duygusunun” üstün kimliğini şahlandırmak, varlığını geliştirmek ve büyütmek için, ki bu yol aynı zamanda toplumun da, ülkenin de, bugünü ve yarını açısından, daha ilerici, güvenli, istikrarlı, istiklali ve istikbali çözüm reçetesi olarak görülmesi noktasında; “tek sığınma” limanı yapılmalı… Bizi bizden eden, değer ölçülerimizi “arsızlıklarıyla” erozyona uğratıp, güç kaybını oluşturandan kurtulmak lazım…Toplum aydınından cahiline, zengininden fakirine, irisinden ufağına kadar bu inancın koşusunda… İllaki finiş olmalı.. Başka da çare yok…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Senin, güzel yeteneklerin dahi olsa, kibirli ve cimriysen, ar damarından yoksun hale düşmüşsen, diğer özelliklerine göz atmaya bile değmezsin!…