Sedef sadece deri hastalığı değildir!

Dünyada yaklaşık 125 milyon, Türkiye’de yaklaşık 2.1 milyon civarında sedef hastası olduğu tahmin edilmekte. Bu hastaların yaklaşık 1,5 milyonunda hastalık, orta ve yüksek şiddetli seyrediyor.

Sedef sadece deri hastalığı değildir!

Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Emine Derviş ve Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlknur K.  Altunay görüşlerini paylaştı. Psoriasis, yani Türkçe’de bilinen adıyla sedef hastalığı, yaygın ve kronik bir hastalık. Hastalığın kronik olması sedef hastalarında bazen ümitsizliğe ve çaresizliğe neden olsa da, son yıllardaki gelişmelerle hastaların büyük bir kısmı rahatlıkla kontrol altına alınabiliyor.

Sedef hastalığıyla birlikte deri döküntüleri dışında eklem tutulumu, kalp damar ve bağırsak hastalıkları, metabolik sendrom ve psikolojik sorunlar da görülebiliyor. Sedef, yarattığı psikolojik etkilerle birlikte değerlendirildiğinde psikosomatik bir hastalık olarak kabul edilebilir. Bu nedenle tedavisinde psikiyatrist ve dermatolog işbirliği büyük önem taşıyor.

SEDEF HASTALIĞI NEDİR?

26-30 Ekim Dünya Sedef Hastalığı (Psoriasis) Farkındalık Haftası dolayısıyla görüş bildiren Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Emine Derviş, sedef hastalığını şöyle tanımladı: “Sedef hastalığı, deride beyaz kabuklu, kırmızı döküntülerin görüldüğü kronik bir hastalıktır. Ortaya çıkışında genetik yatkınlık çok önemli olmakla beraber, geçirilen infeksiyonlar, kullanılan ilaçlar ve emosyonel stres hastalığı uyarabilmektedir. Hastalarda deri bulguları dışında eklem tutulumu, kalp damar hastalıkları, metabolik sendrom, bağırsak hastalıkları, psikolojik bozukluklar da görülebilir. Sedef hastalığının tedavisinde haricen ya da sistemik olarak birçok tedavi yöntemi başarıyla kullanılmaktadır. Tedaviler kişiye özel olup her hasta kendi bulgularına göre tedavi edilir. Uygun tedavi seçenekleri hekimle hastanın görüşmesi sonunda belirlenmelidir.”

PSİKOSOMAİK BİR HASTALIK

Psoriasis yani sedef hastalığının, psikolojik yönleriyle ele alındığında aynı zamanda psikosomatik bir hastalık olarak da kabul edilebileceğini belirten Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlknur  K.  Altunay şunları söyledi: “Özellikle depresyon ve stres gibi sorunlar bu hastalarda, toplum ortalamasından çok daha yüksek seviyede görülmektedir. Hastalığın kronik olması, neden olduğu estetik kaygılar, başta kaşıntı olmak üzere hastalık belirtileri, günlük yaşamın farklı alanlarındaki problemler ve tedavi başarısızlıkları umutsuzluk ve depresyona yol açarken; depresyon da bir kez oluştuktan sonra hastalığın daha ağırlaşmasına, hatta dirençli hale gelmesine neden olabilir. Ayrıca sedefli hastalarda stres ve hastalık ilişkisi de çift yönlüdür. Hastalık strese, stres de hastalığa yol açabilmekte veya hastalık ataklarına neden olabilmektedir.”

TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?

Toplumda sedef hastalığının tedavisi olmadığına dair yaygın ve son derece yanlış bir inancın bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Emine Derviş şöyle devam etti: “Sedef hastalığının kronik, yani tekrarlayıcı olduğu doğrudur. Ancak hastaların moralini bozan “sedefin tedavisi yok'' şeklindeki yaklaşım,  günümüz koşullarında kabul edilebilir değildir. Hastalar yaşam kalitelerini bozan bu hastalığı tedavi ettirme ve onunla barışık bir şekilde yaşamlarını devam ettirme imkanlarına sahip olduklarını bilmelidir. Bu nedenle Dünya Psoriasis Farkındalık Haftası’nı hastalarımızın ve çevrelerindeki kişilerin bu hastalık hakkındaki farkındalıklarının artması yönünde çok anlamlı buluyorum. Sedef hastaları, bu hastalığın tedavisi olduğunu unutmamalı ve en doğru bilgiyi alabileceği dermatolog hekimlerle işbirliği içinde olmalı. Dermatolog hekimler sizi hem deri bulguları hem de eşlik eden diğer sorunlar konusunda doğru bir şekilde yönlendirecektir. Sedefi tedavi edebileceğini söyleyen dermatolog dışı diğer kişilere itibar edilmemelidir. Bilimsel olmayan yöntemler sağlığa zararlı olabilir.”

PSİKYATRİST DESTEK GEREKLİ

Hastalığın uzun süreye yayılması ve hastalıkla stres arasındaki iki yönlü ilişki nedeniyle sedef tedavisinde psikiyatrist takibinin çoğunlukla gerekli olduğunu belirten Doç. Dr. İlknur  K.  Altunay “En ideali dermatolog ve psikiyatristin birlikte çalışmasıdır” dedi. “Ama olamadığı durumlarda yeterli donanıma sahip dermatolog ya da psikologlar da bunu başarabilir. Hastalığın uzun süreye yayılması ve fiziksel sıkıntıların neden olduğu negatif  psikolojik etkiler  hastaların yakın çevresini ve aile ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir. Bu durumlarda aile terapilerine dahi gereksinim duyulabilir.”

Kaynak: Diyarbakır Söz

Çok Okunan Haberler