“İLK KIBLEMİZ KUDÜS’Ü İŞGALCİLERİN İHTİRASLARINA TERK ETMEYECEĞİZ!” (II)
Evet, sevgili okurlar.
Başkan Erdoğan Amerika’nın New York kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) 73. Genel Kuruluna katıldı.
Birçok ülke lideriyle görüştü..
İstişarelerde bulundu..
Ki görüşme, istişare ve yeni diyalogları geliştirme adına; diplomatik temaslarını sürdürmeye devam ediyor..
Erdoğan, burada sergilediği tutumla; birkez daha dünya lideri olduğunu gösterdi..
Çekinmedi..
Endişe ve kaygıya kapılıp; geri adım atmadı..
Bilakis, aynı inançla, aynı gururla, küfür dünyasına karşı dimdik ayakta durdu…
İslam dünyasının özellikle mağdur ve azınlıkta bulunan bazı Müslüman ülkelerinin haklarını savundu..
Özellikle Myanmar’daki Budistlerin zalim ve kafirce masum insanları aileleri önünde katletmekte olduğunu, bu zulme karşı dünyanın ne zamana kadar seyirci kalacağını, haykırdı…
Keza Ortadoğu’daki diğer bazı İslam ülkelerinin yaşadığı drama değindi…
Ekonomiksel sıkıntılarını, eğitimlerini, emperyalist ülkelerin köle çağı olmadığı halde adeta köle gözüyle bakıp onları sömürdüklerini dile getirdi..
194 ülkenin hazır bulunduğu oturumda; yüzlerine haykırdı…
"Bu sömürünün son bulması gerekir" dedi...
Özellikle Suriye’de ABD’nin düne kadar gizli, şimdi açık ve net olarak PYD/YPG/PKK terör örgütlerine ağır silah vermeye devam ediyor olmasını, stratejik müttefik olarak bunu eleştirip, hatta kınamaya kadar giden bir yüreklilikle sorguladı…
Ve ABD Başkanı Trump'ın yüzüne bunları, haykırdı…
İşaret parmağıyla gösterip; "adil" değilsiniz dedi...
Suriyelilerin hakkını, hukukunu savunmak üzere devlet gücünü oraya yığmak zorunda kaldıklarını da dile getirerek; "insanlık" çağrısında bulundu.
Akan kanın durdurulmasını istedi...
Erdoğan, Ortadoğu'da, İslam ülkelerinin bulunduğu birçok ülkede, baskıcı politikalarla "insanların" katledildiğini, oluk gibi kan döküldüğünü, masum insanların, açlığa, yoksulluğa, sefalete süreklendiğini ve tüm bunların da Birleşmiş Milletleri'nin gözü önünde yaşandığını söyledi…
Bize göre tüm yanlışlıkları dile getiren Erdoğan, emperyalizmin yüzüne,"hakikatleri" bir bir şamar gibi vurmuştur..
Ve vurmaya da devam edecektir…
Allah yar ve yardımcısı olsun…
***
Amma velâkin...
Bu dünya keferetül fecereleri daha ne zamana kadar İslam ülkeleri üzerine hegemonya kurup, baskılarını sürdüreceklerdir?
Daha ne zamana kadar “Demokrasi” adı altında yüz kızartıcı baskıcı oyunları tezgahlayacaklardır?
Batı emperyalist küfür dünyası; mustazaf, mazlum milletlerin üzerine daha ne zamana kadar zulmünü sürdürecektir?
Ne yazık ki; büyük bir belirsizlik hakim…
Ki bu sorulara yanıt verecek; "kimse de" yok!
* * *
Bakınız, sevgili dostlar.
Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin “Lem’alar” isimli kitabının 17. Lem’asında “Batı dünya ve Avrupa” hakkında yazdığı çok önemli bazı noktaları buraya almak istiyorum..
Nitekim, Erdoğan da aynı o tarzda eleştirilerini "Birleşmiş Milletlere" karşı, ortaya koydu..
Hiç kuşkusuz ki...
"Biz Batı dünyasının teknolojisine karşı değiliz.
Çağımızın olmazsa olmazıdır.
İnsanlığa medeniyet olarak gösterilmesi de çok güzel. "
Ama bu medeniyetin arkasındaki işlenen zulüm, maddi ve manevi işkence, insanlığın hiçbir cihetinde yoktur.
Onun için Bediüzzaman Hazretleri “Teknoloji dünyasına değil”, teknolojiyi kirliliğe kullanan ABD, İsrail ve diğer emperyalist ülkelere şöyle sesleniyor;
“Bil, ey ikinci Avrupa!
Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, ‘Beşerin saadeti bu ikisiyledir.’
Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!..
Ey küfür ve küfrânı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!
Acaba, hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın, cismiyle zâhirî bir surette, aldatıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi?..
Ona mesut denilebilir mi?
Âyâ, görmüyor musun ki, bir adamın cüz'î bir emirden meyus olması ve vehmî bir emelden ümidi kesilmesi ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması sebebiyle, tatlı hayaller ona acılaşıyor, şirin vaziyetler onu tazip ediyor, dünya ona dar geliyor, zindan oluyor.
Hâlbuki senin şeametinle kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esasında dalâlet darbesini yiyen ve o dalâlet cihetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elemleri ondan neş'et eden bir biçare insana hangi saadeti temin ediyorsun?
Acaba, zâil, yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azap çeken bir insana mesut denilebilir mi?
İşte, sen biçare beşeri böyle baştan çıkardın; yalancı bir cennet içinde cehennemî bir azap çektiriyorsun.
Ey ikinci, bozuk Avrupa!
Senin çürük ve esassız esaslarının bir kısmı şunlardır ki:
"En büyük melekten en küçük semeğe kadar herbir zîhayat kendi nefsine mâliktir ve kendi zâtı için çalışır ve kendi lezzeti için çabalar.
Onun bir hakk-ı hayatı var.
Gaye-i himmeti ve hedef-i maksadı yaşamak ve bekàsını temin etmektir" diyorsun.
Ve Hâlık-ı Kerîmin kerem düsturlarından ve erkân-ı kâinatta kemâl-i itaatle imtisal edilen düstur-u teavünle, nebâtat hayvânâtın imdadına ve hayvânat insanların yardımına koşmasından tezahür eden o umumî kanunun rahîmâne, kerîmâne cilvelerini cidal zannedip, "Hayat bir cidaldir" diye, ahmakane hükmetmişsin.
Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa!
Deccal gibi bir tek gözü taşıyan kör dehân ile ruh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin.
Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden esfel-i sâfilîne atar, hayvânâtın en bedbaht derecesine indirir.
Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir.
Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!”
* * *
Evet, sevgili dostlar.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’da Birleşmiş Milletler 73. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, nerdeyse harfi harfine Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden getirmiş olduğumuz birer nota durumundaki açıklamasının bir nevi ifadesi ve manasını taşımaktadır...
Öyle ümit ediyoruz ki Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Bediüzzaman’ları, Necip Fazıl Kısakürek’leri, Mehmet Akif Ersoy’ları inşallah aratmayacaktır.
Tüm anlayış ve fikriyatıyla aynı paralel arz eden konuşmalarının mevcudiyeti açık ve ortadadır.
O zaman bize düşen görev, kesinlikle Erdoğan’ı yalnız bırakmamaktır...
Ve dünya kamuoyunda gereken maddi, manevi yardımı eksiltmeyeceğiz ve gevşetmeyeceğiz.
Ancak ne var ki kamuoyunun Başkanımızdan en önemli istek ve arzusu da şudur.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da devletin önemli makam ve mevkilerine atanan bürokratların "ehil ve liyakatli" olmasını istiyor..
Bu minvalde; "hassasiyetin" önemle arz edilmesi isteniliyor..
Partinin genel gidişatı, başıboş, baldırıçıplak insanların eline teslim edilmesin…
Çünkü bu partiye Doğu ve Güneydoğu’da bazı feodalite, zorba iş çevrelerinden tutun da, diğer bazı aşiret gibi unvanları taşıyan baykuş ruhlu insanların dadandığını biliyoruz..
İşte bunların ayıklanması lazım..
Bunların, kontrol edilmesi gerekir…
Eğer bu hassasiyet ve ehliyet, lıyakat ilkelerine dayalı hareket edilmezse; "ülke ve milletin" kaybı büyük olur…
Korkarız ki aynı bu insanlar, bir gün gelecek hegemonyasını daha fazlasıyla artırarak memleketin altını üstüne getirecekler…
İnsan temel hak ve hürriyetleri epotek altına alarak; kendilerine" saltanatlar inşa edeceklerdir..
Bunların en büyük güçü; ne yazık ki bölgedeki önemli makamlara atanan yanlış bürokratların varlığıdır..
Maddiyatı herşeyin üstün gören; zihniyet sahibi şahsiyetlerdir…
Yoksa onlar; toplum karşısında "birer" hiçtirler...
En derin saygı ve sevgilerimle…