ARTIK YETER, TÜRKİYE BUNU KALDIRAMAZ!?

Evet, sevgili okurlar.

Her ne kadar bu köşede zaman zaman ülkemizde, özellikle Diyarbakır’ımızda terör odaklarınca yaşatılan olumsuzlukları ve perde arkasını, dile getiriyor isek de…

Hakikat şudur ki, CHP’nin tarihi ittihat terakki cemiyetinin bir uzantısı olarak ülkemize yüz yıldan beri özellikle 1923 ile 1950'li yıllar arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapmış olduğu ihanet ve hıyanetlerin portresini size çiziyoruz…

Ki bugün yaşadıklarımız; "kimin eseri, perde arkasında" kimler olduğunun bilinmesi için..

Bu nedenle tarihi ihanet ve hiyanetleri size günü gününe mezalimlerden meydana gelen olayları kaleme alıp tarihi vesikalarıyla birlikte aktarıyoruz.

Bir medya grubu olarak bizim için gurur verici ve şerefli bir görevdir.

Dün Sayın Cumhurbaşkanımız, 99 Baraj'ın açılış töreninde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK militanlarını savunarak devleti de katil olarak gösteren 1200 akademisyenin ihanetlerini dile getirerek şöyle diyordu…

“Bu aydınlar karanlıktır, karanlık…Bunların vatan diye bir meselesi, millet diye bir meselesi yoktur. Onlar sadece bu güzel vatanımızı nasıl karıştırırız, bu milleti nasıl birbirine düşürürüz onun peşindeler…”

Aynen de öyle..

Biz de Cumhurbaşkanımızın tüm söylemlerine katılarak siz değerli okurlarımıza "tarihi nitelik" taşıyan ifadesini paylaştık..

***

Malumunuz üzre!…

CHP Lideri ve Parti teşkilatı..

Özellikle de Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu..

Gayeleri "ülkeyi kaosa süreklemek" olan Akademisyenlere ve bildirilerine "bel" çıkıp, ifade ve düşünce özgürlüğü olarak, değerlendirme gafletinde bulunmuştu.

Buradan, CHP'nin ve onun zihniyetinin, Türkiye için "nasıl bir hasımane" içerisinde olduğunu her daim vurgularken, hep tarihi vesikalara dayanmaktayız.

İşte Sezgin Tanrıkulu'nun 11 yıl önce ki, "ihanet savunuculuğuna" soyunma, portresi…

***

Tanrıkulu ile ilgili, 11 sene önceki tarihi arşivimizi bir ibret levhası olarak sizlere açıyoruz.

Bu arşiv; gerçekten çok önemli…

Önemli olduğu kadar çok anlamlı, anlamlı olduğu kadar da tarihi bir hatırlatma müzakeresidir.

Ama bu tarihi gerçeği sizinle paylaşmak isterken, özellikle iktidar partisi olan Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakanımız, dolayısıyla da Sayın Cumhurbaşkanımızın da yüksek huzuruna bu tarihi vesikayı ve yazımızı sunuyoruz..

Tarih; 10 Ağustos 2004.

Diyarbakır’ın Mardinkapı semti…

Yani bugünkü deyimle Sur ilçesinde bulunan tarihi Hevsel Bahçelelerinden bir grup PKK teröristi Hasırlı Mahallesine gizliden gizliye sızmaya çalışmaktadır.

Teröristler Sur dibindeki bahçelere konuşlanmışlar ve yeraltından şehrin içine girmeyi planlıyorlar…

Dönemin İl Emniyet Müdürü Orhan Okur, tüm istihbarat ekipleriyle beraber, bunları takip ediyor…

Ve o bölgeye yönelik kapsamlı bir operasyon düzenliyor…

Çıkan çatışmada, Emniyet Bekçisi Abbas Yoldaş şehit oluyor.

Tabi iki örgüt militanı da ölü ele geçiriliyor..

Olayın gelişme biçimi ve diyaloglar çok ibret vericidir.

 

* * *

 

Dönemin İl Valisi Efkan Ala.

Emniyet Müdürü Orhan Okur.

Belediye Başkanı Osman Baydemir.

Baro Başkanı Av. Sezgin Tanrıkulu, bugünkü CHP İstanbul milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı.

Osman Baydemir ile Tanrıkulu o terör örgütünün militanlarına ulaşmak için adeta kendilerini siper ediyorlar...

Mardinkapı semtindeki mahalleye gidiyorlar…

Emniyet Müdürü Orhan Okur ve TEM Şube ekipleriyle pek tabii ki görevleri gereği oraya yığılmışlar.

Çatışma, silah sesleri...

Ama ne pahasına mal olursa olsun, Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Okur’un karşısına çıkıyor ve onunla münakaşaya başlıyor.

“Siz giremezsiniz, Emniyet buraya giremez” diyor; ama Orhan Okur gerçek ve yürekli bir Emniyetçi olduğu için korkmadan, çekinmeden, gözünü kırpmadan “Ben giriyorum” diyor ve hem de sert gürleyerek söylüyor.

Sezgin, illa ki onu lafa daldırıp meşgul etme çabası peşindeydi.

Ki militanlar kaçabilsinler diye.

Birazdan, hiç yorum katmadan aralarındaki geçen konuşmayı harfi harfine sizinle paylaşacağım…

Ama bunu da burada kaydetmeden geçmek istemiyorum.

Çok şayan-ı dikkattir ki Emniyet Müdürü Orhan Okur’un vermiş olduğu bu samimi mücadeleye rağmen, görev süresi çok kısa oldu.

Daha hizmet süresini bitirmeden ne yazık ki dönemin İl Valisi Efkan Ala ile arasında anlaşmazlıklar başgösterdi.

Uyuşmadılar...

Netikim, aralarındaki anlaşmazlıkların sebeb-i mucibelerinden iki tanesi hep konuşulmuştur…

Birincisi, Mardinkapı’daki Sezgin Tanrıkulu ile verdiği PKK mücadelesi…

İkincisi de; Diyarbakır’ın meşhur bir tekstil şirketinin kaçak yollarla TEDAŞ’ın elektriğini kullanarak büyük çapta para kazanması sonucunda yapılan bir şikâyet…

Çünkü firma suçüstü yakalanmıştı, şirkette kamuoyuna deşifre olmuştu.

Valilik ile Emniyet "ihtilafa" düşmüştü..

Ki dönemin AK Parti Diyarbakır milletvekillerinden birinin işbirliğiyle çalışan bu şirket ve o milletvekili, Orhan Okur'la uğraşmaya başlamıştı…

Sayın Ala’nın talimat ve direktifi üzerine Orhan Okur hemen açığa alındı?

Böylece üst düzeyde bir Emniyet Müdürünün meslek hayatıyla oynandı?

Terör o gün ne ise bugün daha azarak, azgınlaşarak yoluna devam ediyor.

Ama Efkan Ala Beyefendi de bugün artık Vali değil, İçişleri Bakanıdır.

Buna rağmen bölgede, özellikle Diyarbakır ve ilçelerinde terör örgütü başını almış gidiyor, halk muzdarip.

***

Bakınız, dün Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bomba yüklü bir pikap Emniyet Müdürlüğü binasına yaklaşıyor ve infilak ettiriliyor.

1’i polis olmak üzere 6 vatandaş hayatını kaybediyor.

Polisimizin şehit olmasıyla beraber, o ölen vatandaşlar çok masum oldukları için elbette dinimiz, vecibelerimiz gereği onlar da şehittirler… Çünkü masumdurlar.

Olayın en düşündürücü tarafı da şudur ki Suriçinin tüm sokak ve küçeleri aylardan beri kazılmış durumda.

Ve teröristlerin kum torbalarının yığınları ve bunca cephanelik silahın ellerinde bulunması ne yazık ki her nedense benim devletim bunu uzun süreç içerisinde görmüyor.

Benim polisim bunları fark etmiyor.

Benim MİT’im, devletim hiçbir devlet büyüğüne herhangi bir bilgi sunmuyor veya sunuyorsa da devlet suskun kalıyor.

Ta ki onlardan saldırı başlayıncaya kadar…

Artık Diyarbakır’ı Kobani durumuna sokmak isteyince devlet yeni ayıkyor ve uyanıyor.

Gerçekten bunların hepsi tarihi vesikalardır ve birer skandal olarak telakki ediliyor.

İnsanın aklına zincirleme olarak soru üstüne soru gelmiyor da değil.

Bunları yazarken, öncelikle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek makamına sunarken, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun da dikkatine sunuyoruz.

Tabii ki tarihten ders almayan bir millet geleceğini tespit edemez ve kazanamaz.

* * *

Şimdi gelelim; o tarihi 11 yıl önce Orhan Okur ile Sezgin Tanrıkulu arasında geçen tartışmalı diyaloga…

Tartışmanın metnini pür dikkatle, okuyunuz…

Kimin neyi amaçladığını çok daha net anlamış oluruz?

***

 

Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu: Bu operasyon vatandaşın evden çıkmasına izin verilmemesini haklı göstermez.

Emniyet Müdürü Orhan Okur: Burada yasal olarak yürütülen bir operasyon var. Arama kararı var. Güvenlik çemberinin içine giremezsiniz. Elimizde bu konuda valilik kararı var. Bu vatandaşlarımızın hiçbiri sizin söylediğiniz gibi tecrit altında değil. Evlerine girip çıkıyorlar. Bu vatandaşlarımızın hepsi bahçelerine belli saatlerde polis kontrolünde inmek suretiyle işlerini görüyor, ürünlerini topluyor, hayvanlarını otlatıyor."

Baro Başkanı: Peki bunları görmemizde ne engel var?

Emniyet Müdürü: Sizin şu an oraya gitmeniz güvenli değil. Orada teröristler var ve polislere ateş ediyorlar. Siz orada ölürseniz bunun sorumlusu kim olur?

Baro Başkanı: Siz de güvenliğimizi sağlayın.

Emniyet Müdürü: Ben nasıl sağlayayım sizin güvenliğinizi! Bu kentin ortasına terörist gelmiş. Bu kentin ortasında teröristler var.

Baro Başkanı: Bağırmadan konuşun.

Emniyet Müdürü: Bu terör örgütü mensupları Diyarbakır'ın göbeğine gelmiş ve saldırıyor. Siz burda bizi meşgul ederek görevimize engel oluyorsunuz. Şu hareketlerinizle bizi psikolojik olarak etkiliyorsunuz. Biz burada görev yaparken, bu davranışınız polisi baskı altına almaktır.

Devlet olarak vatandaşımızın her türlü ihtiyacını karşılıyoruz. Vatandaştan bir tek şikayet yoktur. Hepsinin görüntüsü vardır. Vatandaşın bir zararı varsa devlet kuruşuna kadar ödeyecektir. Burada bir tek insan hakkı ihlali yoktur. Terörle mücadele vardır.

Baro Başkanı: Bu hareketiniz bile insan hakkı ihlalidir.

Emniyet Müdürü: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı vardır. AİHM diyor ki, "Terörle mücadele sırasında uygun karşılanmayan davranışlar terörle mücadele sayılır. İnsan hakkı ihlali sayılmaz. Bizim burada yaptığımız terörle mücadeledir. Bize destek olmanız lazım. Bize destek olacağınıza buraya gelerek kafa karıştırmaya çalışıyorsunuz. Lütfen buradan ayrılın. Burayı terk edin.

Emniyet Müdürü: Siz bu olaya çatışma diyorsunuz. Bu olay polis ve devlete saldırıdır. Bazı kişiler diyor ki, çatışma olmuştur. Burada çatışma olmadı. Devlete polise saldırıldı. Bazı insanlar buradaki olayı çarpıtıyorlar”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar…