Bakan Günay, Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi’nde düzenlenen Sağlıklı Kentler Birliği Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmada, bir noktaya ilişkin üzüntülerini dile getirerek şunları söyledi:
’’Türkiye gerçekten doğası zengin bir ülke, doğal güzellikleri dünyanın bir çok yeriyle kıyasladığımız zaman oldukça varlıklı, özellikli olan bir ülke. Geçmiş yıllarda da bizim mütevazı, kendi içinde bir mantığı olan, kurgusu olan, anlaşılabilir ve yaşanabilir kentlerimiz varmış. Bunu bir miktar Osmanlı mimarisi, Selçuklu mimarisi hatta daha geriye gidiyorum yani 2 bin yıl önceki Roma şehirlerine, Anadolu’daki Roma kültüründen gelen şehirlere baktığımız zaman görüyorum, altyapısı var, yani Denizli’nin Laodikyası diye hemen Denizli’nin yakınında bir yer kazıyoruz kanalizasyon tertibatı var, suyun dağılma sistemleri var. Ama ondan 2 bir yıl sonra kurulmuş şehirlerimizde, kasabalarımızda ne altyapı var, ne su dağılma şebekesi var, ne kent meydanı var, ne ucu vadiye veya denize açılan bir yol, sokak, cadde ne de meydan var.’’
Yaklaşık 50 yıl kadar önce kentleşme konusunda yanlışlar yapıldığını, yapı malzemesinin kolaylaşmasından sonra kolaycı ve plansız kentler kurmaya başlandığını ifade eden Günay, şöyle devam etti:
’’Aranızda kent konusunda uzman arkadaşlar vardır, beni bağışlasınlar eğer yanlış şeyler söylüyorsam ya da haddimi aşan şeyler söylüyorsam ama bu betonlaşma, briketleşme ve kolay yapı malzemesi, plansız bir takım kentler oluşmasına yol açmış. Biz hem tarihsel dokuları bozmuşuz hem tarihsel dokuları başka ülkelerde görmediğimiz kadar kent merkezlerini yıkıp, yeniden ve hiçbir şekli olmayan, hiçbir estetiği olmayan, estetikten yoksun kentler kurmaya başlamışız ve cadde, meydan, sokak hiçbir şey bırakmamışız. Şimdi bundan dönmeye çalışıyoruz bir süreden bu yana. Belediye başkanlarımızın duyarlılıkları belirmeye başladı.’’
Türkiye’nin sadece statiğe dayanan, depreme dayanıklı kentleşmeyi değil, hayatın öteki özelliklerine, ihtiyaçlarına cevap veren kentleşmeyi yeni yeni konuşmaya başladığını ama bazı özellikli kent merkezlerinde de yeni bir sıkıntı çıkmaya başladığını dile getiren Günay, şöyle devam etti:
’’Bu sefer rant kavgası başladı. Şimdi bu bizim estetiği korumak konusunda, kentlerin tarihsel dokusunu ve geleceğini korumak konusundaki kaygılarımız bazen ciddi bir rant baskısı altına girmeye başladı. Şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanı bu konuda, bizim bakanlığımız bu konuda, belediyeler bu konuda nelerle karşı karşıya kalıyoruz hepiniz biliyorsunuz. Ama bizim bu konuda tavizkar olmamamız gerekiyor, çünkü bugün bir küçük gruba verdiğimiz taviz, gelecek yıllarda toplumun geleceğine, toplumun gelecekte yaşayacak kuşaklarına karşı büyük bir haksızlıktır. Buradaki küçük bir taviz gelecek için bir büyük haksızlığa dönüşebilir, o yüzden bunun altını özellikle çizmek istiyorum.’’
Dünyanın en güzel, en önemli, en tarihsel topraklarında geride kalan yarım yüzyılda yapılan şehircilik hatalarından artık hızla dönülmesi gerektiğine işaret eden Günay, şunları kaydetti:
’’Kentlerimizi gerçekten yaşanabilir kentler haline dönüştürmemiz gerekiyor, fiziki altyapısıyla, estetik kaygılarıyla, meydanlarıyla, parklarıyla, bahçeleriyle. Çok üzüntüyle bazen görüyorum. Avrupa’ya hepimiz gidiyoruz, buradaki belediye başkanlarımız, artık dünyayı herkes iyi, kötü Türkiye’de gezip, dolaşıyor. Gidiyorsunuz hemen Ege’nin karşı yakasına geçiyorsunuz balkonlarda çiçekler var, teraslarda birer park oluşturulmaya başlanmış. 100 kilometre gidiyorsunuz, 100 kilometre boyunca yolun kenarına insan eli dokunmuş, bunu fark ediyorsunuz. Çalı çırpı toparlanmış, ağaçların dipleri temizlenmiş, bu tarafa geliyorsunuz 100 kilometre gidiyorsunuz, bırakın 100 kilometreyi Ege’de, Akdeniz’de bir kasabaya şöyle dönüp bakıyorsunuz bir tek balkonda çiçek yok ya da bir meydanda, sokakta, caddede doğru düzgün bir beceriyle ustalıkla peyzaj mimarı anlayışıyla ortaya konmuş bulunan güzergah yok. Şimdi bunları yapmaya çalışıyoruz ama yani çok geriden bir yerden, çok sıkıntılı bir yerden geliyoruz.’’
Bakan Günay, Türkiye’nin turizmde çok iyi bir yere geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
’’Bir sorunumuz var bizim. O güzelim, dünyanın her yıl 100 otelinin en az 20’si Türkiye’den seçiliyor, en az 20’si, 25’i, 30’u Türkiye’den seçiliyor. Şimdi yeni bir sınıflandırma yapmaya çalışıyorlar, her ülkeden 10 otel seçilsin, fazla seçilmesin diye. Çünkü 20’si, 25’i Türkiye’den seçiliyor ama otelin dışına çıktığımız zaman otelin arkasındaki sokaklara, otelin arkasındaki kasabalara girdiğimiz zaman ne yazık ki sunabileceğimiz fazla bir şeyimiz yok. Halbuki istiyorum ki şık bir kahvehane, şık bir lokanta, tertemiz, taklit İtalyan yemeği satan değil, Türk yemeği, Türk mutfağı, Osmanlı mutfağı, Karadeniz mutfağı, Ege mutfağı, İstanbul mutfağı, Bursa mutfağı sunabilen güzelim lokantalarımız ve son derece şık düzenlenmiş, mütevazı ama tertemiz vitrinlerimiz ve balkonlarından çiçekler sarkan temiz perdeli evlerimiz olabilsin.
Bizim geleneğimizde vardı böyle şeyler. Yani 50 yıl öncenin kasabalarına, kentlerine baktığınız zaman böyle bir nezahetle, zarafetle iç içe, başkasının hakkına, hukukuna da saygılı ama kendi mekanını da... Aslan yatağından belli olur diye bir atasözümüz var bizim. Bu atasözünün gereklerini yerine getiren bir kent yaşamımız vardı ama bu göç süreci ve göç sürecini yönetemememiz ve kentlerin bir rant merkezine dönüşmesi, bizi çok ciddi bir biçimde tahrip etti.’’
’’Yanlıştan döndüğümüz zaman...’’
Şimdi bu yanlıştan dönmeye çalıştıklarını anlatan Günay, şöyle devam etti:
’’Bu yanlıştan döndüğümüz zaman inanın ki bana hem kendi hayatımız güzelleşecek hem de Türkiye. Gelen yabancıların kentleri beğenmesi ve kent içinde dolaşmasıyla turizmden bugün olduğundan çok daha fazla gelir elde edecek. O yüzden sizin çalıştığınız bu saha bizim için de son derece önemli, hepimiz için son derece önemli.
Göreve başladığımda daha 24 saat dolmuş dolmamıştı masamın üzerinde bir davetiye buldum. Şanlıurfa’da Tarihi Kentler Birliği Toplantısı var. O gün görev almıştım, sabah Şanlıurfa’da Tarihi Kentler Birliği toplantısındaydım. Ben belediye başkanlarımızın bu tür dayanışmalarını, Sağlıklı Kentler Birliği, Tarihi Kentler Birliği gibi dayanışmalarını çok önemsiyorum, çünkü bu dayanışmalardan Türkiye’nin gelecek yerleşimi, gelecek şehirleşmesi planlanacak ve gerçekleşecek ve bu bizim için de son derece hayati. Çünkü bu keşmekeşi, yarım yüzyıldır yaşadığımız keşmekeşi mutlaka aşmamız gerekiyor. Sizin bu çabalarınızın bu sürece büyük katkılar yapacağına inanıyorum.’’
AA