Erdoğan programda yaptığı konuşmasında, “Türkiye'nin geçtiğimiz 15 yılda yaşadığı büyük dönüşüm, hayata geçirdiği tarihi reformların en müşahhas örneklerini görebileceğimiz alanlardan biri de yüksek öğretimdir. Biz hükümete geldiğimizde milyonlarca gencimizin girmek için kapıda beklediği, ancak çok azının bu imkanı elde edebildiği bir yüksek öğretim sistemi vardı. Arz talep dengesi bu kadar bozuk olunca, ister istemez dershaneler gibi fırsatçı bir takım ara eğitim mekanizmaları doğmuştu. Dershaneleri ele geçiren FETO zihniyeti, bu şekilde ülkemizin dört bir yanındaki en zeki, en parlak öğrencileri devşirebileceği bir zemin bulmuştu. Evlatlarımızın üniversiteye girişlerini kolaylaştırarak, bu çarpıklığı ortadan kaldırmak için attığımız her adımda birilerinin tehditleriyle, saldırılarıyla, kumpaslarıyla karşı karşıya geldik. Başta emniyet sistemi, öbür tarafta yargı sistemi, buralardan tehditler. Yıllar boyunca hükümet değişikliklerinde göreve gelen her milli eğitim bakanına ilk talimatım 'dershaneleri kapatın.' olmuştur. Buna rağmen allem edilmiş kallem edilmiş bin bir hile ve hurdayla dershanelerin varlığını sürdürmesi sağlanmıştır. En sonunda Nabi Avcı Hocamızın bakanlığı döneminde bu meseleyi kökten çözme imkanı bulduk. Türkiye'nin 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerine giden yolu dershane tartışmaları üzerinden takip etmek mümkündür. FETÖ, bu milletin çocuklarına yaptığı kötülükle geleceğimizi gasp etmiştir. Geleceğimizi çalmıştır ve bu ümmeti parçalamıştır" dedi.
YARDIMCI DOÇENTLİK AÇIKLAMASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yardımcı doçentlik unvanıyla ilgili çeşitli şikayetler vardı. Birçok yardımcı doçent kardeşlerim var, yakın çevremde ahbaplarım, akrabalarım var. Tabii dinlediğimde ben de tatmin olmazdım. Bunun bir aldatmaca olduğunu da bilirdim ve yardımcı doçentliğin sadece bir siyasi karar olduğunu bilirdim. Yani bununla bir gönül çalmak, gönül almak... Bunun için yapıldığı belliydi. Dedik ki 'Biz öyle bir adım atalım ki bu ara unvanı ortadan kaldırıp, doktoradan doğrudan doçentliğe geçilebilmesini temin edecek bir çalışma yapalım.' YÖK Başkanımıza bu talimatı verdik. Doçentliğin şartları da buna göre yeniden düzenlenerek inşallah büyük ihtimalle önümüzdeki hafta parlamentoya gönderilecek ve böylece bu sorunu da çözeceğiz. Artık doktoradan sonra bir de yardımcı doçentlik olmayacak. Doktoradan kazanan doğru doçentliğe gidecek" şeklinde konuştu.
Erdoğan, "Türkiye'de imkan sorunu, para sorunu, kaynak sorunu yok. Bunların hepsine de hamd olsun artık sahibiz. Çünkü, israf ekonomisini bir kenara koyan, bilim ekonomisine uygulamaya sokan bir iktidar var. Biz böyle çalışıyoruz. Bizim en önemli handikabımız bu imkanları en iyi şekilde kullanarak neticeye ulaşacak insan gücünün eksikliği sorunudur. İnşallah bu sıkıntıyı da en kısa sürede aşarak, dünya çapında söz ve yer sahibi çok sayıda üniversiteye kavuşacağımıza inanıyorum" diye konuştu.
“FARKLI GÖRÜŞLERE TAHAMMÜLSÜZLÜK ÜZERİNE KURULU BİR SİSTEMDEN ÖZGÜR BİLİM ÇIKMAZ"
Erdoğan, “Türkiye uzun yıllar boyunca her alanda milletin değerinden kopuk, 'halka rağmen halk için' anlayışıyla hareket eden, söylemi sosyalist, zihniyeti faşist kadroların tasallutu altında kaldı. Üniversitelerimiz de bu alanlardan biri olmuştur. Ben rektörümüz Emin bey ile üniversite yıllarımızda işte bu çileleri çok çektik. Yalnız söyleyeyim, rektörümüz üniversiteye benden daha fazla giderdi ve ben onun kadar gidemezdim. Benim sıkıntım daha fazlaydı. 'Benim oyumla çobanın oyu iyi olabilir mi?' diyen bir zihniyetin olduğu yerde demokrasiden söz edilemez. Kendi tarihini karalamak için zayıf kaynaklara dayanarak hezeyanlar taşıyan bir zihniyetin olduğu yerde millilikten söz edemeyiz. Belli görüşlerin dayatılması, buna karşılık farklı görüşlere tahammülsüzlük üzerine kurulu bir sistemden özgür bilim çıkmaz. Nitekim de yaklaşık bunca yıldır çıkmıyor, çıkmamıştır" diye konuştu.
“BİLİM ADAMI SIFATINI ARTIK KAYBETMİŞSİNİZ DEMEKTİR"
Erdoğan, “Bu millet tarihiyle böyle bir inancı, böyle bir ilmi ve onun mensuplarını, güya çağdaşlık adına aşağılayan hiç kimseye gerçek bilim insanı nazarıyla biz bakamayız. Çünkü bilim demek, özgür bir zihin demektir. Siz zihninizi belirli kalıpları, belirli ideolojilerin, belirli tezlerin emrine vermişseniz, bilim adamı sıfatını artık kaybetmişsiniz demektir" dedi.
“PROFESÖR DE OLSAN HİÇSİN"
Erdoğan, "İşte Pensilvanya'nın emrine, her yanıyla cehalet kokan bir adamın emrine her şeyinizi teslim etmişseniz, ipotek altına vermişseniz profesör de olsan hiçsin. Ne bileyim çok farklı reklamın, şu ve bu da olsa hiçsin. Bunlar da var. Kapınızdaki tabelada öyle yazıyor olmasının bir anlamı yoktur. Yanlış anlaşılmasın, ben demiyorum ki tüm bilim insanları bizim istediğimiz gibi düşünecek veya hepsi böyledir. Haşa. Ben aklını ve ilmini bu tür adamların emrine kiraya verenler için bunu söylüyorum. Bundan çok çektik. Bunları zaten sizlerde gayet iyi biliyorsunuz. Bizim isteğimiz bilimin özünü oluşturan objektiflikten, hakkaniyetten, saygıdan uzaklaşılmadan hareket edilmesidir. Meczuplukla mümbitlik arasındaki o ince çizgiye dikkat etmek lazım" şeklinde konuştu.
“EN ÇOK DESTEK VEREN BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANI'NIN BEN ŞAHSIM OLDUĞUNU İDDİA EDİYORUM"
"Cumhuriyet tarihinde bilimle, bilimsel çalışmalarla, bilim kuruluşlarıyla, araştırmayla, geliştirmeyle teknolojik atılımlarla en yakından ilgilenen, bu yöndeki çalışmalara en çok destek veren Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın ben şahsım olduğunu iddia ediyorum" dedi.
135. Yılını kutlayan Marmara Üniversitesi'nin Maltepe'de kurulan yeni binasına değinen Erdoğan, "İnşallah Maltepe'deki külliyenin de süratle bitirilmesi en büyük bizim hedefimiz, heyecanımız olacaktır. Üniversitemizin kurucusu olarak gördüğüm Sultan Abdülhamid-i Sani'den bugüne idareci ve hoca olarak okulumuza emek vermiş herkese şükranlarımı sunuyorum. Ebedi aleme irtihal etmiş olanlara Allah'tan rahmet diliyorum" şeklinde konuştu.
İPEK KUR'AN-I KERİM HEDİYE EDİLDİ
Programın sonunda Erdoğan'a Marmara Üniversitesi sanat tarihi dalında doktora yapan Azerbaycanlı Tunzale Mammadzade'nin ipek üzerine yazdığı Kur'an-ı Kerim hediye edildi. Kur'an-ı Kerim'i öperek alnına koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sevgili öğrencimize, kardeşimize bu ipek üzerine yazılmış Kur'an-ı Kerim'deki bu başarısı sebebiyle, ki 3 yıl süren gayreti sebebiyle çok çok teşekkür ediyorum. Bu fakir de böyle bir hediyeye layık olduğu için bundan ayrıca mutluluk duyuyorum. Böyle bir Kur'an-ı Kerim'i layık olabilecek yer bulmak zor. Bütün gayretimle inşallah bizler de güzel bir müze hazırlıyoruz, o müzemizin müstesna bir köşesini inşallah bu güzel eserle zenginleştireceğiz" dedi. Kur'an-ı Kerim'in 3 yılda tamamlandığı ve 50 metre ipek kullanıldığı öğrenildi.
Kaynak: Diyarbakır Söz