EMİRDAĞ LÂHİKASI
Hattâ hiç beni görmeyen, bilmeyen bir ve iki, üç yaşında çocuklar yalın ayak dikenler içinde koşa koşa paytona yetişiyorlar. Büyük adamlar gibi temenna edip elinizi öpelim derlerdi. Bu hâle hem ben, hem kardeşlerim ve görenler hayret ediyorduk. Bu hal bir mahalleye mahsus değil, her tarafta hattâ köylerinde aynı hal devam ediyordu.
Beni aldatmayan bir hâtıra-i hakikat ile benim ve arkadaşlarımın kanaatimiz geldi ki, bu masum taifenin masumiyetleri cihetiyle, sevk-i fıtrî denilen bir hiss-i kablelvuku ile, Risale-i Nur’un bu memlekette masum çocuklara ve kendilerine çok manfaati olacak diye, akıl ve fikirleri derketmediği halde, o masumane his ile Risale-i Nur’un bu memlekette masum çocuklara ve kendilerine çok menfaati olacak diye, akıl ve fikirleri derketmediği halde, o masumane his ile Risale-i Nur’un mânası itibariyle tercümanına, annesine yalvarmasından ziyade bir iştiyak ile koşuyorlardı
Biz de bir hiss-i kablelvuku ile hissediyoruz ki, ileride bu küçük masum mahluklarda büyük nurcular çıkacak. Ve ileride nurun has şâkirdleri olacak ki, bu vaziyeti gösteriyorlar.
Ben de bu nevi küçücük masumları, evlâdım olmadığından evlâd-ı maneviye olarak dualarıma umumen dahil ettim. Her sabah bunları da Nur Talebeleri ile beraber dualarımda yâd ediyorum.
Hem onlardan bir yaşındaki musumu, kırk yaşındaki lâkayd bir adama tercih etmeye sebep, bunlar günahsız ve samimi bir alâka göstermesinden elbette onları sevk eden bir hakikat var. Ben de o cihetten onları; büyüklere temenna ettiğim gibi, onların temennalarına ciddî mukabele ediyorum.
Hem masumiyetleri, hem ileride tam Nurcu olmalarına binaen, dualarını kendi hakkımda makbul olacak diye onlara derdim: “Madem siz benim evlâd-ı mâneviyem oldunuz. Ben de size dua ediyorum. Siz de günahınız olmadığı için, duanız benim hakkımda inşâallah makbuldür. Siz de bana dua ediniz. Çünkü ziyade hastayım” derdim. Ben ve benim yanımdaki kardeşlerimin kuvvetli bir ihtimal ile kanaatımız geliyor ki, masonlar ve zındıkların plânı ile bolşevizm tarzında gençleri terbiye etmek için bir vakit bazı mektepler açıldığı ve sonra değişen bu mekteplerle gençleri ifsada çalıştıklarına mukabil, İslâmiyetin kahraman bayraktarı olan Türk milletinin masum küçük yavruları, nuranî bir intibah ve bir hiss-i kablelvuku ile nurlardan ders almaları gençlerin başına gelen o belâya karşı bir mukabeledir ki, inşâallah o yavruların hem kendileri, hem gençler, mason ve zındıkların şerlerinden kurtulmasına bir işarettir ki, bu acib vaziyeti gösteriyorlar.
Said Nursî
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Mânevî
Medresetü’z-Zehra’nın Nur Şâkirdleri!
Ben Isparta’ya geldiğim vakit, Isparta’da İmam-Hatip ve Vâiz mektebinin açılacağını haber aldım. O mektebe kayıt olacak talebelerin ekserisi Nurcu olmaları münasebetiyle o mektebin civarında gayr-i resmî bir sûrette bir Nur Medresesi açılıp, o mektebi bir nevi Medrese-i Nuriye yapmak fikriyle bir hâtıra kalbime geldi. Bir-iki gün sonra güya bir ders vereceğim diye etrafta şâyi olmasıyla o dersimi dinlemek için rical ve nisa kafilelerinin etraftan gelmeleriyle anlaşıldı ki, böyle nim-resmî ve umumî bir Mederese-i Nuriye açılsa o derece kalabalık ve tehacüm olacak ki, kabil olmayacak.
Afyon’da mahkemeye gittiğimiz vakitki gibi pek çok lüzumsuz içtimalar olmak ihtimali bulunduğundan o hâtıra terkedildi. Kalbe bu ikinci hakikat ihtar edildi. Hakikat da şudur:
“Herbir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük Medrese-i Nuriye’ye çevirsin.
Devam edecek