EMİRDAĞ LÂHİKASI II

İşte bu cevabımdan sonra, an’ane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini taşıyanlar, kalktılar imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını affetsin; şimdi vefat etmişler.

Rabian: Madem Reis-i Cumhur gayet mühim mesail-i siyasiye içinde Şark üniversitesini en ehemmiyetli bir mes’ele yapıp hatta harika bir tarzda altmış milyon liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesind fevkalade bir hizmet ile medresenin medar-ı iftiharı ve kendisine büyük bir şeref verdiren bu medrese-i İslamiyeye, eski hocalık hissiyatıyla başlaması, bütün şark hocalarını minnetdar etmiş. Ve şimdi orta şarkta sulh-u umuminin temel taşı ve birinci kal’ası olan bu üniversiteyi yine mesâil-i azime-i siyasiye içinde yeniden nazara alması; elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azim, faideli hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o üniversitede esas olacak. Çünkü; hariçteki kuvvet tahribatı, manevidir… imansızlıkladır. O mânevi tahribata karşı atom bombası ancak mânevi cihetinde maneviyattan kuvvet alıp o tahribatı durdurabilir.

Madem ellibeş sene bu mes’eleye bütün hayatını sarfetmiş ve bütün dekaikı ile ve neticeleri ile tedkik etmiş bir adamın bu mes’elede re’yini almak ve fikrini sormak lazım gelirken; Amerika’da, Avrupa’da bu mes’eleye dair istişareye kendinizi mecbur bildiğinizden, elbette benim de bu mes’elede söz söylemeye hakkım var. Hamiyetkâr olan bütün bir millet namına sizden bekliyoruz...

Said Nursi

* * *

Aziz, Sıddık, Fedakâr, Halis, Muhlis Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur’aniyede Hakiki, Ciddi Metanetli Arkadaşlarım!

Size gayet ehemmiyetli bir halimi ve dehşetli bir zammet, fakat inaniyet-i İlahiye ile büyük bir rahmeti tazammun eden zahiri bir hastalığın manevi bir istirahat ve bir tamam-ı vazifeye bir alamet olarak bir hastalığımı beyan ediyorum. Şekva değil, teşekkür ediyorum. Fakat sizden tahammülüm için dua istiyorum. O halet de şudur:

Ben kelimatı konuşurken birden manevi bir men gibi şiddetli bir hararet başlıyor. Hatta eskiden günde  bir - iki defa su içerken şimdi yemeği pek az yediğim halde, yirmi-otuz defa su içmeğe mecbur oluyorum. Hattâ iki gün evvel pek şiddetlendi. Ben bir tesemmüm zannettim.Hatta bir vehme binaen yanımdaki kardeşlerime ifşa ettim. Bu gayet şiddetli hastalığıma karşı sabır ve tahammül niyaz ettim. Rahmet-i İlahiyeden rica ettim; birden kalbime geldi ki: Ekser hayatımdaki zahmetlerde bir inayet ve rahmet cilvesi bulunduğu gibi, inşaallah bunda da o cilve-i rahmet var ki, cinni ve insi şeytanların ve dinsizlerin seni zehirlendirmek ve susturmaya çalışmaları vazifenin tamam olmasına ve istirahatine rahmet-i İlâhiye bir vesile oldu ki, geçen sene “İşaratü’l-İ’caz” tefsiri ve “Mesnevi-i Arabi”yi bir sene müddetle ders vermeye başlamıştım. Gizli düşmanlarım cinni ve insi şeytanlar, beni susturmağa desâisleri ile çalıştıkları halde, rahmet-i İlahiye hem İşaratü’l-İ’caz’ın, hem Mesnevi-i Arabi’nin Türkçesini ihsan ettiğinden ve Risale-i Nur da ekseriyet itibariyle kendi kendine ders verip muallimlere ihtiyaç bırakmadığından, bu tedris vazifemde bana istirahat ve tebrik nev’inde bir ihsan-ı İlahi olarak bu acib hastalık benim istirahatime medar oldu.

Hem benim ruhuma geldi ki:Senin binler, belki yüzbinler Saidcikler, senin bedeline ders verecek ve konuşacaklar var. İhsan-ı İlahi ile Risale-i Nur, başka ilimler gibi meşakkatli derslere muhtaç değil. Gavs-ı Geylani’nin (K.S.) kerametkârane cümlesi, en dehşetli zaman gibi bunda da ayn-ı hakikat olduğu görüldü.         

Devam Edecek