Emirdağ Lahikası
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evvelâ: Husrev’le bir ruh iki cesed ve kendisi, bahadır biraderiyle Nur hizmetinde çok ehemmiyetli mevki alan kahraman Rüştü’nün acîb bir el makinesini Nurlar için celbine çalışması, ehemmietli bir fütuhat-ı Nuriyenin mukaddemesidir. İnşâallah, yine Nurlar, Nurcuların, lâyık elleriyle kalemleri gibi tab’ ve neşredilecek; yabani ve lâyık olmayanlara muhtaç olmayacak. Fakat herşeyden evvel sıhhatlı ve yanlışsız ve güzel bir tarzda makine ile, mümkün ise evvel eski harfle yazılsa, sonra yeni harfle daha münasiptir. Sizlerin isabetli tedbirinize havale ediyoruz.
Saniyen: Konyalı Sabri’nin Re’fet’e yazdığı mektubunu gördüm, ondan bildim ki; bu Sabri, öteki Sabri gibi hayet hâlis ve samimî ve çalışkan bir Nurcudur. Bin Bârekâllah hem ona, hem onu teşvik ve teşcî eden ve hocaların yüzlerini ak eden Konya âlimlerine. Başta müfessir mübarek Hoca Vehbi olarak onlara ve oradaki Nur şâkirdlerine çok selâm ederiz ve bu mübarek şuhur-u selâsede dualarını isteriz.
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sekiz sene çoluk ve çocuğuyla sadakatle bana hizmet eden; ve evlâd ve ahfad ve refika ve damatlariyle Nurlara ciddî çalışan; ve ders ve vaazlarını bütün Nurlardan veren; ve vefatından on dakika evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin Nur Risalelerini tekmil için Şamlı Hâfıza rica eden, vefatından iki gün evvel bana mektup yazıp benim aynı vakitte Sava’yı Barla’ya tercih ederek Sava mezaristanında defnimi arzu ettiğimi sizlere yazdığımı sadakatin kerametiyle hissedip bana mukabele ve itiraz tarzında o mektubunda der:
‘’Sen Barla’yı ikinci vatanımdır dediğin halde, neden ona gelmiyorsun, başka yerleri tercih edersin? İbtida-ı medrese-i Nuriye Barla’dır, senin mezarın orada olmalı.’’ diye bana ihtar etti. İki gün sonra -size yazdığım daha size yetişmeden- onun mektubunu, hem Şamlı Hâfız ikinci sahifesinde yazdığı vefat haberini aldığım merhum Muhacir Hâfız Ahmed’in (R.H.) dünyadan göçmesi, aynen Abdurrahman gibi beni çok sarstı, ağlattırdı, İnnallahiveinnaileyhiraciune dedirtti. Binler rahmet onun ruhuna insin.. âmin! Kabri de hanesi gibi Kur’ân ve Nurun bir menzili olsun.. âmin! Şüphem kalmadı ki; bu zâhir sadakat kerâmeti, Nurcuların îmanla kabre gireceklerini isbat ediyor ve hüsn-ü hâtimeye mazhardırlar. Benim tarafımdan onun akrabasına tâziye ediniz.. Ve ben bütün dualarımda onu hissedar ediyorum diye tebliğ ediniz.
Saniyen: Kardeşimiz Re’fet bana yazıyor ki: ‘’İstanbul’da Nurlara çok ihtiyaç var ve ekmek gibi herkes muhtaçtır. Ve kardeşlerimizden ve Nurlarla çok alâkadar ve çok okumuş ve Nurcu olan Yeşil Şemseddin, Nurun hakikatlarından ders verdiğinden; va’zında binlerle adam bulunur.’’
Hem Re’fet der: ‘’Bundan anlaşılıyor ki; Risale-i Nur, bu millete her gün ekmek gibi lâzımdır.’’
Hem bir kısım Nurları, ehemmiyetli zâtlara vermiş ve Zülfikar-ı Mu’cizat’ın benim tashihimden geçmiş bir nüshasını istiyor. Umuma birer birer selâm ve dua ederiz ve dualarını isteriz.
Said Nursî
Husrev’i tashihde ve tevzîde ve tedbirde ve muhaberede ve Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik; ve muvaffakıyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber; yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz; hem müstakil nüshaları da yazıyor, mektubundan anlıyorum.
Şimdi birden medrese-i Nuriyenin (Sava) -Hacı Hâfız Mehmed, merhum Hâfız Mehmed ve kardeşleri ve Mehmedleri ve Ahmedleri ve mâsum Nurcuları ve mübarek ihtiyar ve sâir kahramanları- şâkirdlerini düşündüm. Hayatım müddetince ona yakın olmak bütün canımla istedim ve vefaattan sonra onların mezaristanında defnolmamı arzuladım.
Birden ihtar edildi ki:
‘’Gerçi Medresteü’z-Zehra’nın merkezi olan Isparta Vilâyetinde maddeten bulunmak çok cihetle faideli, saadetlidir; fakat Nurun mesleği ve Nurcuların meşrebi cihetiyle daima berabersiniz. Zaman ve mekân, perde olamazlar. Şarkta, garpta, şimâlde, cenupta dünyada, berzahta bulunsanız, mânen bir mecliste, beraber sayılırsınız. Onların mânevî yardımları daima birbirine oluyor ve sana da gelir.’’ diye beni teskin etti.
Devam edecek