Emirdağ Lahikası
Saniyen: Eski Harb-i umumide Pasinler Cephesinde şehid merhum Molla Habib’le beraber Rusya’ya hücum niyetiyle gidiyorduk. Onların topçuları bir iki dakika fâsıla ile bize üç top güllesi atıyordu. Üç gülle tam başımızın iki metre üstünden geçip, arkada dere içine saklanan askerimiz görünmedikleri halde geri kaçtılar. Tecrübe için dedim:
“Molla Habib ne dersin, ben bu gâvurun güllesine gizlenmeyeceğim”
O da dedi:
“Ben de senin arkandan çekilmeyeceğim.”
İkinci top güllesi pek yakınımıza düştü. Hıfz-ı İlâhî bizi muhafaza ettiğine kanaatle Molla Habib’e dedim:
“Haydi ileri! Gâvurun top güllesi bizi öldüremez. Geri çekilmeye tenezzül etmeyeceğiz” dedim.
Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rusun üç güllesi öldürecek yerime isabet etti. Biri de şalvarımı delip iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmağa tenezzül etmemek bir hâlet-i rûhiye taşıdığımdan, arkadan kumandan Kel Ali, Vâli Memduh Bey işittiler, “Aman çekilsin veya sipere otursun!” dedikleri halde, “Bu gâvurun gülleleri bizi öldürmeyecek” dediğim ve hiçbir ihtiyat ve tedbire ehemmiyet vermeyerek o gençlik zamanında o zevkli hayatımın muhafazasına çalışmadığım halde, şimdi seksen yaşına girdiğim halde gayet derecede bir ihtiyat ve hayatımı muhafaza, hatta vesvese derecesinde tehlikelerden çekinmek hâleti acîb bir tezat göründüğünden, elbette o gençlik hayatını pervasızca feda etmek, bir iki sene ihtiyarlık ve zevksiz hayatkını bu derece muhafaza etmek büyük bir hikmet içindir. Ve iki üç kudsî maksat içinde vardır:
Birincisi: Gizli, gayr-ı resmî ve bir kısım resmî, insafsız düşmanlarımızın desiseleriyle Nur şâkirdlerinin bedeline bütün hücumları benim şahsıma ve benimle meşful olmasına ve bilmeyerek ehemmiyeti benden bilmekle Nur şâkirdlerinin bir derece desiselerden ve hücumlardan kurtulmalarına bu ihtiyar ve perişan hayatım vesile olduğundan, Eski Said’in on gençlik hayatı kadar kardeşlerimin hatırı için şimdilik ona muvakkaten ehemmiyet veriyorum.
Eğer ben ortadan çekilsem; bana verdiği zahmet, ruhumdan ziyade sevdiğim has kardeşlerime verilecekti. O halde bir zahmet yüz adet zahmet olurdu.
İkincisi: Gerçi has kardeşlerim her birisi mükemmel bir Said hükmünde Nura sahiptirler. Fakat ihlâsdan sonra en büyük kuvvetimiz tesanüdde bulunduğundan ve meşreblerin ihtilafiyle, hapiste olduğu gibi, bir derece tesanüd kuvveti sarsılmasıyla, hizmet-i Nûriyeye büyük bir zarar gelmesi ihtimaline binaen; bu bîçare ihtiyar hasta hayatım, tâ Lem’alar, Sözler Mecmuası da çıkıncaya kadar ve korkaklık ve kıskançlık damarıyla hocaları Nurlardan ürkütmek belâsı defoluncaya kadar ve tesanüd tam mahkemleşinceye kadar, o hayatımı muhafazaya bir mecburiyet hissediyorum.
Çünkü uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım; benim gizli ve mevcut kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı İlâhî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur’a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim varislerim genç Said’lerin bir kısmını, Nurun zararına iftiralarla çürütebilirler diye o telaştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum; hatta yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sâir su-i kasdları dahi inşâallah akîm kalacaktır.
Devam Edecek