Emirdağ Lahikası

Hem Afyon’un Mahkemesindeki eserler –tekrarat-ı Kur’aniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak- bütün eserler iki sene hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraetine karar vererek, içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade etmeye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta Hükümetinin bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği halde, tamamıyla sahiplerine iade ettikleri; sonra da Zülfikarla, Asâ-yı Mûsâ’yı ruhsatsız eski yazı ile neşir bahanesiyle, dört seneden beri müsadere edildikleri ve aynen hiçbiri zayi olmadan yüzyetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri, eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdi dini mecmualar, resmi cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur’un bir mahrem parçası, şimdiki zamanı tamamiyle tayin ettiği bir hakikatını tefsir bahsinde ispat etmiş ki, “ölmüş bir şefdir” demiş.

İşte hakikat böyle iken, Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubu ile, eski harfle de neşredilen kararnamenin ahirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme hey’eti demişler ki:

“Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal’e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmağa çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz.” Acaba ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa umumi bir dava oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek elbette pek acib bir mâna iş içinde var.

Şimdi böylelerin elindeki dört defa Nur eserleri beraet kazandıkları ve şimdi Dahiliye Bakanı, evvelce Adliye Bakanı üç defa berâetine ve suç mevzuu olmadığına ve bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasıyla, suç mevzuu olmadığına hüküm verdiği halde, şimdi bütün millet, adalet ve şefkat ve diyanete hizmet bekledikleri Demokrat hükümeti zamanında, eski müstebitlerin dehşetli planlariyle Risale-i Nur’a karşı garazkârlarının keyfine bırakmak, Demokrat hükûmeti aleyhinde büyük bir hiyanettir. Ve milletin teselli-i ümidini kırmaktır. Benim Ankara’da bir vekilim Mustafa Sungur’dur. 17.11.1950 tarihli çektiği telgrafda, umum risalenin bize iadesine karar verilmiş diye müjde verdi. Ve âdil Adliye Vekili üç defa beraet verdiği ve şimdi de Sungur’un mektubuna göre, hem iadesine emir verildiğini ve şimdi telefonla haber vereceğim söyledikleri halde, bu onaltı seneden beri aleyhimizde olan iftiralar ve jurnallar hem Eskişehir hem Denizli Mahkemesinde bütün dosyaları Afyon Mahkemesi toplamak ve af kanununun çıkmasiyle ve mahkemelerin beraet vermesiyle, o mübarek eserleri, o dosyalar içerisine karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan bazı eşhasa Nurların işlerini bırakmamak lâzım geliyor. Başbakan ve Maarif Bakanı ve Dahiliye Bakanına bu gayet mühim mes’eleyi nazar-ı dikkatlerine arzediyorum.

Said Nursi

Efendim!

Zülfikar nâm el yazısı olan güzel eseriniz İstanbul’daki Papalık makam-ı vekâleti vasıtasıyla Papa Hazretlerine takdim edilmiştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis olduklarını bildirirken, üzerinize Cenab-ı Hakkın lütuflarını dilediklerini tebleği beni memur ettiklerini arza müsâraat eylerim. Bu vesile ile saygılarımı sunarım efendim.

İmza

Vatikan Bayn Başkâtibi

Devam Edecek