Emirdağ Lahikası
Halbuki Harbde acîb bir vaziyette olduğumdan tefsirlere müracaat etmek kabil olmadı. Kur’ân’dan başka merci yoktu. Ben de yazdım. Yazdıklarım tefsirlere muvafık geldiyse, güzel bir ni’met ve bir muvaffakıyet... Yoksa mes’uliyet benim bîçare fehmime âittir.
Aynı zamanda zelzele-i kübra mahiyetinde olan maddî Birinci Harb-i Umumî ve o zelzele-i azîmenin âhirlerinde o mezkûr hey’etin yuvalarını tahrib eden mânevî zelzele-i azîme meydana çıktı ki, öyle bir hey’et-i âliye-i ilmiyeye ve böyle bir vazife yapmak için bütün kapılar kapandı. Ben de o noksan fehmimle eski Harb-i Umumîde fariza-i cihadda avcı hattında ne kadar fırsat buldumsa kalbime tulû eden nükteleri yazıyordum. Derelerde, dağlarda hücum ederken kaydederdim. Fakat o acîb ayrı ayrı hâletlerin te’siriyle çeşit çeşit olmasından tashih ve ıslah edilmesine çok ihtiyaç varken benim kalbim tebdil ve tağyîrine razı olmadı. Çünkü, her dakika şehid olmaya hazırlandığımız için bir niyet-i hâlisa ile yazılmış ki; o hâlet her vakit bulunmuyor. Ben de o yazılarımı tenzile bir tefsir olarak değil, belki tefsirin bâzı vücuhuna bir nevi me’haz olarak ehl-i kemal olan ulema-i muhakkıkînin enzarına arz ediyorum. Hakikaten benim şevkim, benim tâkatimin pek fevkınde bir noktaya sevk etti. Eğer ehl-i tahkik istihsan etseler, beni devama ve ileri gitmeye teşci ve tergib ederler.
Said Nursî
Tercümesinin Bir Hulâsası
İnsanı halk edip Kur’ân’ı ona tâlim eden Zât-ı Zülcelâlin Rahmân ismiyle tecelli-yi kübrasına, rahmetin tecelliyatı adedince ona hamd ü senâ ederek ve Seyyidü’l-Beşer Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı Rahmeten lil’âlemîn gönderdiği o Resûl-i Ekremine Risaletin semereleri adedince Ona, âl ve ashabına salât ü selâm ve hadsiz şükrediyoruz ki: Onun mu’cize-i kübrası ve hakaik-ı kâinatın remizleri ve işaretleri ile tamamiyle cem’edilen Kur’ân-ı Azîmüşşan asırların geçmesi ile dâim, bâki ve nev-i beşere mürşid, tâ kıyamete kadar beka vermiş. Ve o Resûl-i Ekremi onlara Üstad-ı Azam eylemiş.
Emmâ ba’dü biliniz ki: Evvelâ bu yazacağımız işârât ve nüktelerdeki maksadımız Kur’ân’ın nazmındaki bir kısım remizlerinin tefsiridir.
Çünkü, yedi nev’i i’cazın en incesi, fakat kuvvetli ve lafzî fakat hakikatlı i’caz, Kur’ân’ın nazmından tecelli ediyor. Evet, parlak i’caz elbette nazmın nakşından çıkıyor.
Saniyen: Kur’ân’da esas maksatları ve anâsır-ı asliyesi dört hakikattir:
Devam edecek