Mektup: 71

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Nur-u Muhammedîye ve Sahabeye bakan dört sahife çok güzeldir. Âhirinde, Risale-i Nur'a ve dolayısıyla bize bakan kısımlar, Hasan Feyzi'nin hüsn-ü zannı pek fazla gitmiş. Gerçi o âhir kasidesinde Risale-i Nur'un hakikatini ve şahs-ı mânevisini murad etmiş. Yine tadile muhtaç gördüm. Bazı kelimeleri ilâve ve birkaçını tebdil ettiğim halde, yine ondan benim hisseme düşen, bin derece haddimden ziyadedir diye titredim. Fakat madem şakirtleri şevke ve gayrete getiriyor, size havale ediyorum. Siz, hem bu zamandaki vehhamlıları, hem mesleğimizin muktezası olan mahviyet ve ihlâs ve terk-i enaniyet noktalarını nazara alınız; münasip gördüğünüz kelimeleri tadil ediniz. Bu fütur zamanında ehemmiyetli bir kamçı-yı teşviktir, arkadaşlara gönderebilirsiniz.

Hem o kıymetli kardeşimiz, merhum Hafız Ali'nin (r.h.) vârisi ve halefi yerinde Risale-i Nur'a fevkalâde irtibat ve sadakatle bağlıdır. Benim tadilimden gücenmesin.

Gayet samimî bir kanaatle ve kuvvetli bir itimatla ve derin bir ilimle ve parlak bir imanla Risale-i Nur'un mahiyetini iki defadır tarif eden Risale-i Nur'un has şakirtlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerinden Hasan Feyzi'nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî'den aldığı bir ilhamla Risale-i Nur hakkında ve o Nurun menbaı ve esası olan Nur-u Muhammedî (a.s.m.) ve hakikat-i Kur'ân ve sırr-ı iman târifinde bu kasideyi yazmıştır.

Mektup: 72

"Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır—kâfirler isterse hoşlanmasınlar." Saf Sûresi, 61:8.

Ahmed yaratılmış o büyük Nur-u Ehadden,

Her zerrede nurdur, o ezelden, hem ebedden.

 

Bir nur ki odur hem yüce, hem lâyetenâhi,

Ol fahr-i cihan Hazret-i Mahbub-u İlâhî.

 

Parlattı cihanı bu güzel nur-u Muhammed (a.s.m.)

Halk olmasa, olmazdı bir zerre ve bir fert.

 

Ol nuru ânın, her yeri, her zerreyi sarmış,

Baştan başa her dem bu kesif zulmeti yarmış.

 

Bir nur ki odur sade ve hem lâyetezelzel,

Ârî ve berî cümleden üstün ve mükemmel.

 

Bir nur ki bütün zerrede ancak o nümâyân,

Bir nur ki verir kalblere hem aşk ile iman.

 

Bir nur ki eğer olmasa ol nur hele bir an,

Baştan başa zulmette kalır hem de bu ekvan.

 

 

Bir nur ki eder kalbi de pürnur, çeşmi de pürnur.

Bir lem'adır andan, şu büyük şems ve kamerler.

 

Hep işte o nurdan bu acâib koca âlem,

Halk oldu o nurdan yine Cennetle Cehennem.

 

Şek yok ki o nurdur okunan Hazret-i Kur'ân,

Ol nur-u ezel hem sebeb-i hilkat-i insan.

 

Herşeye odur mebde' ve asıl ve esas hem,

Ondan görünür nev-i beşer böyle mükerrem.

 

Bir zerre değil, bahr-i muhit o bahr-i münirden,

Hem nasıl beşer hiç kalıyor hepsi de birden.

 

Şek yok ki cihan, katre-i nurundan o nurun,

Şek yok ki bu can, zerre-i nurundan o nurun.

 

Sönsün diye üflense, o derya gibi kaynar,

Söndürmeye hem kimde acep zerre mecal var?

 

 

Söndürmeye kalkmıştı asırlar dolu küffar,

Kahreyledi her hepsini ol Hazret-i Kahhâr.

 

Hep sönmüş asırlar, yanıyor sönmeden ol,

Tarihe sorun, kimdir o nur, hem kimmiş menfur?

 

Alnında yanan nur-u Muhammeddi Halîl'in,

Yetmezdi gücü bakmaya her çeşm-i alîlin.

 

Görseydi Resulün o güzel nurunu Nemrud,

Yakmazdı o dem, nârını ol kâfir-i matrud.

 

Bir sivrisinek öldürüyor o şâh-ı cihânı,

Atmıştı Halil'i âteşe çünkü o canî.

 

Bir perde açıp söyledi Hak gizli kelâmdan,

Ol âteşe bahseyledi hem berd ü selâmdan.

 

"Dostum ve Resulüm yüce İbrahim'i, ey nâr,

At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!"

 

 

Bir gizli hitap geldi de ol dem yine Haktan

Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan.

 Devamı Yarın…