Mektup: 86’nın Devamıdır

"Hattâ rüesâ-yı Kureyş'ten, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın eliyle Gazve-i Bedir'de öldürülen Übeyy ibni Halef, mağaraya bakmış. Arkadaşları demişler: 'Mağaraya girelim.'

"O demiş: 'Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Muhammed (a.s.m.) tevellüd etmeden bu ağ yapılmış gibidir.' "

Birden, bu âyet-i kerîmenin iki harfinde yani ???? harflerinde bir mu'cize gördüm ki, benim vehmim yerine yüksek bir lem'a-i i'câz bildim. Şöyle ki:

Sûre-i Ankebût Mekke'de nazil olduğu için, Kureyş'in imana gelmeyen reisleri Peygambere (a.s.m.) suikast edeceklerini ve o suikastın içinde en zaif ve en küçük bir hayvan olan bir örümcek o reislerin o şiddetli hücumlarına karşı mukabele edip galebe edecek. Yani örümceğin hanesi olan ağ en zaif bir perde iken, o kuvvetli reisleri mağlûp edeceğini göstermekle âyet diyor ki:

"En zaif bir hayvana mağlûp olacaklarını faraza bilseydiler, bu cinayete ve bu suikasta teşebbüs etmeyeceklerdi."

İşte "Bugün gark olan cesedine necat vereceğim. (Yûnus Sûresi 92.)” âyetinde bir kelime ile bir mu'cize-i tarihiye gösterildiği gibi Mekke'de nazil olan bu sûrenin de bu "Eğer bilmiş olsalardı. (Ankebut Sûresi 41.)” âyetinde görülen remzle Gar-ı Hira hadisesinde harika bir hıfz-ı İlâhî ve ihbar-ı gaybî neviden bir mu'cize-i Nebeviyeye işaretle bir lem'a-yı i'câz gösterip o sûreye "Ankebût" namı vermek ve onun ehemmiyetsiz ağına ehemmiyet vermek tam yerinde olup, bu âyete gelen şüphe ve evhamları esasıyla reddettiğini gördüm. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrettim ki, Kur'ân'ın sûrelerinde ve âyetlerinde, hattâ cümlelerinde ve kelimelerinde de i'câz lem'aları olduğu gibi, harflerinde de vardır bildim.

Hasta kardeşiniz

Said Nursî