Doç. Dr. Didem Sezgin Özcan, son yıllarda popüler hale gelen glutatyon tedavisine ilişkin merak edilenleri açıkladı. Doç. Dr. Didem Sezgin Özcan, glutatyonun tüm hücrelerde doğal olarak üretilen ve 3 tane aminoasidin birleşmesiyle oluşan çok güçlü bir antioksidan olduğunu belirtti. Doç. Dr. Didem Sezgin Özcan, “Vücudumuzda aslında hem kendi hücrelerimizde üretilen hem de dışardan takviye olarak alınabilen çok çeşitli antioksidanlar mevcut. Fakat kendi hücrelerimizde sentezlenen glutatyonun bunlar arasındaki en önemli antioksidan olduğunu söyleyebiliriz. Vücudumuzda hücresel düzeyde besinlerin oksijenle yakılması ve çeşitli metabolik işlemler sonucu serbest radikaller oluşur. Antioksidanların görevi, hücrelerde açığa çıkan serbest radikalleri etkisiz hale getirmek ve oluşturabileceği hasarı engellemektir. Hücrelerin enerji santralleri olan mitokondrilerin sağlıklı bir şekilde çalışması için vücudumuzda ihtiyacı karşılayacak düzeyde antioksidan bulunması gerekir” diye konuştu.
"ET, SARIMSAK, SOĞAN VE MAYDANOZU EKSİK ETMEYİN"
Vücudumuzda sentezlenen glutatyon miktarına da değinen Doç. Dr. Didem Sezgin Özcan, şöyle devam etti:
"Vücudumuzda doğal olarak üretilen glutatyon miktarı yaşlanma ile azalır. Özellikle serbest radikal üretiminde artışa neden olan iç ve dış faktörler nedeniyle ihtiyacın arttığı durumlarda da yetersiz hale gelebilir. Glutatyon seviyesinde azalmaya neden olan durumlara örnek olarak stres, kötü beslenme, alkol, sigara, ilaçlar, toksik maddeler, ağır metaller, uyku bozukluğu, otoimmün hastalıklar ve romatizmal hastalıklar gibi kronik hastalıkları sayabiliriz. Hasarlı hücreler yaşlanmanın, hastalıkların ve tümöral oluşumların kapısını açar. Glutatyon seviyesini arttırmada sentez için gerekli olan aminoasitlerden zengin bir beslenme öneriyoruz. Ayrıca glutatyon ve çeşitli mineral ve vitaminleri içeren besin takviyelerinden de faydalanabiliriz. Bu anlamda et, yumurta ve balık gibi hayvansal kaynaklı besinlerin yanı sıra; özellikle kükürt içeren sarımsak, soğan, brokoli, lahana, su teresi, karnabahar gibi sebzeler diyetimizde yer almalıdır. Folat, biotin, B6 ve B12 vitaminlerini içeren karaciğer, ıspanak, Brüksel lahanası, fındık, mercimek, kuşkonmaz, avokado, börülce ve maydanoz gibi besinler de tüketilmelidir. Yine kurkumin içeren zerdeçal, selenyum, N- asetil sistein, alfa lipoik asit, magnezyum, çinko, C ve E vitaminleri de glutatyon seviyelerini arttırmada bize destek sağlar. Bunların yanı sıra düzenli yapılan aerobik egzersizin de glutatyon seviyelerini arttırmada olumlu etkisi bulunur."
"EN ETKİLİ YOL DAMARDAN GLUTATYON TAKVİYESİ"
Doç. Dr. Didem Sezgin Özcan, glutatyon takviyelerinin oral ya da damar yoluyla da alınabildiğine dikkati çekerek “Oral formdaki takviyelerden lipozomal glutatyon formu haricindekilerin, midede sindirime uğradığı için emilimi yeterli olmamaktadır. Genel olarak vücuttaki glutatyonu arttırmanın ve aktif kullanılmasını sağlamanın en etkili yolunun glutatyonu damar yoluyla almak olduğunu söyleyebiliriz. Damardan yapılan glutatyon uygulamaları, genellikle haftada bir seans olmak üzere toplam 5 uygulama şeklinde yapılır. Glutatyon tek başına uygulandığında her 1 seans 10-15 dakika kadar sürmektedir. Fakat C vitamini ya da alfa lipoik asit ile kombine halde uygulanacaksa uygulama süresi artış gösterir” değerlendirmesinde bulundu.
"VÜCUTTAN AĞIR METAL VE TOKSİNLERİN ATILMASINI SAĞLAR"
Doç. Dr. Sezgin Özcan, damardan glutatyon uygulamasının önerildiği hastalıkları şu şekilde açıkladı:
"Sağlıklı kalmak, hastalıklardan korunmak, yaşlanmayı yavaşlatmak, hasarlı hücreleri onarmak, bağışıklığı güçlendirmek, enflamasyonu kontrol etmek, ağır metal ve toksinleri etkisiz hale getirip atabilmek için glutatyonun vücudumuzda yeterli düzeyde tutulması gerekir. Glutatyon seviyelerinin arttırılması vücut enerjisinin ve kas performansının artmasını sağlar. Eklem ve kaslarda oluşan ağrıları azaltır. İnsülin direncini azaltır ve karaciğer yağlanmasında tedaviyi kolaylaştırır. Uyku kalitesini arttırır, zihinsel odaklanmayı sağlar. Glutatyon uygulamalarının kronik yorgunluk sendromu, depresyon, fibromiyalji, iltihaplı romatizmal hastalıklar (romatoid artrit, ankilozan spondilit, vb.), ağır metal ve toksik yüklenmeler, Parkinson ve Alzheimer gibi dejeneratif nörolojik hastalıklar, insülin direnci ve diyabet, sporcu desteği olarak, kanser tedavisi sonrası destek tedavisi ve çeşitli cilt hastalıklarında olduğu gibi yaygın bir kullanım alanı mevcuttur."
Kaynak: Diyarbakır Söz