SURİYE’DE SONA YAKLAŞIRKEN… AFRİN?
Suriye’de son günlerde hızlı ve baş döndürücü olaylar silsilesi yaşanmaya devam
ediyor. Egemen güçler ABD ve Rusya’nın birbirlerine hamle üstüne hamle
yaptığı dönemlerden geçiyoruz.
Türkiye’nin Afrin operasyona ile giriş yaptığı bu denklemin bilinmezleri o kadar
çok ki işin sonunda kimin elinde ne kalacağı bir muamma.
Hesapların, planların kimin için hangi yöne kayacağı kimin karlı kimisinin ise
zararlı çıkacağını öyle tahmin ediyoruz ki çok değil yakın bir zamanda anlamış
olacağız.
Olayların başladığı ilk dönemini hatırlayınız!
Arap Baharının baş gösterdiği kuzey Afrika Arap ülkeleri ile beraber Zalim Esed
rejimi halkına zulüm ediyor, buna karşı isyan eden Suriye halkı ki çoğunluğu
sunilerden oluşuyordu silahlı mücadeleye başlıyordu.
O dönem Türkiye, Batı Ülkeleri ve ABD Esed’de karşı cephede yer alarak halk
hareketini desteklemişti. Sürgündeki muhalif hükümetlerin kurulmasına ön
ayak olmuş bu muhalif yönetimlerde kendi bünyelerinde muhalif Suriye
ordusunu kurmalarına destek olmuşlardı.
Aradan epey zaman geçti Suriye’de yaklaşık yedi yıldır devam eden iç savaşın
vardığı nokta ile ilk dönemde hedeflenen nokta arasında 180 derece fark
olduğu apaçık ortaya çıktı.
Ne idi bu fark?
Türkiye ve ABD cephesi Rejim ve Esed’in düşmesini bunun yerine yapılacak bir
seçimle nüfusunun çoğunluğunun oluşturduğu suni kesimin iktidara gelmesini
ummuyorlardı.
ABD ve Türkiye Öncesinde adını sonra Özgür Suriye Ordusu yani ÖSO olarak
değiştiren muhalif silahlı gücün Esed’i devireceğini tahmin ediyordu. Muhalif
güçler Şam kapılarına dayanmış ve rejim düşmek üzere iken görünmez bir el
sayesinde ABD’nin terör örgütü olarak kabul ettiği El Kaide ile bağlantılı Şam
Irak İslam devlet adlı bir örgüt ortaya çıkmış Suriye de muhalefeti bir birine
düşürmüştü.
Sonradan adını DAEŞ, İSİS, İŞİD olarak sık sık duyduğumuz bu örgüt Irak’ın
büyük çoğunluğunu da işgal ederek adını Dünya ya duyurmuştu. Bu
beklenmedik güç aynı zamanda Avrupa, ABD ve Türkiye’de giriştiği terör
eylemleri ile dikkatleri Suriye Rejimi ve Esed’in üzerinden çekmiş kendisini
hedef haline getirmişti.
Bununla beraber Rusya’nın Rejim ile yaptığı anlaşmalar gereği Suriye
topraklarının tümü ABD’nin ezeli düşmanı olan Rusya’nın adette bir parçası
haline gelmişti.
Rusya’nın müdahalesi ile Rejim toparlanmış, batı koalisyonu ile beraber barbar
DAEŞ örgütünü yenmek öncelik haline gelmiş Esed ehven olarak makamında
kalmayı garantilemişti.
Özeti bu…
Gelelim günümüze ve sahada yaşanan gerçekliğe.
Suriye haritası az çok şekillendi. Parçalı bir Suriye’ye doğru gidiş görünürken
egemen güçlerde son rötuşlarını yapmak üzere kozlarını sahaya sürmeye
başladı.
ABD ilk günde Rusya’nın partneri olan baasçı Nusayri Esed’in düşmesini talep
ediyor. DAİŞ nedeniyle bunu önceliğinden çıkarmış görünse de nihai hedefte
tıpkı Saddam’da olduğu gibi Esed’siz bir Suriye’yi ısrarla talep etmeye devam
ediyor.
Aslında kimyasal silah kullanımı nedeni ile büyük bir müdahale yapacak iken
Rusya’nın araya girmesi ile kimyasal silahlarını imha etmiş bu konuda sicilini
düzeltmeyi başarmıştı. Ancak şu ara ABD’nin Rejimin kimyasal silah sağlama ve
kullanma potansiyeli üzerine yeniden bir sayfa açıp gündeme getirmesi hayra
alamet gibi görünmüyor.
ABD’nin Kuzey Suriye’deki partneri olan PYD ise ilk günden beri Esed’e karşı
hiçbir eyleme girişmese de Suriye’nin bütünlüğünü bozacak kadar alanı elinde
tutması bu denklemin en önemli muhalif kanadı olduğu gerçeğini ortaya
koyuyor.
Kürtlerin bu kozu ABD ile ortak kullanması ileride yeniden yapılandırılacak
Suriye’de her iki partnerin elini güçlendirse de bunun direkt Şam rejimine alan
olarak baskı unsuru yapılamaması ve Rusya’nın tutumu nedeni ile sadece
masada kullanılacak bir argüman olarak kalacak gibi görünüyor.
Çünkü ABD’nin baştan beri amacı birlikte eğitip donattığı ÖSO’nun Kürtlerle
beraber hareket ederek Rejimi tasfiye etmesiydi. Hem Türkiye’nin PYD ye
çekince koyması hem ÖSO’nun YPG’yi muhatap almaması birlikte hareket etme
imkanını ortadan kaldırmıştı.
DAİŞİN Kobani saldırısı YPG’nin bu denkleme ABD’nin bir partneri olarak oyuna
girmesinin önünü açmıştı.
PYD’nin Esad Rejimi ile doğrudan bir çatışması olmaması ve pozisyonu koruma
siyaseti ile sahada etkin bir güç olmayı sağlasa da aynı zamanda Esede sıcak
bakması, ABD‘nin ÖSO’ya herşeye rağmen elinde tutmasına ve onlara yeşil ışık
yakmasına sebep olmuştu.
ABD’nin isteği suni Suriye muhalefetini her zaman elinde tutmak ve Şam
üzerinde de sürekli bir baskı oluşturmaktır. Bunun için kuzeye hapis olmuş
Kürtlerden ziyade Süriye’nin yarısından fazla bir alana dağılan ve şu an çoğu
mülteci olan suni Arap muhalefetine her zaman ihtiyaç duymuştur.
Suudi ve BAE, Mısır gibi güçlü Arap devletleri ile bağlantılı olan bu gruplar Şam
Rejimi için her zaman birer iktidar alternatifidir.
Her ne kadar Türkiye Suriye’de Katarın etkisi altında gruplar ve İhvanın silahlı
kanadı ile hareket etse de nihai noktada diğer Arap ülkeleri ile bağlantılı
grupların ABD ile hareket edeceğine dair kimsenin kuşkusu yok.
Farkındaysanız Saha da etkinlikleri fazla olmasa da çoğunun Halep, Şam, Hama,
Humus, Rakka , İdlip gibi şehirlerden kaçmış Arapların temsilcileri Soçi’de
oldukça fazla sayıda temsil edildiler.
Bu temsiliyet boşuna değil elbet. Bazen silah yerine sayı ve yerleşim birimlerinin
önemi daha çok ön plana çıkıyor.
Kuzeydeki Kürtler, kurulacak masada Şam, İdlip, Halep Lazkiye Tartus üzerinde
hak iddia edemez. Ancak suni Arap muhalefeti sürgünde dahi olsa bu hakkı
talep edebilir.
Bu ABD’nin Esed Rejimi ve Rusya üzerinde baskı kurmak için kullanabileceği
muazzam bir güçtür. Ancak Kürtler bu gücü ABD’ye sağlayamaz.
Suriye topraklarının muazzam tarım alanları petrol ve doğal gaz rezervleri ve en
önemlisi su kaynakları ellerinde bulunduran Kürtler, sahada da oldukça fazla bir
silahlı insan potansiyeli ile Şama ihtiyaç duymadan yaşama becerisine sahip
olduklarını gösteriyor.
Ancak Dünyaya açılacak tek koridor olan Akdeniz hattının Türkiye, ÖSO ve
Suriye Rejimin elinde olması bu denklemde ellerinde ki Suriye’nin yaşam
kaynağı olan ana damarların kendilerine bir müstakiliyet sağlayamayacaklarının
farkında.
Bu nedenle sık sık Suriye’nin toprak bütünlüğüne bir itirazların olmadıklarını
belirterek cephelerini genişletmemeyi tercih etmek suretiyle denklemde
kalmaya devam ediyorlar.
Bu durum ABD’nin ÖSO’yu bir kalemde neden harcayamadığını ve sempatik
yaklaştığının cevabıdır aslında.
ABD, ÖSO’yu yakın bir zamanda tekrar devralacak ve hem Halep hem de Şam
üzerinde baskı kurmaya başlayacaktır. Bunun içinde ‘’Kod Adı Afrin’’ olan ve
geçen yazımızda bahsettiğimiz operasyonun bitmesini bekleyecektir.
ABD elinde İdlip olmadan ve Rusya sahilde iken Suriye’de varlığını
koruyamayacağını biliyor. Yılbaşı gecesi Rus üslerine İdlip üzerinden yapılan
drone saldırısını küçümsememek lazım.
İki gece önce düşen Rus uçağı İdlip üzerinde ABD’nin de denkleme girdiğinin
açık bir işaretidir.
Türkiye Afrin operasyonu ile kuzeyde YPG-PYD oluşumunu engelleme hedefi ile
yapsa da uluslararası arenada sınır güvenliği ve terörizm ile mücadele argümanı
ile hareket ettiğini belirtmiştir.
Ancak aynı dönemde Suriye rejimi ve Rusya’nın başlattığı İdlip harekatında bir
Rus uçağının muhalifler tarafından düşürülmesi ve ardından da pilotun
öldürülmesi yakın bir zamanda Suriye denkleminin bilinmezlerinin azalacağını
safların daha da netleşeceğini açıkça göstermektedir.
Rusya’nın İdlib Sahasına sert bir şekilde girmesi Türkiye ile operasyonuna
destek veren ÖSO’nun Afrinden çekilmesine neden olabilir. Çünkü Afrin
operasyonuna destek veren ÖSO’nun çoğunluğu İdlib Bölgesinden. Çoğunun
çocukları ve aileleri orada bulunuyor.
Afrin operasyonu sürerken İdlib’te Türk askeri konvoyunun saldırıya uğraması
ve Rus uçağının düşürülmesi aslında ÖSO’ya yapılan bir hamle olarak da
değerlendirilebilir.
Hedefleri Nusayri olan Esed’in düşürülmesi olan Suriye muhalefetinin Rusya’nın
desteği onayı ile yapılan ve rejimin karşı çıkmadığı bu operasyona şüphe
baktıkları haberleri geliyor.
İhvan dışında kalan grupların Esed ile aynı karede görünmek istemedikleri
belirtiliyor. Aslında bu ÖSO yapısının ne kadar dağınık ve kırılgan olduğunu da
gösteriyor.
Afrin operasyonunda aslında rejimin tahkim edildiği hissine kapıldığı an bu
harekattan çekilme olasılıkları her zaman vardır.
Onlara bu argümanı sağlayan ise ABD, Suudi, Mısır ve BAE’dir.
ABD, sadece YPG’nin olduğu kuzeyini tek değil aynı zamanda Suriye’nin batısını
ve güneyini de istemektedir. Kısacası ABD Suriyeyi Ruslara bırakma niyetinde
görünmüyor. Bunun için de elinde ki tüm imkanları ve siyaseti kullanmaktan
çekinmiyor.
Bir taraftan YPG’yi desteklerden öte yandan ÖSO’ya İdlib te istihbarat, silah ve
teknik destek vermekten geri durmuyor.
Yakın bir zamanda Rus üslerine dair saldırı haberlerini duyarsanız şaşırmayın.
Aynı zaman da İsrail’inde Suriye denklemine girmesi an meselesi.
Perşembe günkü yazımızda belirtiğimiz gibi ÖSO Afrin’de dünya gündemine
girmeye başlarken, askeri zayiatın artışı oldukça dikkat çekici…
Şehit Askerlerimize Allahtan Rahmet ailelerine başsağlığı diliyoruz.
Ancak Türkiye açısından tüm bu yaşananların Kod Adı Afrin olan operasyonun
bir parçası olduğunu da yeniden hatırlatıyoruz…