“İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!”

Evet, sevgili okurlar.

Bugün sizlerle paylaşmak istediğimiz çok önemli konulardan biri de toplumsal birliktelik ve bütünlük, yani bir ümmet anlayışı paralelinde hareket etmek, milli bir sermayedir ve gerçek bir egemenliktir.

Milli hâkimiyet ancak ve ancak iman ile inanç ile dava ile gerçekleşebilir, pekiştirilebilir.

Merhum Akif’in dediği gibi;

“İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür…

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür”

Gerçekten merhum Akif’in böylesine vecizeleri bizler için birer meşale olmalıdır.

Aksi takdirde devlet pusulasını şaşırmış, millet yönünü çevirmiş, ülke başıboş insanlarla dopdolu.

Bu paralelde olaylara bakıldığında imansız yürekler, maalesef devletin birçok kurum ve kuruluşunda birer ağır yük olarak bulunmaktadır.

Milletin vergileriyle, alın teriyle, tüyü bitmemiş yetimlerin, dulların hak-hukukundan palazlanarak büyüyen nice paslı yürekler, gerçekten devletin sinesinde, ülkenin kalbinde, milletin ruhunda birer yük olarak taşınmaktadır.

Rüşvet, suistimal, adam kayırma, görevini kötüye kullanma, hukuku guguka çevirme, kirli anlayışlar, yargı gibi devletin kutsal kurumlarında keyfiliğe dayalı hüküm sürerken, ne yazık ki kendi yanlışlıklarını hukuka ve yargıya dayandırarak, kendileri kutsal kavramların gölgesinde saklanıp ve hep o kutsal kavramların değerlerini kendi varlığının idamesine dayandırıyorlar.

Kendi varlığını korumak için o kirlenmeyi devletin kutsal kavramlarının gölgesinde saklama başarısını göstermektedirler.

İşte bu tür kirlenmeleri gören vatandaş, daima ızdırap içinde ilgili makamlara arz-ı hal olarak şikâyette bulundukları halde bin bir dereden su akıtılıyor ve bir türlü devlet aygıtını bu kirlenmeden kurtaramıyorlar.

Böylece toplumun içinde ağır birer yük olarak, çok ağır faturaların bedellerini ödetme başarısındadırlar.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dün, Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün basına vermiş olduğu demeci özetleyerek, sizinle burada paylaşmak istiyorum.

“Bürokraside hukuk dışı dayanışma olmaz” diyor.

Devamla şöyle diyor Sayın Cumhurbaşkanımız;

“Paralel yapı var, müdahale doğru”

“Devlet aygıtı içinde bazı kimselerin ayrı bir dayanışma içine girdiklerine dikkat çekerek, bürokrasideki bu yapılara müdahale etmek doğrudur” diyen Sayın Gül, ‘Devlet hukuk dışını kabul etmez, devlet içinde paralel örgütlenmeyi, bürokrasi içinde kimileri var, devlete hizmet etme zorunluluğuna karşın ayrı bir dayanışma içine giriyorlar” diye tanımlayan Gül, ‘Kişilerden, fikirlerden, dini duygulardan, ya da etnisiteden bahsetmiyorum.

Devlet aygıtı içinde hukuk ile uyumlu olmalıdır, ihlal varsa müdahale etmek doğrudur”

Evet, sevgili okurlar.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inanan devlet adamlarımız, hep böyle değerli ve kapsamlı kavramları kullanıyorlar ise de fakat kapalı olarak, bir muammaymış gibi kelimelerin detayını açmadan böyle mücmen, anlaşılmaz bir şekilde basın yoluyla kamuoyuna açıklamaya çalışıyorlar.

Ama bu ifadeler o kadar kapalı ve anlaşılmaz cümlelerdir ki ben şahsen Sayın Gül’ün ne söylediğini doğrusu anlayamadım.

Keşke biraz daha açsaydı, anlaşılır bir şekilde detayına girmiş olsaydı.

* * *

Eğer devletin bünyesinde paralel yapı varsa ki vardır deniliyor.

Kesinlikle devletin bünyesinde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da paralel feodal yapı da vardır.

Feodalizm, yıllardan beri bölgemizde yaşanmaktadır.

Ama devletin kimliği gölgesinde, halka acımasız bir şekilde mezalim yaparak, devam ede gelmiştir.

Ve daha da devam edecek gibi görünüyor.

Yani bu ifadeyi biraz daha açarsak, şöyle diyoruz.

Devletin bünyesinde paralel yapı, yıllar yılı devletin en önemli, önemli olduğu kadar da güvenilir bir kurum söz konusu ise o da bölgede askeri yapı olmuştur.

Polis yapısı olmuştur.

Günü gelmiş, halka acımasız bir şekilde yasa dışı zorbalığa dayalı, keyfi uygulamaları uygulamıştır.

Yakın tarihimize baktığımızda 28 Şubat, tüm çıplaklığıyla ortadadır.

Devlet aygıtı bünyesinde yaşayan, yaşamaya devam eden paralel yapı, bölgede feodal yapıyla işbirliği yaparak, ortaklaşa tonlarca faili meçhul cinayetler işlemiş, devletin imkânlarını kullanmış, devletin silahını kullanmış.

Yargı denilen güvenilir bir kurum dahi bunlara karşı zaman zaman yetersiz kalmış ve böylesine yapılan tüm kirlenmeler devlet aygıtı içinde yapılmış.

Sayın Cumhurbaşkanımız, bunları ifade ediyor ise de görünen odur ki devletin yıllar yılı onlara karşı vermiş olduğu mücadele az bile olsa sanki gerçek uygulama değil de bu paralel yapılanmaya karşı nedamet çekercesine, yargı tarafından verilen o mücadeleyi ortadan kaldırma gibi bir çaba gösteriliyor.

Hem de iktidar tarafından özel mahkemelerin kaldırılması, balyoz ve Ergenekon dosyalarının ortadan kaldırılması gibi bir teşebbüsün hızla ilerlemekte olduğunu görüyoruz.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten bu tür uygulamalar, yazımızın başındaki merhum Mehmet Akif’ten getirdiğimiz örnek, kelime bakımından kısa ise de manası çok derin olan bu şiirini hiçbir zaman unutmayalım.

Evet, tekrar ediyoruz.

“İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür…

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!”

İşte devletin sinesinde hukuksuzluk, adaletsizlik, antidemokratik uygulamalar ve mezalimin varlığı gerçekten bu devletin, bu milletin, bu ülkenin yüreklerinde pas olmuş ve ağır yük olarak, hepimiz bunu taşımaktayız.

Ama iman cevheri ise tamamıyla gölgeleniyor ve yavaş yavaş sinelerden kaldırılıyor.

Evet, paralel yapı devlet bünyesinde varsa kesinlikle feodal yapı da aynı paralellik arz etmektedir.

Hele hele bu feodal yapı iktidarların gölgesinde işleniyorsa ve aynı zamanda iktidarlar tarafından oy potansiyeli uğruna bu yapılanmaya göz yumuluyorsa, bazı Bakanlıkların bünyesinde rüşvet furyası gittikçe kabarıyorsa, Sayın Gül’ün ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da medyaya karşı çıkıp, “Devlet aygıtı”nı anlatması pek de inandırıcı görünmüyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Gerçekten devletin, milli irade paralelinde millete vermiş olduğu hizmet söz konusuysa, özellikle toplumun temiz ve lekesiz bir toplum haline getirilmesi gerekir ki bu da temiz siyaset, temiz bir politika ile olabilir ki rasgele bu fırsatı ehliyetsiz kimselerin vicdanına teslim etmemesi gerekir.

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri bir gün İstanbul seyahatinde Gazeteci merhum Eşref Edip’in bazı sorularına şöyle cevap veriyor;

“Bana ızdırap veren tek bir şey var.

O da İslam’ın maruz kaldığı tehlikelerdir.

Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi, onun için mukavemet (karşı koymak) kolaydı, şimdi tehlike içeriden geliyor, kurt gövdenin içine girdi.

Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz.

Çünkü düşmanı sezmez, can damarını koparan, kanını içen, en büyük hasmını (düşmanını) dost zanneder.

Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse iman kalası tehlikededir.

İşte benim ızdırabım budur.

Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur.

Keşke bunun bin misli meşakkate maruz kalsam da iman kalasının istikbali selamette olsa”

* * *

İşte buyurun sevgili okurlar.

Bu milletin “Devlet aygıt”ına inandığı bir inançla, devletine güvenerek, tüm varlığını devlet için harcadığı halde, devletin anahtarını, dizginini ele alan siyasi iktidarlar her nedense, bir türlü kamu kurum ve kuruluşları bu kirli paralel yapıdan kurtaramıyorlar.

Paralel yapı, kimse kusura bakmasın devletin ve iktidarların ruhuna işlemiş ki aynı paralellik arz eden feodal yapı paralelliğidir.

İşte bu kirli paralellikler milletin ve devletin sinesinde maalesef ağır yük olarak görünmektedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.