BU DÜZEN HEP BÖYLE Mİ DEVAM EDECEK?!
Sevgili okurlar…
Sohbet başlığımızı değiştirdik... Ve diyoruz ki; “Bu düzen hep böyle mi devam edecek?” Bu millet ki imanıyla, inancıyla, örfüyle, âdetiyle oluşa gelen ve büyüyen bir millet… İman şuuruna sahip, Kur’an-ı Kerimin ışığında, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yürüdüğü yolda yürümüştür…
***
Tarihin her safhasında başı dik, alnı açık şekilde dünya keferelerine karşı meydan okumuştur, zaferden zafere koşmuştur… İşte o ecdadın bugünkü evlat ve torunları olarak, neden bir asırdan fazladır ki pasifize edilmiş bir haldeyiz? Neden bu hareketsizlik ve kabullenmişlik?
***
Mevcut hal, kabul edilemezdir! Vicdan kaldırmaz... İnsanlık hiç kabul etmez... Ki tarihimiz de kültürümüz de inancımız da medeniyet anlayışımız da rıza göstermez! Kaldı ki bu düzen, bu yönetim sistemi “milli ve yerli” değildir… Ne Osmanlının düzeni, ne de bıraktığı bir miras değildir... Hele ki İslami olmadığı gibi, zerre-i miskal ilişkisi de yoktur. Bilakis, karşıdır? Batıyı ve batılı savunmaktadır...
***
Oysaki bu millet Müslümandır! Bugün değil, asırlardır öyle… İnancı ve iman hakikati bellidir. Ki Orta yerde, Allah’ın kitabı olan Kur’an-ı Kerim vardır… Ona bağlıdır, yaşamını da yaşam biçimini de, onunla sürdürmüştür, sürdürecektir... Şimdi, Fransa’dan ithal edilen ve bizde de “dinsizlik” olarak uygulanan “Laiklik” denilen kavram, daha ne zamana kadar bu milleti, dininden, inancından mahrum bırakacak? Dün de ifade ettim “Laiklik” tarihi ve hayati bir yanlışlığı içermektedir…
***
Bunun müsebbibi de batıya ve batıla biat eden siyasilerimiz olduğu gibi, iktidarlardır… Yanlışlar manzumesi içerisinde, bırakın ümmet olabilmeyi, millet bile olamadık? Onun içindir ki “ırkçılık” anlayışı sürekli körüklenmektedir... Yaşamın tüm katmanları, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yönde vahim bir asimilasyona uğradık, uğratıldı, hala da uğratılmaktadır… Dinimize, dilimize, inancımıza, ibadetimize kültürümüze, medeniyetimize yabancılaştık...
***
Peki. nerde kaldı bizim yüzde 99’u Müslüman olan, millet olabilme halimiz?! Nerde kaldı, Kur’an’la büyüyen, Peygamberin şefaatiyle yeryüzüne yayılan, O kahraman ecdadın evlat ve torunlarının hal-i durumu? Bakınız iki gün önce, Nisa suresinin 65. Ayetini sizinle paylaşmıştık... Bakınız, Allahû Teâlâ, Hz. Muhammed (S.A.V)’e hitaben diyor ki;
“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”
***
Hal bu iken, demek ki yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ne diyorsa ona kulak vermemiz lazım, onu uygulamamız lazım… Ama nerde? Tüm kutsallarımızdan fersah fersah uzak durmuşuz ya da uzak tutulmaya çalışılmıştır? Ne yazık ki yüz senemiz böyle geçti… Ve sıhhatli bir gelişme, büyüme kaydetmediğimiz gibi; sürekli kaotik hadiselerin merkezinde kaldık?
***
İşte yüz yıldan beri uygulanmakta olan mevcut bir düzen, bir sistem, bir rejim var! Onu yürürlükte kılan da kırmızı kaplı Anayasa... Peki, ülke ve millet için getirisi ne olmuştur, sağlamış olduğu bir kazanımı var mı? Ne yazık ki yok... Ülke insanı ise, mevcut halden dolayı kendine bir türlü toparlama sağlayamamıştır. Ne ilimde, ne teknolojide, ne ekonomide vs. vs.
***
Ancak her şeye rağmen ümit varız! Ki ümidimizi kaybetmiyoruz, yitirmiyoruz.. Yetişecek gençlik yeni tedrisatlarla inşallah kendine çekidüzen verir.. Yepyeni terû taze bir gençlikle, ülke ve millet gaflet uykusundan uyanır, kervanı yola çıkarır… Bunun için de yeni bir anayasa, yeni bir çekidüzene, yeni bir milli toparlanmaya ihtiyaç vardır! Böylesi bir adımın atılması gerekmez mi diye sormak istiyorum?!
***
Elbette ki gerekiyor. Cumhurbaşkanımız da zaten bunun üzerinde duruyor. Bu itibarla diyoruz ki; bu millet asil bir millettir. Milletin asaleti ta Selçuklulardan, Osmanlılardan gelen bir asalettir. Bu asaleti kaybetmemek gerekir. Onunla yaşamak gerekir. Gençliğin de o medeniyetin ruhuyla donatılarak, büyütülmesi lazım… O medeniyet, elbette ki Osmanlının, Selçuklunun, Selahaddin-i Eyyubilerin uyguladıkları ve onunla büyütüp, geliştirdikleri medeniyettir?
Onlar, O medeniyetle, o cesaretle, o imanla Viyana kıyılarına kadar at koşturdular… Ecdadın medeniyetidir o medeniyet. Selahaddin-i Eyyubilerin Kudüs-ü Şerif’i haçlıların elinden kurtardığı bir medeniyettir bu medeniyet!
***
Demek ki bizim yapmamız gereken; “milli ve yerli” olabilmektir! Avrupa taklitçiliğinden, batıcılık hayranlığından, Laikçilik kisvesinden kendimizi arındırmalıyız... Bunlara yüzümüzü çevirmeliyiz… Kendi tarihimize, inancımıza, medeniyetimize yöneleceğiz… İşte O zaman göreceksiniz ki devlet millet el ele vererek çok kısa bir süreç içerisinde büyüyecektir.
***
Nasıl ki ecdadımız Viyana kıyılarına kadar at koşturmuş, bayrak dalgalandırmışsa, biz de o zaman Amerika’ya kadar at koşturur, bayrak dalgalandırırız. Dolayısıyla kendimize çekidüzen vermemiz lazım, İslam’dan uzak durmamamız lazım.
***
Bilmiş olalım ki, İslam diniyle birliktelik sağlamaz isek, dün olduğu gibi bugün, belki de yarın da “hep yalnız” kalırız... Ve Batı emperyalizmi bizi her halükarda teslim alarak, vesayetini ilan edecektir... Zira şu an bile, geleneğimizi, göreneklerimizi, örf ve adetlerimizi terk-i salat edip batıcılığa meyil ettik.. Zaten, hükmen de vesayetlerini ilan etmişlerdir…
***
Mevcut halde İslam’la vahim bir çelişki içerisindeyiz. Onun için. İslam’la çelişmeyelim… İslam’ın yolu Kur’an yoludur. Ama biz ne İslam’ın yolunda, ne Kur’anın emir hükümlerine göre yürümüyoruz… Medeniyetimiz, aba ecdadımızın medeniyeti olsun ki büyümemiz gerçekleşebilsin. Tarih buna şahittir…
***
Çünkü ülke ve millet olarak, ne zaman ki Kur’andan sırtımızı çevirmişiz, işte o zaman milletçe, devletçe gerileme dönemlerine girmişizdir… Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel tahribatlar, tefrikalar peyda edilmiştir…
***
Eğer ki Kur’an bayraktarlığıyla yürürsek, bizde gerileme olmaz, bilakis ilerleme ve yükselme olur... Kahramanlıklar destanı yazılır… Ki bu denenmiş bir yoldur. Bu yoldan kendimizi alı koymamamız gerekir… Bilelim ki geri dönersek, evet gerileriz ve Allah korusun, milletçe düşer helak oluruz?
***
Ecdadımız, büyüklerimiz tarihimizi bize yaşatmışlardır, kültürümüzü bize yaşatmışlardır, biz de o tarihle, o kültürle kendimize çekidüzen vererek yön vermemiz lazım. Dik durmak lazım, şunun bunun kanunuyla değil, batının mimsiz medeniyetiyle, pis ahlakıyla yürüyemeyiz.
Yürüdüğümüz zaman o “mim” harfi düşerse o zaman “deniyet” olur ve o da gerileme ve alçalış olur. Manası budur.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar…