BU DÜZEN HEP BÖYLE Mİ DEVAM EDECEK?! (IV)
Sevgili okurlar…
Haykırarak, diyorum ki “bu düzen artık devam etmemelidir?” Ne Türkiye insanı bu düzeni benimsiyor, ne de bu düzen bu milletle imtizaç sağlayabiliyor... Sistem, milli ve yerli olmamakla birlikte, batıya ve batıla endeksli hükümleri bünyesinde barındırıyor…
Kaldı ki ülke insanı Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle “La İlahe İllallah” diyor… “Laiklik” kavramı ve anlayışı, uygulama biçimini kabul etmiyor. Hep ifade ediyorum, hele ki “laiklik” kavramının özünde “dinsizliğin” var olduğunu bilse lanet getirir!
***
Demem o ki bugüne kadar kimse “Laiklik” denilen anlayışı ve kavramı, kelimeyi Anayasa’nın dibacesinden kaldırmadı... Gelen-giden tüm iktidarlar bu vebalin altında yeri ve zamanı geldiğinde, kalmıştır… Hesap sorulmuştur... Çünkü “Laiklik” bu ülke insanına, ağır faturalara mal oldu… Yaşamından, kültüründen, medeniyetinden, eğitim ve öğretiminden nice yüzbinlerce insan mahrum edildi... İşinden, aşından edildi.? Ve kocaman bir millet; asimile edilerek, dininden, inancından uzaklaştırıldı?
***
Onun için artık bu kavram, Anayasa’dan çıkarılmalı… Yapılması gereken en büyük hizmet budur diye düşünüyoruz… Türkiye asırlar boyunca İslamiyet’e hizmet etmiştir. İslam dini Selçukludan Osmanlıya kadar, medreselerle çok büyük insanları yetiştirmiştir. Ulemaları yetiştirmiştir. 21 yaşındaki Sultan Mehmet’i Fatih yapmıştır. 21 yaşında icazet almıştır.
Bu millet, o ecdadın evladı iken ne oldu da birdenbire “laiklik” kavramına mahkûm edildi…
***
Ki bu millet, bu topraklar için nice kan dökmüştür... Tarih sayfaları destanlarıyla dolu... Devletine, ülkesine ve yönetimlerine her daim sadık kalmıştır… Hiçbir zaman asi olmamıştır... Ama devletin işleyişinde ve siyasi otoritesinde aynı hiyerarşiyi görmemiştir… Sürekli kandırıla gelinmiştir… Devletin bazı ithal malı olan prosedürleri, devlet ile milleti birbirine hasım etmiştir… Her fırsatta siyasal iktidarlara “inancı, kültürü, medeniyeti ve aba ecdadının bıraktığı mirasın” yolunda yürümesi gerektiğini söylemiştir…. Aynı inançla da yaşamak istiyor.
***
Demek ki herkes artık kendine çeki düzen vermelidir... Dünü, bugünü ve yarını, iman şuuruyla düşünmelidir... Ve kendisini sorgulamadır, öz eleştiri vermelidir... “Bu millet nereye gidiyor?.. Bu ülkenin akıbeti ne olacak?.. Sistem böyle mi devam edecek?” Gibi gibi sorulara, kendi öz iradesiyle yanıt vermeli ve ona göre, tavır takınmalıdır…
***
Bakınız, Milli Eğitim Sistemine ve müfredatına! O ki Milletin yüzde 99’u Müslüman olmasına rağmen, yüce İslam dini milli eğitimde müfredatında sıradan bir ders, hatta müzik dersinden bile daha bir önem verilmeden okutuluyor… Bize göre bu ihanettir, alçakça sırttan hançerlenmektir… Her ne kadar son zamanlarda “din dersine” önem verilir hale gelinmişse de yeterli değildir…
***
Hep derim, din dersleri diğer müspet ilimlerden daha önemlidir. Çünkü o müspet ilimleri okuyan gençliğin öncelikle sağlıklı, temiz bir ahlaka ihtiyacı vardır... Önce Allah’ı tanımalıdır… Bu da dinle olur… İslamiyet’le olur, Kur’an-ı Kerimi okumakla, yaşamakla olur.
***
Milli Eğitim tüm mevcudiyetiyle, bugüne kadar millete sağlıklı, ahlaklı, dürüst, inançlı bir eğitim ve iman şuurunu enjekte etmemiştir... Günü birlik, batıya ve batıla odaklanılmıştır… Bugün Cumhuriyetin yüzüncü yılını kutluyoruz, eğitimde ve öğretimde hala “sağlıklı bir ortamdan” söz edemiyoruz... İslam diyarında, alınan bir mesafe yok…
***
Kaldı ki, iktidara gelip hükümet olan partiler her kim olursa olsun bilaistisna milletten oy isterken, milletin milli duygularına hitap etmiştirler. Vaatler ve sözler vermişlerdir... En çok da inanç noktasında konuşmuşlardır... “Din’e hürriyet, İslam’a hürriyet” diyerek… Ama gel gör ki iktidara gelindikten sonra, ibre tersine dönmeye başlıyor... Ve din hürriyetini sadece namaza ve başörtüsüne indirgiyorlar…
***
Hürriyet odur ki okullarda milli eğitimde gençliğe tümüyle Kur’an tedrisatı, Fıkıh tedrisatı, Hadis tedrisatı ana usul dersi gibi okutulup verilmesidir…Eğer bu sağlanırsa, işte o zaman hürriyet ikmale gelir, yönetimsel olarak hizmet olur, aldatmaca olmaz. Bu olmazsa, tamamıyla aldatmacadan ibaret olur ki millet bundan nefret ediyor.
***
Nitekim cemaatlerde, odalarda, kahvelerde, çarşıda oturup konuşuyorlar. Diyorlar ki; “Bu parti bizi kandırdı, bize söz verdi. Din hürriyeti, tedrisat hürriyeti veriyoruz” dediler ama hiçbir şey ortada yok ve vermediler?.”
***
İşte bunun için devletle milletin arasının bozulmaması için verilen vaatlerin yerine ivedilikle getirilmesi gerekir. Yoksa millet bir iki üç der, şamarını vurur. Milletin suya ekmeğe ihtiyacı olduğu kadar, dini tedrisata da ihtiyacı vardır.
Gençliğe ayetlerin tefsirinin okutulması lazım, hadis tefsiri okutulması lazım, büyük ulemaların, büyük Üstadların tavsiyelerinin tedrisatlarının gençliğe enjekte edilmesi gerekir.
Bunların hepsi önemli usullerdir. Lakin, bugüne kadar bu yapılmamıştır? İşte bu milleti aldatmacalarla oyalamaktır. Siyaset, milleti kandırmasın, aldatmasın. Milletle el ele vererek birbiriyle kenetlenerek milli ruhu daima diri tutarak sahiplenmesi gerekir!
***
Bu nedenle hep yazıyoruz, anlatıyoruz, söylüyoruz. Türk basını da gerek yazılı medya olsun gerek görsel ve sosyal medya olsun, bunların hepsi bu önemli teklifi hükümetlere, iktidarlara götürmelidir. Bu teklif, çok önemli bir tekliftir. Çünkü toplumun gençliği, ne olursa olsun her şeyden evvel dini tedrisatla, ahlak dersleriyle, ilim ve irfan terbiyesiyle donatılması gerekir. Ki bu da yapılmazsa gençlikten bir haz alınamaz. Bu kültürle Türkiye bir yere gidemez. Yüz seneden beri gidememiştir, bundan sonra da gidemez. Bizim acizane tavsiyemiz bu yöndedir.
En derin saygı ve sevgilerimle.