İSLAM DÜNYASINDA HİCRİ YILBAŞI TAKVİMİ İŞLEMEYE BAŞLADI!
Saatler, günler, haftalar ve aylar peşi sıra, birer zaman dilimini içeriyor! Yer küresi için de insanlık için de, kainatın tüm beşeriyeti için de; gelen ve tüketilen zaman denilen olguyu ifade eder takvimler! Her inancın ve her toplumun kendisine özgü bir takvimi vardır.. Ama İslam dünyası için “hicri takvim” büyük ve ulvi değerleri bünyesinde barındırıyor?
***
Öylesine günler, öylesine geceler, öylesine aylar var ki rahmeti de, bereketi de İslam dünyası ve inanan Müslümanlar için, tarif edilemez, ancak yaşanabilir noktasında; önem arz ediyor! İşte mübarek üç aylar… Recep, Şaban ve Ramazan.. Bu üç ayda çok kutsal günler, geceler ve saatler vardır.. Böylesi zaman dilimlerine inanan ve iman eden Müslümanların, gündüzü oruçla, gecelerini de nafile namazlarıyla geçirmesi ve ibadet etmesi gerekir…
***
Yapılan her ibadet, edilen her dua, hayır ve hasenatla bahşedilen her ne olursa olsun, Allahû Teala’nın nezdinde kabul ve karin olur.. Ümmetin ferdi olan her beşerin buna dikkat etmesi gerektiği gibi; zamanı hiçbir şekilde boşa geçirmemesi lazım.. Her saniyesini, değerlendirmeli ve iman şuuruyla, hal ve hareketlerini kontrol altında tutması gerekir…
***
Bu ulvi değerlere bağlılık, toplumun tüm katmanları için geçerlidir... Deriz ya 7’den 70’e. Öyle olması gerektiği gibi, ümmeti oluşturan toplumların ve milletlerin kendileri kadar, onları yöneten devlet mekanizması ve başlarındaki idareciler de, aynı iman şuuruna sahip olmaları gerekir… Yaşamlarını bu minvalde biçimlendirmeleri lazım geldiği gibi, yasalarını ve mevzuatları da Kur’an-ı Kerim’in hükümleri paralelinde olmalıdır…
***
Ne diyoruz? Eğer ki millet kuyruk ise, bilinmesi gereken devlet de ve onun idarecileri de baştır… Kuyruk daima başa bağlıdır… Baş nereye göre hareket ederse, kuyruk da ona göre hareket eder..
***
Hani bir atasözü var… “Balık baştan kokar.” Eğer devletin yaşam şekli İslam dışı ve milli irade dışıysa, bilinmelidir ki orada vahim bir kopuş ve kokuşmuşluk vardır. O kokuşmuşluk da çalmadır, çırpmadır, samimi olmamadır, şahsi yarar ve menfaatlerin ön planda tutulmasıdır… Ve bu çöküşün ceremesini çeken de ne yazık ki bizatihi toplumdur…
***
İşte bu korkunç tablo, aynı zamanda o milleti Allah’tan uzaklaştırma halini yaşatır… Milleti Allah’tan uzaklaştıran temel unsurların başında “Haram ve helali birbirinden ayırmama hali” gelmektedir… Ancak, haram ve helal birbirinden ayrılırsa, herkes kendini kötülükten alıkoyar, ülke ve bulundukları coğrafya güllük gülistanlık olur. Tabi ki burada inanan herkese düşen temel sorumluluk; inancının gereğini yerine getirmesidir!
***
Eğer ki devlet idaresi de, devleti yönetenler de, toplumun bir adım önünde olanlar da taklit, göstermelik bir şekilde, “Müslümanlığı” sadece kendine libas edip, enva-i hile ve desisenin peşine giderse! Beş vakit namazından- Ramazan’ı Şerif’in hükmünden, oruç ve feyzinden, zekâtını vermekten, hacca gitmekten ve Kelime-i Şehadet’i getirmekten imtina ederse, zafiyet ve keyfiyet içerisinde zamanı tüketirse, o zaman gaflet ve de dalaletin batağına saplanmış olur…
***
Kaldı ki az önce sıraladıklarım tamamen İslam’ın şartlarıdır.. Bunlar kişilerde vücut bulmuşsa, O Müslümandır... Bunlar devlette, coğrafyada ve millette ana hükümler olarak kullanılıyorsa orada İslam vardır… İslam dünyası ve Müslümanlar için, olmazsa olmazlardır bunlar. Onun için, millet de devlet de el ele vermelidir?!
***
Hep ifade ediyorum! Milli irade demek, “milli inanç” demektir.. Milli iradeyi temsil etmeme şekli, her halükarda gidicidir, gitmeye de mahkûmdur… Çünkü doku uyuşmazlığı var... Şu bir gerçektir, Türkiye’de ister son 1,5 asır olsun isterseniz hicri takvimde yer alan 1445 senelik zaman dilimi olsun, bu millet yönetimsel olarak milli iradesini her daim, “milli inancı paralelinde yürüyenlere tevdi etmiştir…
***
Kaldı ki Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren de milli irade, “Kemalizm’le, ya da Laisizmle” veya başka “izm”lere sahip fikirlerin, düşüncelerin rotasında, yönetilmek istememiştir.. İstediği, ilahi bir kural ve kaide içerisinde yaşamak… Dirliğinin de birliğinin de dinimizin, İslam’ın, milletin iradesini temsil eden kanun ve yasalarla ancak gerçekleşebileceğine inanıyor… Bunu istiyor…
***
Çünkü dış dünyadan içimize ithal edilmiş, getirilmiş onun bunun kanunları ve yasalarını taklit ederek devlet yönetiminin ne kendisine ne de devletin idaresine sadra şifa vermeyeceğini çok iyi biliyor! Devlet, milletle el ele vermelidir... Ki bunu yaptığında, milli iradeyi temsil etmiş olur…
***
Yasalar da, örf, adet, gelenek, görenek ve tarih ile kültür, medeniyet de aynı çatının altında, vücut bulur! Artık yazılarımın da, sohbetlerimin de olmazsa olmaz ifadesi ve istediği; 7’den 70’e kadar milli iradeyi temsilen İslam’ın ana ruhunu gençlere enjekte etmemiz gerekiyor…
***
Şu gerçeği de herkesin idrak etmesi gerekir.. Sahte kurtarıcıların veyahut siyasi partilerin getirdikleri zuladan kanunlarla, yapmacık yasalarla, anayasayla, bu millet yönetilemez. Yönetilemez olduğu içindir ki; huzuru, istikrarı, güveni bir türlü tesis edemiyor… Sosyal, ekonomik ve kültürel erozyonla yüz yüze gelmemizin de müsebbibi bu hal-i durumdur.
***
Ne yazık ki vahim bir batı hayranlığı içerisindeyiz! Avrupa’dan ithal edilmiş veyahut içimize yüz yıldan beri sahte kurtarıcıların getirdikleri balon yasaları öylesine kutsallaştırmışız ki tüm değerleri, yok sayacak düzeydeyiz… Onun için, her taraf manen karanlık… Maddi olarak da toplumun arasına barış, kardeşlik, sulh, huzur yaşanmıyor. Hal-i pür melali ortada…
***
Eğer ki aba ecdadın kültürüyle yetiştirilen bir gençlik olsaydı, millet bu hale girmezdi. İktisadi iflas, ekonomiksel facia yaşanmazdı? Faiz, rüşvet, adam kayırma, Türk Lirasının değerden düşme halinin yarattığı girdapta bulunmazdı… İşte bunların hepsi milletle ters düşme siyasetidir. Milletle ters düşen siyaset de hiçbir zaman millete sahip olamaz, millet de onu kabullenemez. Zoraki kabullenme olsa da geçicidir…
***
Netice itibariyle günlerdir toplumun ve ülkenin, milletin beklentileri noktasındaki “manevi” duyguları buradan, dile getiriyorum.. Ve diyorum ki milli ruh, milli irade, milli inanç, milli tarih, milli kültürü inşa etmemiz gerekiyor. Eğer bunu ikmale getirirsek, bilmiş olalım ki, bugün ve yarınlar için; istikrarı, istiklali ve istikbali teminat altına almış oluruz..
***
Amma velakin, bunları sağlamadığımız takdirde boşuna millete getirilen uydurma vaz-i kanunlar, yasalar ve hatta anayasalar hiçbir zaman yararlı olamaz tam tersine zarar vermeye devam eder... Mevcut halin beteri olur.. Yarınlar için vahim sonuçları doğurabilecek, istikrarsızlıkla, istikbalsizlikle ve istiklalsizlikle yüz yüze gelmemiz kaçınılmaz olur..
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar..