KUR’ANSIZ BİR TOPLUM OLUR MU?!

Elbette ki olmaz… Olamaz ve olmamalıdır da. Hz. Peygamber’e intisap eden, ona nispet eden, onu rehber edinen hiçbir toplum, kendini “Kur’an-ı Kerim’in”  nurlu ışığından mahkûm bırakamaz. Ümmet olabilme düsturuyla, tüm benliğini ve yaşam biçimini, ona göre dizayn eder.. Çünkü efendiler efendisi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolu Kur’an yoludur..

***

Yüce yaradanın manen ve hükmen çizmiş olduğu proje ne ise; o projeyi ikmal edip, ona göre yaşamalıyız.. Zira yeryüzünü nurlu ve aydınlık kılan,  beşeri ümmet eden Kur’an-ı Kerim’dir.. Rivayet odur ki, 6 bin 666 ayet denilse de 6236 ayetten ibaret olan Kur’an-ı Kerim, bir bütünlük içerisinde İslam’ın bayrağını dalgalandırmaktadır.. Ve onu, elinden düşürmeyen de inanan ve ümmet olan Müslümanların bizatihi kendileridir…

***

İşte bu ilahi projeden şaşmamak, sapmamak gerekir!.. Bakınız kâinatı yaratan Rabbimiz (c.c), Kur’an-ı Kerimin emir hükümlerinin ilkinde, nasıl da biz kullarına emir veriyor… İlk emri “oku” emridir… “İkra bismi rebbikellezi”  Yani, “Rabbinin adıyla oku..” Bu bir emir ve fermandır… Bu emrin açılımı da şöyledir.. “İkra’” oku demektir..  “Bismi rebbike” de Allah’ın adına demektir.. Özetle; “oku, ama seni yaradanın adıyla oku..”

***

Ahsen-i takvim vasfını taşıyan insanlar yer yüzünün “en güzel” yaratıklarıdır.. Fiziksel ve karakteristik olarak; tüm yaratıkların efendisi konumundadır.. Tüm meziyetler İnsanda toplanmıştır.. Tüm bunlar vaki iken. Bizi yaradan Allah’a, bize rehber olarak gönderilen son Peygamber Hz. Muhammed’e (S.A.V) ve kâinatın varlık Anayasası olan Kur’an-ı Kerim’e nasıl oluyor da; sırt çeviriyoruz?

***

Kaldı ki, ecdatlarımız, tarihimiz, kültürümüz ve medeniyetimiz zaman dilimi içerisinde, yeryüzünün 3’te birine hükümran olmuşlardır… Ve gittikleri her yerde, İslam’ın bayrağını dalgalandırmışlar, medeniyetler inşa etmişlerdir… Zaferden zafere koşmuşlardır.. Ama bir tek an olsun bile; İslam’ın hükümlerinden sapmadılar.. Ne zaman ki batıla, batıya ve küfür medeniyetine heves edici hale geldik, “işte o zaman ipler koptu?”…

***

Çünkü Allah’ın adıyla okumuyoruz! Çünkü Allah’ı tanıma gibi bir gayretin ve sevdanın içerisinde değiliz... Çünkü kainatın efendisi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) yaşamını kendimize adapte etmede imtina ettik. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in “emir ve hükümlerine” riayet etmeyi terk ettik… Beşeriyetin kendisine özgü hükümlerine, biat edici olduk… Maneviyatı bıraktık, maddiyatın “kölesi” haline geldik…

***

Yüceler yücesi Allah, Peygamber Efendimize hitaben; “Sen en yüce ahlak üzerindesin” buyurmuştur.. Peki bizim “O yüce Ahlakı takip etmemiz ve onu özümüzde yaşamamız” gerekmez mi?!.. Ki takip ettiğimiz takdirde onun şefaatine nail oluruz.. Rahmetin ve bereketin, vicdani duyguların en üstünü oluruz.. Kıyamet gününde onun bize sahip çıkmasını, Allah’ü Teâlâ bize nasip etmiş olur…

***

 

Ama yok! Var olan, laf-ı güzaftır.. Eğer ki Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesini takip etmiyorsak, onun yolunda yürümüyorsak, Kur’an’ın emirlerine uymuyorsak, sadece lafızla “Müslümanım” demekle, Müslüman olunamaz… Benim adım Ahmet, senin adın Mehmet, onun adı Musa, diğerinin adı İbrahim vs. vs. İsimlerle insan bir yere varamaz. O isimlere sahip olan Peygamberlerin özünü yaşamak lazım…

***

 Hz. İbrahim’in ahlakını taşımak, Hz. Musa’nın ahlakını taşımak ve diğer Peygamberlerin ahlakını taşımak en büyük üstünlüktür zaten.  Ki Kur’an bunların hepsini zikrediyor, methu senasını bize haykırarak yapıyor… Allah tarafından bu insanlar yüce ve örnek olarak yeryüzüne gönderilmiştir diye de buyuruyor… Onların yolunda gitmek, en büyük şereftir… Onları tanımamak insanlık karakterinden uzak düşmek demektir.. İnsanlık cevherinden tamamıyla sıyrılmış olmak demektir…

***

Bakınız, Kur’anda isimleri geçen 28 Peygamber var.. İşte onların yolunu takip etmek, bir insanlık gereğidir. Hakkıyla o yolu takip eden hem dünyada serfiraz olur, hem ahirette cennetlik olur… Allah’ın koruması altına girer.  Aksi takdirde sadece isimle yetinmek kâfi değildir. Ahlak, tavır ve hareket gereklidir..

***

1400 sene evvel insanlığa yeni bir medeniyet getiren o Peygamber-i Zişan (S.A.V), bütün âlemin Peygamberi ve Mürşidi ve Rahmet elçisi olarak, Yüce Yaradan tarafından gönderilmiştir.  Allah Kur’an’da böyle buyurmuştur.  Seni boşuna göndermedik, gönderdiğimize göre sen rahmeten lil âleminsin. Sen bütün dünyaya rahmetsin. Kâinatı senin için yarattım. Sen olmamış olsaydın eflak, kâinat yaratılmayacaktı.

***

İşte bu büyük cevhere sahip olan bir İslam Peygamberine intisap etmek bir ümmet için en büyük şereftir, en büyük izzettir, en büyük yüceliktir.  Ne mutlu o insana ki gerçek manada ona intisap edip onun sünnet-i seniyyesiyle yaşamasıdır.. Tarih buna şahittir.  İslam dünyası Hz. Muhammed’in yolunu takip ettiği müddetçe büyük fütuhatlar gerçekleştirmiştir, büyük fetihler yapmıştır, büyük orduları kurmuştur. Küçükken yavaş yavaş büyümeyi arzu etmiştir. Ve İslam dünyası yeryüzünün 3’te 1’ini ele geçirmiştir.

***

Nitekim Peygamber Efendimiz ümmete şöyle sesleniyor… “Eğer Allah’ı seviyorsanız benim yoluma gelin…”

Bunun mefhumu muhalifi eğer benim yoluma gelmiyorsanız, Allah’ı sevmiyorsunuz demektir.  Bu ayet çok büyük hatırlatmadır. 

***

Dün de ifade ettim.. Demek ki; “Kur’an’ın çizgisinden ayrılmamamız gerekir.”  Ama gel gör ki, İslam dünyası bugün Kur’an’la yaşamıyor. Ne hazindir ki yönetimler tarafından Kur’an İslam dünyasında hâkim edilmek istenilmiyor.. Engeller inşa ediliyor.. Onun için de; soruyorum, yer küresinde bugün İslam dünyasının yeri nerede?.. Adı var, kendisi yok.. Kur’ansız bir İslam dünyası, Kur’an’ın hükümlerine uymayan bir İslam dünyası, sadece şekilden ibaret olur.. Ki hal-i âlem orta yerde…

***

İslam dünyasının bugün yeryüzünde hükmü nedir, yeri nedir ve gerçekten cevheri nedir?.. Gibi sorulara verilebilecek bir yanıt olmadığı gibi karşımıza koskocaman bir “HİÇ” kelimesi çıkıyor.. Çünkü Dört bir tarafı virane olmuş… Batı dünyasına köle olmaktan kendini kurtaramıyor. Küfür dünyasından beter bir yaşam içerisindeyiz.. Allahsız, Peygamber’siz, sadece teknolojiye bağlı bir dünya, insanlığı “maddeciliğe” köleleştirir, maneviyattan da yoksun bırakır…

***

Onun için, ülke ve millet olarak, hepimizin aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Dolayısıyla kurtuluş çaremiz; Hz. Muhammed (S.A.V)’in yoludur. Kur’an-ı Kerimin ışığıdır.. Bizim hem teknolojiyi hem de maneviyatın üstünlüğüyle, kendimizi donatmamız gerekir.. Onunla hemhal olmalıyız ki, tarihimizi, medeniyetimizi, kültürümüzü, ecdadın mirasını yeniden şahlandırabilelim.. Aksi takdirde uçuruma yuvarlanıp gideriz.

En derin saygı ve sevgilerimle.