KUR’ANSIZ BİR TOPLUM OLUR MU?! (IV)
“Ne mümkün” diyoruz.. Ve demeye de, devam edeceğiz. Dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı, gücümüzün yettiği yere kadar; bu minvalde sesimizi yükselteceğiz.. Çünkü ne yer küresi, ne yaşadığımız coğrafya ve ne de millet olarak biz Müslümanlar hiç bir koşulda “Kur’ansız bir toplum olamayız?”..
***
Evet, sohbet serimizin, bugün dördüncü faslını icra edeceğiz?!.. Ne diyoruz; “Kur’ansız bir toplum” yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur.. Hele ki, İslam dünyası… Küfür dünyası bizi bağlamaz.. Batı ve batıla odaklı inançla yaşayanlara da bir diyeceğimiz yok.. Onlar kendilerine göre “insanlık dışı bir yol” çizmişler… İşte yaşamları, işte medeniyetleri, işte inançları!…
***
Bizim ısrarımız; “bizi biz yapan değerlerin” üstün kılınmasıdır.. İster birey olsun, ister aile olsun, ister toplumun bizatihi tümü olsun, devlet işleyişi de dahil olmak üzere tüm içtimai hayat fonksiyonlarını “Kur’an-ı Kerimin” kaide ve kurallarına göre, dizayn etmek zorundadır.. Bir tek zümresi bile; Kur’ansız yaşayamaz!..
***
Eğer ki, zaafiyet ve keyfiyetin batağına düşerse, batıla ve batının inkarına meyil ederse, Kur’an hükümlerini de icrada imtina edici olursa, “maddi ve manevi” yıkımlar, onlar için kaçınılmaz hale gelir.. Tüm vahşi kötülükler kendine imkan ve zemin bulur.. Ne vicdani, ne insani ne de rahmani bir duygu, kalmaz!…
***
Cinayetler mi, katliamlar mı, zulüm mü, vesayet mi, ahlaki çöküntü mü, fuhuş mu, kumar mı, terör mü, rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük!.. Tüm bunlar sıradanlaştığı gibi birer “sektör” olarak, o vahşileşen toplum içerisinde, faaliyet göstermeye başlar… Hele ki, hak, hukuk, adalet nizamı da “beşeri hükümlere” havale edilmişse; her yerde orman kanunları geçerli hale gelir..
***
Ki bugün, salt Türkiye değil.. Tüm Ortadoğu coğrafyasındaki İslam ülkelerinde bilaistisna böylesi bir “vahşetin” girdabında, toplumlar debelenip duruyor.. Kan oluk gibi akıyor, insanlar, servetler, ülkeler virane ediliyor; peki “kazançlı çıkan, ülkeleri ve toplumları adeta köle misali sömüren” kim?.. İslam’ı zehirleyen; siyonizmdir, emperyalizmdir?
***
Demek ki, bizim girdiğimiz çıkmaz sokaktan, küfrün batağından, inkar ve asimilasyon rotasından çıkıp, “özümüz” olan, Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in(S.A.V) rehberliğinde Yüce Yaradanın “hak yoluna” yönelmemiz gerekir.. 7’den 70’e toplumun tüm katmanları, kendini Kur’anın gölgesinde konumlandırıp, yaşam biçiminin sıhhatini sağlaması lazım…
***
Eğer ki, bunu sağlarsak.. Ki tek çare ve tek kurtuluş reçetesi bunu sağlamamızla mümkün? O zaman vicdani ve rahmani bir toplum oluruz.. Barışın sembolü oluruz… Kardeşçe yaşayan bir toplum haline geliriz. Aksi taktirde; mevcut halin beterinin beteriyle yüzleşeceğiz…
***
Hep ifade ediyorum!.. Adı Ahmet, Mehmet, Ali veya Veli.. Her ne olursa olsun.. “Ben Müslümanım” demekle, ne toplum olunabilir, ne de inançlı bir birey.. Özünde, İslam ruhu yoksa, vicdanında Kur’an hükümleri bulunmuyorsa, zihninde Peygamber Efendimizin ahlakı söz konusu değilse demek ki; “Müslüman” değilsin, demek ki İslam bayrağını taşıyabilecek ne birey, ne de toplum ve milletsin?!
***
Geldiğin aşama; senin yok oluşundur!.. Fitne, fesat, fücur, fuhuş, katliamlar, faiz, aklınıza ne gelirse bunlar birer kemirgen gibi, benliğini de ruhunu da senden alır!.. Küfür davetsiz misafir gibi; her yerde hükümran olur…
***
Onun için diyorum ki, bu bataklıktan kurtulmamız gerekir.?” Yeniden dirilmemiz gerekir.. Aba ecdatlarımız olan Selahaddin Eyyubiler, Osman Gaziler, Alparslanlar, Fatihler gibi ter-u taze nesilleri “Kur’an-ı Kerim’in” nuruyla, ışığıyla yetiştirmemiz gerekir.. Tüm yaşam kaidelerini o büyük insanların bıraktığı mirasın hamuruyla, yoğurmamız lazım..
***
Onları, yüce kitabımız Kur’anla tanıştırmak gerekir.. Onunla hemhal olmalarını sağlamalıyız.. Ve kıblemiz olan Kabetullaha yüzümüzü ve yüzlerini çevirmemiz lazım. Aklı selim, inanan bir toplum olabilmemiz için mutlaka Kur’an’ın etrafında saf tutmamız gerekiyor.. Aksi takdirde ne yaşadığımız hal iyi bir hal olur, ne de yarınlarımız!…
***
BİSMİL’DE YAŞANANLAR…
Bakınız, bir örnek vermek istiyorum!.. Ki hadisenin özü, toplum olarak geldiğimiz noktayı ifşa ediyor.. Denir ya her şey zaten kendini ele veriyor..
Bakınız üç gün önce Bismil’in bir köyünde birbirini kurşunlayan iki aileden toplam 9 insan öldürüldü.. Bu bir katliamdır.. Sıradan bir hadise değildir…
***
Kapı komşu.. Aynı toprakların insanları… Ama bir kaç dönüm araziyi paylaşamıyorlar… Çünkü toplum sahipsiz!…Çünkü, iman meşaleleri altında kendini biçimlendiren bir toplum hali yok… Kendini ne kadar islamla makyajlandırırsa makyajlandırsın, kalbinde, vicdanında ve zihninde “İslam” yok ise, gerisi havadır, şeklidir, sonucu da yoktur.
***
Bu iş yalan dolanla olmaz, gerçekçi olmak lazım. İstikamet mahzi hakikattir.. İstikameti Kur’an olmayan bir toplum, bireyinden tut, toplumun her kesimine kadar sonuçsuzdur… Mahrumiyet getirir veya işin içinden çıkılamayacak kadar badireler yaratılır, davetiye çıkarılır, toplum kendini kan dökmeden, fitne, fesat üretmekten kurtaramaz.
***
Dile kolay!.. Arazi mafyası vatandaşın mülküne el koyuyor.. Silah zoruyla, feodal baskıyla ve siyasi kimlikle; terör estiriyor.. Ne hazin ki, iktidar da buna göz yumuyor.. Kimi yerde neymiş arazi toplulaştırması imiş, paylaşım varmış gibi!?. Onun arazisini başkasına, başkasının arazisini başkasına ver; ondan sonra da fitne üretip aileleri birbirine hasım et…
***
Halk deyimiyle, gel de bu işin içinden çık… Adeta resmi sıfatlarla fitneye davetiye çıkarılıyor… Bunu aklı başında olan değil ki bir hükümet, dağda hayvan güden bir çoban bile yapmaz ve rıza da göstermez!… Ne yazık ki, devlet unsurları içerisinde toplumu böylesine fitne ve fesat unsurlarına böldürüyor ki, adeta katliamlara davetiye çıkarıyor…
***
Sonuç itibariyle- Bismil’deki 9 insanın bir çırpıda öldürülmesi olayı ne ilktir, ne de son olacaktır?!.. Eğer ki, mevcut aklın peşinde yürünmeye devam edilirse… Nitekim, Çınar’da, nitekim Silvan’da nitekim Hazro ve Kulp ile Lice, Ergani’de aynı hadiseler yaşandı.. Yani bu olaylar adeta sıradan olaylar haline geldi?!
***
Bu itibarla herkes aklını başına alsın… Bugün Diyarbakır Söz Gazetesi’nin manşetinde yer alan haberin başlığı “İvedi sulh sağlansın?” Aynı minvalde demem o ki; Toplum olarak hepimiz, hükümet adamlarımız dahil olmak üzere, devlet adamlarımız, herkesin olup bitenden bir ders çıkarması lazım.. Aklını başına alması gerekir..…
***
Milletin arasında arazi uğruna fitne fesat oluşturulmasın.. Devletin buna el atması lazım. Devlet mekanizması, özelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Diyarbakırımızda gelen giden siyasetçilerin vicdanına bu hadiseleri bırakmasın. Ciddi devlet adamları Diyarbakır’da yaşananlara el koysun, memlekete çekidüzen verilsin.
***
Valisinden tut, başsavcısına kadar, emniyet teşkilatına kadar, jandarmasına kadar iş bilen bürokratlarla iş yapılsın. Millet kendi kendine uslu hale gelir. Bu olmazsa, fitne unsurları her gün biraz daha alevlenir.. Millet birbirini öldürür hem de hiç göz kırpmadan tetik çekerek, katliamlar yapar..
***
Hadiseler yüzünden bireysel silahlanma var.. Hangi köye giderseniz gidin, hangi eve giderseniz gidin, kaleşnikofu olmayan bir aile yoktur. Bu itibarla devletin bu işlere el koyması lazım. Devletin asli görevi ve temel fonksiyonu, himayesindeki toplumda “sulhu, barışı ve kardeşliği, adil olmayı ve şeffaflığı” tesis etmesidir…
En derin saygı ve sevgilerimle…