MEVCUT DÜZEN, İNSANLIK DÜZENİ DEĞİLDİR!?
Maalesef öyle!.. Özellikle İslam dünyası ve tabi ki Türkiye de dahil olmak üzere... Bugün dehşetli, korkunç ve ürkütücü bir toplumsal buhran içerisinde, bocalayıp duruyor. Volkanik bir ateş gibi; içten içe kaynıyor! Çünkü mevcut yönetimsel sistemler ne insanidir ne rahmanidir ve ne de ilahi bir nizamnameye sahiptir… İşleyiş biçimi de kâinatın hukuk literatürüne aykırıdır…
***
Zira hukuk denilen bir gerçek varsa ki vardır. Bize göre o da Kur’an-ı Kerim’in berrak ve nurani çeşmesinden akan ayetlerin, hükümleridir. Bu ilahi hukuk nizamı dışında, kim ne derse desin, beşerî hükümler neyi içerirse içersin, dünya hukuk literatürü kendini ne kadar öne çıkarırsa çıkarsın, bize göre hepsi gerçek dışıdır... Ve de insan hukukunu temsil edemez!
***
Kur’an bir bütünlük içerisinde zaten İnsan temel hak ve hukukunu, özgürlüğünü, yaşam biçimini tespit ve teyit etmiştir. Ötesi yok! İşte, Nisa suresinin 65. Ayeti. Bakınız hükmünü nasıl da açık bir şekilde ifade edip, şöyle buyuruyor;
“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar…”
***
Hal bu iken!.. Sormak istiyorum, bu ayet-i kerimenin ifade ettiği hüküm nerede, bugünkü İslam dünyasının yaşam tarzı nerede? Birbirinden fersah fersah uzaklar... Hal böyle olunca da kimse hukuktan bahsedemez. İnsan temel hak ve hukukunun da gölgesinden geçemez… Mevcut sistemlerle ve insanlar tarafından gerçekleştirilen vaz-i kanunlarla icra edilemeyeceği gibi, temsil de edilemez… Lakin o hukuk, hukuk değildir…
***
Hukuk odur ki Allah’ın Kur’an’da tespit ettiği ve bize ayetlerle bildirdiği gerçeklerdir. Örneğin; Nisa suresinin 65. Ayetinin içeriği... Ki orta yerde açıkça ifade ediyor… Mademki Kur’an hükümleriyle hükmedilemiyorsa, demek ki peşinen İslamiyet’le ters düşme hali içerisindesin... Ki hal-i alem orta yerde…
***
Eğer ki iman meşalesinin ışığında bir toplum yaşamıyorsa ve buna da bu şekilde iman etmişse; o zaman İslam’ın ve Müslümanlığın neresinden dem vuruyorsunuz! Lakin siz zaten zıt kutuplarda yol yürüyorsunuz?!..
***
Şunu, tüm toplumların, özellikle de İslam dünyasının idrak etmesi gerekir... Yer küresindeki tüm hukuk işleyişi; İnsanı ve İnsan temel hak ve özgürlüklerini önemsiyorsa, önceliği Kur’an’ın tespit ettiği Hukuk sisteminin eleğinden geçmelidir... O’nun nurani suyuyla yıkanması gerekir...
***
Ve tabi ki Hz. Muhammed (S.A.V)’in hakem ve hükmeden olarak kabul edilmesi lazım... Edilmediği takdirde, hukuktan dem vurulamaz. Hele ki, Batı dünyasının enva-i hile ve desiseyle, asimilasyonla İslam dünyasının yüzünü Kur’an’dan çevirme gayretine, İslam ülkeleri yönetiminin biat etmesi!
***
Hepsi yekûn şekilde, insanlık dışı, hukuk dışı, bozuk vaz-i kanunların ihdası olur... Ki bu minvalde oluşturulan sistem; hiçbir zaman “ne insani ne vicdani ve ne de rahmani” bir hukuk, işleyişine sahip olamaz!.. Çünkü, insanı öne çıkaran değil... Ki böylesi hukuka insanlık hukuku denilmez, olsa olsa “orman hukuku ve kanunları, sistemi” denilir...
***
Yeryüzünde toplumların, özellikle de İslam dünyasının yaşadıkları, “bunun bariz göstergesidir?” Deriz ya; hal-i âlem meydandadır. Vurgulanan hakikatler orta yerdedir. Mevcut işleyen hukuk sistemi aslında “guguktur...” Çünkü, hiçbir şekilde caydırıcı yönü yoktur, hele ki ceza-i hükümler hiç ama hiç adil değil! Suçluyu koruyan, maktulü göz ardı eden; anlayış hâkim...
***
Özü itibariyle, ayetten de anlaşıldığı gibi!.. İslam dünyası Kur’an’ın tespit ettiği hukuk literatürü neyi emrediyorsa, neyi içeriyorsa, idaresini de hukuk sistemini de ona göre, dizayn etmelidir... Ondan geçmeyen, onu kendine rehber edinmeyen bir hukuk sistemi, karanlıktan, kaostan, krizden ibaret olur...
***
Bakınız, Allah Kur’an-ı Kerim’de “Maide” suresinin 44, 45 ve 47. Ayetlerinin son bölümünde, biz Müslümanlara şöyle sesleniyor…
“44- Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.
45- Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.
47- Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir.”
* * *
İşte bakın sevgili okurlar.
Kur’an nereden yürüyor, İslam dünyası nereden yürüyor?
Allah’ın göndermiş olduğu hükümleri tam manasıyla yok sayar hale geldik... Görmüyoruz, duymuyoruz, bilmeye de meyil etmiyoruz!.. Her şey, toz duman!..
***
Bir kez daha sormak istiyorum?.. Peki, insanların getirdiği hükümler, vaz-i kanunlar gerçekten hukuki midir, insanlık hukuk literatürüne uygun mudur? Eğer ki uygunsa niye suçlar azalmıyor da çoğalıyor?.. Mevcut toplumsal suçlar oldukça tavana vurmaktadır… Bakınız TÜİK’in araştırmasına, suça karışan çocukların sayısı geçen yıla oranla; yüzde 20,5 oranında artmış... Bunun rakamlar verisi; 600 binin üzerinde!
***
Velhasıl, kim kimi kandırıyor? Açık ve net olarak bilimsel olarak düşünmeliyiz.
Kur’an açık ve net olarak bize buyuruyor, biz de açıkça numaralandırarak sunmak üzere sizinle asli görevimizi yerine getirerek, aktarıyoruz!
***
Bu itibarla İslam dünyası olarak vazifemiz İslam hakikatlerini tebliğ etmektir, tebliğden sonra da Allah için amel etmektir, bunun mertebesi de çok yükseklerdedir. İşte, “Fussilet” suresinin 33. Ayeti mealine bakalım... Aynen şöyle buyuruyor;
“Allah’a çağıran, Salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?”
***
İşte Müslümanın taşıması gerektiği vasıf budur. Kur’an’da zaten Müslümanın vasfını böyle tarif ediyor ve dile getirilmektedir. Onun için Kur’an’ın etrafında saf tutmamız gerekir... Kur’an eğer bizi layık görürse, kapısını açarsa, içine girersek, onunla amel edersek ne mutlu bize ve insanlığımıza. Dünyayı da ahireti de o zaman elde etmiş oluruz…
***
Yoksa gaflet ve dalaletle, geçici fani bir ömürle insanları kandırmaca haliyle yaşamak bize bir şey kazandırmaz. Allahû Teâlâ da kandırılamaz.
Bu itibarla biz de diyoruz ki; bunlar Kur’an’ın hükümleri ve tavsiyeleridir, insanlık bunun dışına çıkamaz. Çıktığı takdirde de insanlığın kırmızı çizgisini aşmış olur.
En derin saygı ve sevgilerimle.